Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), sokak hayvanları ile ilgili yeni düzenleme için Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişikliğe hazırlanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isteği üzerine harekete geçen AKP kurmayları, “hayati tehlike” oluşturdukları gerekçesiyle sokak köpeklerinin “uyutulması”nı öngören yasa teklifi için çalışma başlattı.
Teklifin önümüzdeki günlerde Meclis’e sunulması planlanıyor.
Her belediye, barınaklarındaki kapasite kadar köpeğin fotoğraflarını çekerek internet sitesinde sahiplendirme ilanı yayınlayacak. Her bir köpeğin sahiplenilmesi için 30 gün beklenecek.
30 gün sonunda sahiplenilmeyen köpekler uyutulacak. AK Partili kaynaklar uyutma yöntemi için “merhamet koşulları içinde, acısız, iğne kullanılan bir yöntem olacak” değerlendirmesini yaptı.
Uyutulan köpeklerden boşalan barınaklara sokaktan toplanan yeni köpekler gelecek ve süreç aynı şekilde devam edecek.
Kedi, köpek gibi evcil hayvanlara çip takılarak dijital kimlik sistemi getiren, ev hayvanlarını terk edenlere yaptırımlar öngören Hayvanları Koruma Kanunu Temmuz 2021’de yürürlüğe girdi.
Öncelikle Barolar Birliği’nin yaptığı açıklamada dediği gibi uyutma öldürmenin diğer adıdır. Bir canlının yaşam hakkının elinden alınması hangi vicdana sığabilir ki öldürülme eyleminin vicdani olarak yapılacağı yasallaştırılıyor sorusu ise bu yasa hakkında sorulması gerekendir.
Bu aslında Türkiye toprakları içinde sokak köpeklerine karşı yapılan ilk soykırım girişimi değil. İstanbul köpekleri ilk toplu sürgünlerinden birini 19. yüzyılın ilk çeyreğinde, İkinci Mahmud zamanında yaşadı. Hükümdar İstanbul’da ne kadar köpek varsa yakalanıp adaya gönderilmesini buyurdu, birkaç gün boyunca şehirde belki de tek bir hayvan kalmadı ama İstanbullulardan hiç beklenmeyen tepkiler yükseldi: Halk ‘‘Hayvanlara eziyet etmek uğursuzluk getirir, başımıza iş açılır, köpekleri orada bırakmayalım’’ diye homurdanmaya başlayınca Hayırsızadaya’daki sağ kalan köpekler yeniden teknelere konup İstanbul sokaklarına salındı. Ama uğursuzluk da geldi: Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın ordusu Kahire’den kalktı, Kütahya’ya kadar girdi… Mısır askerleri, Bursa taraflarına da şöyle bir uzanıp geri döndüler.
Hayırsız Ada faciası memleketimizin gördüğü en insafsız köpek katliamıdır. Başlangıcı 3 Haziran 1910’dur. Bizans’tan 1910’a kadar İstanbul’da kendi sokaklarında bakılarak bizimle beraber yaşadılar. Avrupa’da ise parfüm/kimya sanayi için katliamlar çoktan başlamış, sokaklarda tek köpek kalmamıştı. Fransızlar bizimkilere bir öneri getirdi. “İstanbul’un sokak köpeklerini toplayıp bize satın.” Fransa ile anlaşma imzalandı. Ancak halk köpekleri vermedi, direndi. Her köpek kendi sokağının bir sakini gibiydi. Halktan destek gelmeyince bu işler paraya muhtaç olan insanlara, serserilere havale edildi. Toplama sürerken halk isyan etti, gemiyle Fransa’ya gönderilmek üzere Tophane’de bekletilen binlerce köpeği bir baskın yaparak kurtardı. Ancak hükümet bir kez Fransa ile anlaşma yapmıştı, bu işten vazgeçmedi. Daha kapsamlı daha organize bir toplama işi başlatıldı. Kısa sürede 80 bin köpek toplandı ve Tophane’de bekletildi… Halkın bir kez daha hayvanları kurtarmaması için başlarına asker dikildi. Fakat Fransa’dan bir türlü yükleme talimatı gelmiyordu. Köpeklerin beslenmesi ve bakımı sorun olmaya başlamıştı. Köpekleri artık Tophane’de bekletme olanağı yoktu. Kentten uzak bir yer, Sivri Ada seçildi. 80 bin köpek Sivri Ada’ya nakledildi. Köpekler açlıktan ve susuzluktan can verdiler. Kuzucukların acı çığlıkları Anadolu Yakası sahillerinde duyuluyor, sabaha kadar dinmiyordu. Ölümler başlayınca, 2-3 yıl boyunca tüm sahil kokudan yaşanmaz hale gelmişti. İstanbul halkı bu suçtan dolayı çok üzgün, çok çaresizdi. Pek çokları sahildeki evlerini kapattı. Köpeklere dokunmanın büyük bir lanete yol açacağı düşünülüyordu. Sonunda toplum o lanetin 1912 yılında deprem olarak geldiğine inandı. Büyük deprem toplum tarafından köpeklerin ahına, günahına bağlandı. Adanın adı da Hayırsız Ada oldu.
