Sosyalizm bir güzel düştü ama her düşün bir karabasanı da vardır. Ekim Devrimi de Marks’ın bile Bakunin tarafından sağlam fırçalarına konu olan Sosyalizm tarifine okunan bir rahmetti. İşin bir de o dönem adı Yuvarlak Masa olan ve esas olarak şu anki efendilerin dünyaya yön vermek için oluşturduğu teşkilat ile Lenin arasında garip bağlantılar vardır. Hâsılı nerden bakarsak bakalım Rusya’daki Sovyet Devrimi Bolşevikler eli ile çalınan bir devrim olmuştur. Ve sonradan Stalin eli ile de dünya tarihinin Faşizmle birlikte gördüğü en kanlı ve en baskıcı yönetimine dönüşüp en sonra da yine çokça tartışılan bir figür olan Gorbaçov ile birlikte de bir çeşit devlet kapitalizmi ile demir yumruklu totaliter demokratik milliyetçi bir yönetime evrilmiştir.
İşin zombilik tarafına gelince malum zombi gerçekte bir ölüdür ama ona canlı muamelesi yapılarak canlı gibi hareket etmesi sağlanır. Rusya’daki Bolşevik hükümet darbesi de sosyalizm ve sosyalist demokrasi adına bir yaşayan ölü rejim inşaa edilmiş adına da sosyalizm denmiştir. Hâlihazırdaki devlet destekli nasyonal kapitalizmde gerçekte batılı anlamda orijinal kapitalizm ile kıyaslandığında bir zombi kapitalizmdir.
Bütün bu saptamalardan sonra üç noktaya daha değinmek gereklidir. Marks için Komünist Toplum bugünün robotik üretiminden doğan zenginlik gibi ileri bir sanayi toplumudur ve ileri sanayi toplumunun yarattığı zenginliğin bölüşüldüğü bir toplumdur, hatta bu aşamaya varıldığında artık çalışma da ortadan kalkacaktır. Bu bakımdan Sanayi gelişmişlik bakımından İngiltere vb. ülkelerden geri olan Rusya’da Bolşeviklerin üzerine en çok eğildiği konu sanayileşme oldu. Hatta Lenin şöyle bir formül oluşturmuştur. Elektirifkasyon+Sovyetler= Sosyalizm.
Ve Marksın komünizm tanımı bir tüketim komünizmi değil üretim komünizmidir. Bu bakımdan Lassalci etkiyle yazılan Alman Sosyal Demokrat Parti programındaki yer alan emeğin bütün üretiminin adil şekilde bölüştürüleceği şeklindeki program maddesine itiraz eder ve emekten düşülecekler arasına amortismanı da koyar. Bu bakımdan Marksist komünizm tanımı yazı öncesi halklar ya da kabile toplumları gibi ilk topluluklardan başlatarak hep eşit bölüşümü merkeze koyan komünizm tanımlarından bu yönü ile farklılaşır. Komünizm sanayi uygarlığının en ileri en gelişmiş aşamasıdır. Hatta Marks Kapitalizmi esas olarak yarattığı zenginlikle ilerici sayarken, kapitalizmin yaratmış olduğu bu zenginliğin yan ürünü olan sefaleti irrasyonel bularak sosyalizmin bu irrasyonel duruma son veren, buna mukabil üretim araçlarını da üretim ilişkilerini de üst düzeyde geliştiren bir sistem olduğunu belirtir. Böylelikle Marks üretim komünizmi olgusunu güçlendirmiştir. Bu nedenle de Marks için sosyalist devrim beklenen yer hiç de Rusya gibi geri kalmış bir Asya Ülkesi değil
Rusya’daki Ekim Devrimi Bolşeviklerin anlattığı gibi değildir, bu devrim devrim değil bir darbedir. Rusya’daki gerçek iki devrimin başarılı olmasının ardında ona emek veren bütün sol gruplar vardır. Anarşistler, Narodnikler (en çok ta bu ikisi), Menşevikler ve başka sol gruplar bu devrimlerin motor gücü olmuşlardır.
Bolşeviklerin başarısının ardında ise fırsatçılık, olayları iyi okuma ve tamamen realist bir bakışla İktidara odaklanan iyi organize olmuş, son derece disiplinli parti örgütlenmesi vardır.
