Sağlık sektöründe derinleşen sorunlar ve bu sorunların altında yatan politik dinamikler, özellikle neoliberal reformların etkisiyle toplumun sağlığa erişim hakkını nasıl kaybettiğini ortaya koyuyor. “Parayla sağlık” anlayışının toplumun geneline yayıldığı, özel hastanelerin halkın sağlık hizmeti alma ihtiyacını bir ticari kazanç kapısına dönüştürdüğü bu düzen, Yenidoğan Çetesi gibi skandalların buzdağının yalnızca görünen kısmı olduğunu kanıtlıyor.
Özellikle, neoliberal politikalarla desteklenen özel sağlık sektöründeki büyüme, sadece gereksiz prosedürler, ameliyatlar ve teşhislerle halkın cebinden milyarlarca liranın alınmasıyla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda insan hayatını dahi metalaştırıyor. Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesiyle, devletin bu alandaki sorumluluğunu büyük ölçüde terk ettiği, hastaların ve sağlık çalışanlarının ise bu sistemin kurbanları haline geldiği açık.
Neoliberalizmin Yarattığı Sağlık Krizi
Yenidoğan Çetesi gibi olaylar, özünde, sağlık sektöründeki bu neoliberal dönüşümün bir ürünü. 2002 yılından itibaren AKP’nin kamusal sağlık sistemini ticari mantıkla işleterek oluşturduğu sağlık piyasası, insan sağlığını kâr hesaplarına indirgemiş durumda. Yetersiz kamu hastanelerine alternatif olarak özel hastanelerin desteklenmesi, devlet desteğiyle bu kuruluşlara aktarılan büyük fonlar ve nihayetinde gereksiz işlemlerle halkın sistematik olarak sömürülmesi, bu krizin temel taşlarını oluşturuyor.
Politik Bir Suç: Sağlığın Metalaşması
Denetim mekanizmalarının zayıflığı elbette tartışılabilir, ancak sistemin içsel sorunlarını denetimle çözmek mümkün değil. Sağlık sektöründeki temel sorun, denetim eksikliği değil; “sağlık piyasası” kavramının bizzat kendisidir. Sermaye birikimi odaklı politikaların sonucunda sağlık, halkın temel bir hakkı olmaktan çıkarılmış, sermaye için devasa bir kâr kapısına dönüştürülmüştür. Bu durum, hasta ile hekim arasındaki güven ilişkisinin yerini, kazanç odaklı baskıya ve ticari stratejilere bırakmasına neden olmuştur.
Toplumsal Çözüm ve Mücadele Gerekli
Yenidoğan Çetesi gibi olaylar, sadece bireysel ya da örgütsel suçlarla değil, bu suçları üreten sistemle yüzleşmeyi gerektirir. Sağlık sektöründeki bu yozlaşmayı anlamak ve eleştirmek, neoliberalizmin toplumun tüm dokularında yarattığı derin adaletsizliklere ışık tutar.
Sonuç olarak, Yenidoğan Çetesi, sağlık hizmetlerinin ticarileştirilmesi ve bunun toplum üzerindeki yıkıcı etkilerinin açık bir örneğidir. Bu örnek, daha adil, erişilebilir ve kamusal bir sağlık sistemine duyulan acil ihtiyacı bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu mücadelede toplumsal dayanışma ve sağlık hizmetlerinin metalaşmasına karşı direniş, yalnızca halk sağlığı değil, insan onuru için de zorunludur.