Pierre Loti’nin kaleminden;
Köpekleri serseriler toplamıştı.
‘‘…Bu ülkeye İkinci Mehmed’in ordularının ardından gelen köpekler …Terakki’yi ve hükümet işlerine levantenlerin girişini unutmuşlardı. Dört-beş asırlık sadakatten sonra ve kimseyi hiçbir zaman ısırmamış olmalarına rağmen, katliamların en iğrencine mahkûm edildiklerini gördüler. Hiçbir Türk, Hilâl’e uğursuzluk getireceği söylenen bu onur kırıcı görevi üstlenmek istemedi. Bu yüzden serseriler, işsiz güçsüzler ve haydutlar görevlendirildi. Bunlar işlerini demir kıskaçlarla yapıyorlar, zavallı kurbanlarını boyunlarından, ayaklarından ya da kuyruklarından yakalayorlar ve onları rastgele kan-revann içinde Hayırsızada’ya götürecek olan mavnalara atıyorlardı.
…İstanbul’un diğer bütün köpeklerinden yüzlercesinin yeraldığı Hayırsızada, Marmara’nın ortasında çöle benzeyen bir kayaydı. İçecek bir damla su yoktu, köpekler orada açlıktan ve susuzluktan öldüler ve bu arada bilinçlerini yitirdiklerinden birbirlerini yediler. Adanın yakınlarından bir kayık geçerken hepsi kıyıya geliyorlardı ve yürekleri parçalayan iniltileri duyuluyordu. Bu, iki ay sürdü. Kayıkları ve insanları ne kadar uzakta olursa olsun gördüklerinde, bütün saflıklarıyla yardıma çağırıyorlardı.
…Ve ben de bu köyün insanları gibiydim… Bütün bunların Türkiye’ye uğursuzluk getirmesinden korkuyorum’’ (Prof. Dr. İsmet Sungurbey’in ‘‘Hayvan Hakları’’ndan. sah: 670).
“İstanbul devasa bir köpek kulübesidir: Herkes buraya adım atar atmaz bunun farkına varır” diyerek İstanbul’un sokak köpeklerini anlatmaya başlar, 1874’te 28 yaşındayken İstanbul’a gelen ve ilerleyen yıllarda İtalyan edebiyatının en güçlü yazarlarından biri olacak olan Edmondo De Amicis.
Amicis yukarıdaki sözlerine şöyle devam eder: “Köpeklerin hepsi birden tasmasız, isimsiz, evsiz, kuralsız ve son derece özgür bir serseriler cumhuriyeti oluştururlar. Her şeyi sokakta yaparlar; sokakta küçük oyuklar kazarlar, sokakta uyurlar, sokakta karınlarını doyururlar, sokakta doğarlar, yavrularını sokakta emzirirler ve sokakta ölürler; hiç ama hiç kimse işgal ve istirahat ettikleri yerlerde onları rahatsız etmez. Sokakların sahibi onlardır. Bizim şehirlerimizde, atlara ve insanlara yol veren köpektir. Burada insanlar, atlar, develer, eşekler köpekleri ezmemek için yolunu değiştirir. İstanbul’un en işlek yerlerinde, sokağın ortasında kıvrılmış uyuyan dört beş köpek yüzünden, mahallenin bütün ahalisi yarım gün boyunca onların etrafında dolaşmak zorunda kalır.