Devrimlerin Motor Gücü Sovyetler ve Bolşevikler
Lenin kendi elleri ile yok ettiği şeye yönelik kurnaz yüceltimi olan “Tüm İktidar Sovyetlere” sözleri hiçbir zaman gerçek olmadı. Rus Devriminden hemen sonra Ekim m1917’de İktidara müthiş fırsatçılığı ile el koyan Lenin bir parti devlet mekanizması inşaa ederek bir demokrasi değil totaliter istibdad tesis etti. Oysaki Rus Devrimin ana gücü ve öncüsü olan İşçi Konseyleri olan Sovyetler olmasa ne Ekim devrimi nede bir kızıl dikta rejimi olan Bolşevik Partisi İktidarı söz konusu olabilirdi. Lenin için Sovyetler sadece bir araçtı bir manivela, onun aygıtı Bolşevik Partisi idi. Zaten onun en önemli başarısı da merkeziyetçi ve bürokratik bir devlet aparatı olan Parti oldu. Ancak Leninin çok akıllı bir adam olduğu süreçleri çok iyi okuduğu devrime esas emek verenlerin önüne geçerek Ekim Devrimi ile iktidara el koymasını sağlayan olguları çok iyi gözlemlediği bir gerçektir.
“…Popüler kültürde, Rus Devrimi özgürlük için mücadele eden sıradan halkın kitlesel bir hareketi mücadelesi olarak değil de Lenin’in Rusya’da diktatörlüğünü dayattığı bir araç olarak görülür. Gerçek tamamen farklıdır. Rus Devrimi, pek çok farklı düşünce akımının var olduğu ve milyonlarca çalışanın (şehirler ve kasabalardaki işçiler kadar köylülerin de) yaşadıkları dünyayı daha iyi bir yere dönüştürmeye çalıştığı, tabandan filizlenen bir kitle hareketiydi. Ne üzücüdür ki, bu umutlar ve hayaller Bolşevik parti diktatörlüğü tarafından –önce Lenin, sonra da Stalin tarafından– ezildiler.
Rus Devrimi, tarihin büyük bir kısmında olduğu gibi “tarihi kazananlarca yazılır” özdeyişinin kuralının iyi bir örneğidir. 1917-1921 dönemini ele alan çoğu kapitalist tarihçi, anarşist Voline’nin “bilinmeyen devrim” dediğini –sıradan halkın eylemleri ile tabandan talep edilen devrimi– göz ardı eder. Leninist anlatımlar açıklamalar ise en iyi durumda, kendi parti çizgileriyle uyumlu olduğu müddetçe işçilerin özerk eylemliliklerini yüceltirler, ancak bu çizgiden ayrılır ayrılmaz onları tamamen mahkûm ederler (ve onlara en aşağılık bayağı güdüleri yakıştırırlar). Yani, Leninist açıklamalar (1917′nin bahar ve yazında olduğu gibi) Bolşeviklerin önünde giderlerken işçileri yüceltir, ancak Bolşeviklerin iktidara gelmesiyle Bolşevik politikalara karşı çıkmaya başladıklarında ise onları mahkûm eder. En kötü durumda ise, Leninist anlatımlar açıklamalar kitlelerin hareketlerini ve mücadelelerini, öncü partinin faaliyetlerinin arka sahnesinden ibaret şeyler olarak resmederler.”[1]
Dolayısıyla Rus Devriminin ve Sol Düşüncenin gerçek mahiyeti açısında devrimin gerçek tarihi yazılmalıdır ve bu yazımda Anarşistlerin önemli katkısı yadsınamaz. Ancak devrimin asıl kahramanları sıradan işçiler ve köylülerdi. Kurdukları Fabrika Komiteleri ile örgütlü davranırken diğer yandan da bunlar gevşek örgütlenmeler olarak doğrudan demokrasi ilkesine uygundular. İşçilerin ve köylülerin kendi öz örgütlenmelerinde tüm sosyalist gruplar etkin olmak için çaba gösterdiler.
Tüm Rusya’da, sıradan halk kendi örgütlerini, sendikalarını, kooperatiflerini, fabrika komitelerini ve konseyleri (veya Rusçasıyla ’da “Sovetler”ini) kurmaya başladılar. Bu örgütler ilk başlarda, geriye çağrılabilir delegeleriyle, anarşistlerin de tüm içtenlikleri ile destekleyecekleri tarzda örgütlenmişlerdi.
