Bu yazıyı okurken, başınızı kaldırın ve çevrenize bakın.
Orada, köşede yalnız bir çocuk görebilir misiniz?
Yalnızlığın içinde, başında annesi olmadan hayatta kalmaya çalışan küçük bir çocuk… İzmir, Selçuk’ta çıkan yangında beş çocuk yanarak can verdiğinde, yalnızca o ev değil, tüm bir sistem yangın yerine döndü.
Bu ülkede 0-8 yaş arası milyonlarca çocuk, yoksulluğun en keskin yüzüyle baş başa bırakılıyor. Gündelik hayatın telaşında üzerini örttüğümüz büyük boşluk, çocukların tehlike altında yaşadığı bu düzeni daha ne kadar saklayabilir?
Yoksulluğun, İhmaller Zinciri İçinde Çocukları Nasıl Kurban Ettiğine Tanık Oluyoruz
2021’den bu yana, İstanbul’dan Adana’ya, İzmir’den Hatay’a kadar en az 43 çocuk, evlerinde çıkan yangınlar sonucu hayatını kaybetti.
Peki bu acı, tek başına bir yangının eseri mi?
Hayır, bu aslında yıllarca göz ardı edilen ihtiyaçların, çocukları korumasız bırakma politikasının en somut hali. Devlet, çocukların yaşadığı tehlikeleri görmezden gelmekle kalmıyor; yaşanan felaketlerden aileleri ve özellikle kadınları sorumlu tutuyor.
“Devlet” diyoruz ama onun “devlet baba” lakabını bir kenara bırakalı çok oldu: Bu sistem, çocukları hayatta tutmak yerine felaketlerin eşiğine itiyor. İnsan Hakları Savunucusu Hacer Foggo’nun dediği gibi, “Yoksulluk, çocukları tehlikeye sürüklüyor.”
Bütüncül Bir Devlet Politikası mı? O Zaten Hiç Yoktu!
İzmir’de yangında kaybettiklerimiz bize “Bütüncül bir devlet politikası” diye bir şeyin gerekliliğini hatırlattı ama görüyoruz ki böyle bir politika zaten hiç olmadı. Devlet ve bakanlıklar, ailenin barınma, güvenli yaşam, eğitim ve gıda gibi temel ihtiyaçlarını karşılayacak mekanizmaları sağlamak yerine bunları kutsal aile ve geleneksel roller kisvesi altında bırakıyor.
Bugün okulların hijyenik bir ortamda eğitim verememesi, çocuklara bir öğün yemek sağlanmaması, devletin çocuklara “yetersiz bakiye” çektiğini gösteriyor.
“Evde Tek Başına” Filmi Değil Bu! Yaşam Mücadelesi Veriyorlar
Bakın, bir fabrika işçisi kadın anlatıyor.
Sabaha işe giderken 7 yaşındaki çocuğunu evde tek bırakmak zorunda kalıyor. Çocuğuna talimatlar yazıyor, kombiyi kapatıyor; çünkü onun yokluğunda evde küçük bir insan var ama o bir çocuktan fazlası değil.
Çalışan kadınlar, uzun çalışma saatleri yüzünden çocuklarını devletin eline değil, ne yazık ki yalnızlığa bırakmak zorunda kalıyor. Devlet kreşlerinin azlığı, var olanların ise yarım gün çalışması, özel kreşlerin pahalı oluşu, onları daha fazla mesaiye, daha uzun saatler çalışmaya zorluyor.
Bu kadının hikayesi, yalnızca bir tanesi. Türkiye’de milyonlarca kadın ve çocuk, devletin “aileye destek” dediği boş vaatlerden başka bir şey bulamıyor. Oysa devletin görevi çocukları korumaktır, aileye yaşam alanı sağlamak, çocuklara güvenli bir dünya inşa etmektir. Her ne kadar iktidar bunu “geleneksel aile değerlerini” korumak adı altında yapsa da, aslında çocukların yaşam hakkı bir kenara itilmiş durumda.
Geleneksel Aile ve Din Propagandası mı, İnsan Hayatı mı?
Selçuk’ta beş çocuk yanarak can verdikten hemen sonra Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde “kutsal aile” toplantısı yapıldı. Çocukları korumak yerine, aile değerlerini korumaya harcanan milyarlarca liralık bütçelerle övünen konuşmalar yapıldı.
Ertesi gün Diyanet İşleri Başkanı, İçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı ve diğer yetkililer toplandı; ülkenin düşen doğurganlık hızını, “ailenin kutsallığını” ve toplumu tehdit eden “düşmanları” konuştu. Ama bir dakika, bu çocukların yaşam haklarını koruyamayan bir yapı, aileyi neyle koruyacak?
Bizim için “önce çocuklar” denmeyen her toplantı, çocukların yaşadığı tüm bu acıların devam edeceği anlamına geliyor. Hükümet çocuklar için “büyümekten önce ölüm” sunuyor. Çünkü onlar için bütün mesele çocukları hayatta tutmak değil, onları koruyacak düzenlemeleri “aile” denilen kutsal çatıya sıkıştırmak.
Görünen Yoksulluk Değil, Derinleşen İhmal
Bu düzen, yalnızca çarkın bir parçası değil, çarkın kendisi.
Esas problem devletin yükümlülüklerini ailelerin ve özellikle kadınların omzuna yıkması.
Bugün, kadınlar çocuklarını evde yalnız bırakıp işe gitmek zorunda kalıyor; çünkü devlet, kamusal çocuk bakımını sağlamadığı gibi, evin içindeki bakımı kadının zorunlu görevi olarak kabul ediyor.
5 yaşındaki çocuklara 1 yaşındaki kardeşlerini emanet ettiren bir düzenin “aile bütünlüğünü koruyacağız” sözü, kelimenin tam anlamıyla ironik bir şaka.
O Gün 5 Çocuk Yanarak Öldü… Ve Biz Hâlâ Aynı Soruları Soruyoruz
O gün, o çocuklar hayatlarını kaybederken, o yangında yalnızca bir ev değil, bir umut da kül oldu.
Oysa ki çocukların güvenliği, eğitimi, sağlığı devletin temel görevidir. Ama ne yazık ki, bu ülkede her çocuk kendini yangın yerine dönmüş bir evde bulabiliyor.
Evet, biz hâlâ aynı soruları soruyoruz.
Ve devlet yetkilileri hâlâ kutsal aile masallarını anlatıyor, ama biz gerçeklerin sesini duyuracağız: Çocuklar yalnız değil; onları gören, onların yanında olan insanlar var.