Köpekler sokakta dört atlı bir arabanın yolunu değiştiremeyecek kadar rüzgar gibi üstlerine geldiğini gördüklerinde güç bela rahatlarını bozarlar. Yerlerinden de, ancak son anda, atların toynakları tepelerine inecek kadar yaklaştığında, miskinlikleri yüzünden kalkıp zar zor dört parmak öteye giderler. O da canlarını kurtarma mecburiyetinden. Miskinlik İstanbul köpeklerinin en belirgin özelliğidir. Sokağın ortasında beşli, altılı, onlu sürüler halinde ya dizilip ya halka olarak kıvrılıp, hayvandan çok tezek yığınına benzer şekilde yatarlar ve orada sağır edici bir velvelenin ve hayhuyun içinde gün boyunca uyurlar, yağmurmuş, güneşmiş, soğukmuş onlara hiç dokunmaz. Kar yağınca, kar altında kalırlar; yağmur yağdığında tepelerine kadar çamura batarlar, hatta ayağa kalktıkları vakit ne gözleri, ne kulakları, ne burunları seçilen balçıktan yapılmış köpeklere benzerler.”
Sokak köpeklerinin makûs tarihi’ kitabın yazarı Topçuoğlu’nun bulgularına göre köpeklerin İstanbul’a Türklerle geldiği kabul ediliyor. Bizans’ta kedi hakimiyeti varmış. Eski çağlarda İstanbullular’ın kafasında şöyle bir inanış yer ediyor: Köpekler bu şehirden giderse, Türkler de gider! 19. Yüzyıl sonuna kadar köpekler İstanbul’un yaşayan simgeleri olarak kabul ediliyor. Eski İstanbul kartpostallarındaki köpekli fotoğrafların fazlalığı bunun kanıtı olarak gösteriliyor.
AKP iktidarı hayatın her alanında yer alan şiddeti normalimiz yapma üstüne bir politika izliyor yıllardır. Kürtaj yasağıyla alakalı yasa tasarısı getirme planları yaparken aile kavramını kutsallaştırma ve doğumu teşvik etme söylemleri hayatımıza girmişti. Dönemin başbakanı Erdoğan’ın kadınlara yönelik dilde şiddeti meşrulaştıran söylemlerde ve belli yaşam tarzına sahip kadınları hedef alarak kadın cinayetlerinin ve kadına karşı şiddetin artmasına yol açtı. Son üç yıldır ise sokak köpekleri kademeli olarak sosyal medyadan başlayan bir hedefleştirme altında. Bu hedefleştirme sokak hayvanlarına yönelik şiddetin artmasına neden olurken sokakları paylaştığımız dostlarımıza karşı olan kesime alan açmış oldu. Kedi, köpek gibi evcil hayvanlara çip takılarak dijital kimlik sistemi getiren, ev hayvanlarını terk edenlere yaptırımlar öngören Hayvanları Koruma Kanunu Temmuz 2021’de yürürlüğe girmiş olmasına karşı son günlerde gündeme gelen ve yakın zamanda meclise gelecek olan sokak hayvanlarının uyutulmasına yönelik bir yasa tasarısıyla karşı karşıyayız.
Belirli bir azınlığın sürekli olarak insana, hayvana karşı olan öldürme isteğine karşılık vermek yerine cüreti arttırılmış cehalete karşı duruş göstermekle yükümlüyüz.
Başlık: Uyutma Öldürmenin Diğer Adıdır
Yazar: İlayda Çağla Koçoğlu
Yayın: Fiki Gazetesi, 24 Mayıs 2024