Sovyetlerin çekirdeğini oluşturan Fabrika komitelerinin (Zavodskoy Komitet, Zavkom) ilk olarak 1905 yılında Rusya’nın tam anlamı ile bir sanayi kenti olan Petrograd da ortaya çıktığı görülür. 1. Elektrik Komitesi olarak anılan komiteler o dönemde 24 üye seçtiler (10’u Bolşevikti). Petrograd ve Moskova’daki neredeyse her fabrikada Mart ayı sonuna kadar benzer konseyler ve komiteler vardı: metal işlerinde özellikle güçlülerdi. Bu komiteler gerçek manada bir iş idaresi gerçekleştiren işletme komiteleriydi. Zaman zaman işi terk eden karnaval havasında işe paydos veren işçiler daha sonra işlerine döndüklerinde işi organize etmek için bu komiteleri kurmuşlardı. Fabrika ve mağaza idaresinin kontrolü için, işin düzgün bir şekilde organize edilmesi için fabrika ve mağaza komiteleri oluşturulmasına karar verildi. Çünkü emeklerinin boşa gitmediğini ve fabrikadaki çalışma koşullarına özen gösterildiğini görmeleri gerekiyordu.
Sovyetler üzerine bir çalışma yapmış olan Oscar Anweiler, Vitte döneminde, 1895 sıralarında görülen ikinci sanayileşme dalgası ile işçi hareketi önemli bir değişime uğradı der:
“İşçiler, kendi olanaklarıyla taleplerini elde etmek için verdikleri mücadelelerde dayanak olabilecek örgütler kurmaya çaba gösterirlerken, kendiliğinden grevler gittikçe yaygınlaşıyor ve güçleniyordu. 1896 ve 1897’de Saint-Petersburg’da ve çeşitli kentlerde Rus işçi hareketi tarihinin ilk kitle grevleri sayılabilecek çok sayıda grev yapıldı. Kendiliğinden olmasına karşın, bu grevlerde sosyalist propagandanın işçiler arasında gerçekten yayıldığını belirtmek gerekir. İlk bağımsız örgütlenme denemelerinin kökeninde de bu kendiliğinden hareket vardı. Bu örgütlenme başlıca iki biçimde görüldü:
I) Sandıklar ya da grev komiteleri; 2) İşçi yardımlaşma sandıkları.
Birinci durumda, işyeri temelinde, grevcilere destek fonu oluşturmayı amaçlayan yasa dışı örgütler söz konusuydu. Bu örgütler ilk olarak 1890’lı yılların başında Batı Rusyalı Yahudi işçiler arasında gelişti ve Sosyal Demokrat Yahudi İşçi Partisi’nin, yani “Bund”un temellerini oluşturdu. Sonra 1896-1897 kitle grevleri sırasında tüm Rusya’da yaygınlaştılar. Çok geçmeden, koşulların zorlamasıyla grev sandıklarının amaçları değişti ve mücadele veren emekçilerin toplantı merkezlerine dönüştüler. Gerçekten, doğası gereği dağınık bir hareketi yönetmek ve denetim altına almak gerekiyordu. Bu kuruluşlar en gözüpek işçileri bir araya getirdiğinden devrimci siyasal gruplarla da bağlantı kurdular.”[2]
İşte bu süreçte Fabrika Komiteleri yavaş yavaş Sovet denilen İşçi Konseylerine dönüşmeye başlar. İlk anlamının dışında, Almanca Rat, İngilizce Council ve Fransızca Consell sözcüklerinin karşılığı olan, çok genel olarak Sovet sadece Sovyetler Birliği’nde değil, çok önceleri Çarlık Rusyası’nda da çeşitli sorunları (siyasal, ekonomik, vb.) görüşen meclis anlamında kullanıldı. Tam olarak tarihsel ve siyasal anlamda “Sovyetler” ilk başta “işçi temsilcileri konseyleri” (sovety raboclkh deputatov) sonra “işçi, köylü, asker temsilcileri konseyleri” (sovety raboclkh krest ansklkh ı soldat sklkh deputatov) daha sonra 1936 anayasasının kabulünden beri de “emekçi temsilcileri konseyleri” (sovety deputatov trud) asclckhja) adını aldılar.
Devrimin asli kaldıracı ve o devrimi yapanlar da bu sıradan işçi ve köylülerdi. Lenin ve şürekâsının yaptığı tek şey gerçek halk iktidarını çekip almak ve onun üzerine kendi bürokratik oligarşisinin iktidara çöreklenmesi oldu, (Devamı Var)
[1] Rus Devriminde Anarşistler, https://anarsistbakis.wordpress.com/2008/09/09/rus-devriminde-anarsistler/
[2] Oscar Anweiler, 1905-1921, Rusya’da Sovyetler, Çeviri: Temel Keleşoğlu, Ayrıntı Yayınları, İstanbul-1996, s:51