Son yıllarda dünya siyasetinde savaş, barış ve kapitalizm ilişkisi giderek daha karmaşık bir hal alıyor. Özellikle Ukrayna’daki savaşın başlangıcından bu yana Batı dünyasında yayılan iddialar, kamuoyunu yanıltan ve savaşın derinleştirilmesine yol açan yanılsamalarla dolu.
Savaşın Ardındaki Yanılsamalar: Ukrayna ve Batı’nın Çıkmazı
Batı, son iki buçuk yıldır Rusya’nın Ukrayna’dan tamamen çıkarılabileceği umudunu körüklemeye devam ediyor. Ancak bu, gerçekle bağdaşmayan bir hayalden öteye geçemiyor. Aynı şekilde, “Putin’in Avrupa’yı ele geçireceği” yönündeki karşı iddialar da gerçekçi değil. NATO ve üye devletler, Ukrayna’daki savaşın bir zaferle sonuçlanmayacağını artık biliyor. Ancak müzakereleri reddediyor ve bir “adil barış” talebinde bulunuyorlar. Tarihte adil bir barış ya da adil bir savaş örneği var mı? Bu talepler, sadece birer retorik araçtan ibaret.
Savaşın ekonomik yönü, bu yanılsamaları daha da derinleştiriyor. ABD Kongresi’nin Ukrayna’ya yönelik 61 milyar dolarlık yardım paketi, halklar arası dayanışma gibi gösterilse de, gerçekte bu bütçenin büyük bir kısmı Amerikan silah şirketlerini finanse etmek için kullanılıyor. Ukrayna’ya gönderilen ekonomik yardımın sadece %13’ü doğrudan halkın ihtiyaçlarını karşılamak için ayrılmış durumda. Geri kalan bütçe, Amerikan askeri sanayisini desteklemek ve ABD’nin stoklarını yenilemek için harcanıyor. Bu durum, savaşın sadece bir ulusal güvenlik sorunu değil, aynı zamanda bir ekonomik fırsat olarak görüldüğünü açıkça ortaya koyuyor.
Kapitalizm, Militarizm ve İnsanlık
Kapitalizm ve savaş arasındaki ilişki tarih boyunca tartışma konusu olmuştur. Kapitalist sistemin özü, kaynakların kontrolü ve kâr maksimizasyonuna dayanır. Bu, kaçınılmaz olarak savaşların ekonomik çıkarlar doğrultusunda şekillenmesine yol açar. Özellikle sanayi devrimi sonrası savaşlar, sadece ordular arasındaki çatışmalardan ibaret olmaktan çıkıp, sivilleri doğrudan hedef alan bir hale dönüşmüştür. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, düşman ülkelerin halkı savaş stratejilerinin merkezi haline gelmiştir.
Batı dünyasında, son beş yılda nükleer silah harcamalarında ciddi bir artış yaşandı. ABD, bu süreçte nükleer silah bütçesini %45 oranında artırırken, Birleşik Krallık %43 oranında bir artış gerçekleştirdi. NATO ise Avrupa ve Kanada’daki askeri harcamaları “on yılların en büyük artışı” olarak tanımlanan %18’lik bir oranla artırdı. Bu militarist tırmanış, kapitalizmin savaşla olan bağını daha da görünür kılıyor. Silah sanayisi, barış dönemlerinde dahi krizleri fırsata çevirerek kendi çıkarlarını büyütüyor.
Eğitim ve Militarizm: Zihinsel Donanımın Yeniden İnşası
Savaş sadece fiziksel çatışmalardan ibaret değil; aynı zamanda bir zihinsel hazırlık süreci de içerir. Almanya’da Bavyera eyalet hükümeti, üniversite ve okulları Alman Ordusu’yla işbirliğine zorlayan yasalar çıkararak militarizmi eğitim sistemi üzerinden normalleştirmeye çalışıyor. Üniversiteler artık araştırmalarını askeri kullanım için yasaklayamıyor. Bu durum, militarizmin yalnızca savaş sırasında değil, barış dönemlerinde de toplumun tüm alanlarına yayıldığını gösteriyor.
Savaş ve Barış Mitleri: Tarihin Öğretemediği Gerçekler
Batı dünyasında savaşın insanlık tarihi boyunca süregelen bir gerçeklik olduğu iddiası, son yıllarda sıkça dile getirilen bir diğer yanılsama. Ancak bu, tarihsel gerçeklerle uyuşmuyor. İnsanlık tarihi, uzun barış dönemleriyle doludur; savaşlar istisnadır. En yoğun savaş dönemleri, kapitalizmin yükselişe geçtiği 1500-2000 yılları arasındaki Avrupa’da yaşanmıştır. Savaş, çoğu zaman ekonomik ve politik çıkarlar doğrultusunda kurgulanmış bir yıkım aracıdır.
Michael Mann’in The Sources of Power adlı kitabında belirttiği gibi, savaşları başlatan liderlerin çoğu, sonunda bu savaşları kaybeder. Tarihsel olarak devletlerin büyük bir kısmı, savaştan kaynaklanan yıkımlar nedeniyle çökmüştür. Ancak bu gerçekler, militarist propagandalarla gölgelenir.
Solun Tarihsel Yenilgisi: Savaş Karşısında Sessizlik
Savaşlar karşısında sol hareketlerin çoğu zaman parçalanması, tarihin acı bir gerçeğidir. 1914’te Almanya’da SPD’nin savaş bütçesine onay vermesi, Yugoslavya’daki NATO bombardımanlarına verilen destek, Ukrayna’daki silah sevkiyatlarını savunan söylemler ve son olarak Gazze’deki savaş karşısında sergilenen tutarsızlıklar, solun bu konuda tarihsel bir başarısızlık yaşadığını göstermektedir.
Özellikle Gazze’de 2023’te başlayan çok cepheli savaş, bu başarısızlığın en somut örneklerinden biridir. Temmuz 2024 itibarıyla Gazze’de 40.000’e yakın resmi ölüm sayısı açıklanmış, bazı çalışmalarda bu rakamın nüfusun %8’ine ulaştığı öne sürülmüştür. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları, sivilleri hedef alarak apartheid rejimini daha da güçlendiren bir araca dönüşmüştür.
Barış İçin Mücadele ve Sistem Eleştirisi
Kapitalizm, savaş ve militarizm arasında güçlü bir bağ vardır. Bu bağ, barışın sağlanmasını zorlaştırırken, toplumsal adalet arayışlarını da engeller. Savaşların bitmesi, sadece çatışmaların sona ermesiyle değil, aynı zamanda kapitalist sistemin sorgulanmasıyla mümkün olabilir. Bu nedenle, savaşsız bir dünya için mücadele edenlerin aynı zamanda ekonomik ve politik sistemlerin adalet temelinde yeniden inşasını savunmaları gerekir.
Barış, sadece savaşın olmaması değildir; aynı zamanda adil, eşit ve özgür bir dünya düzeni kurmayı gerektirir. Bunun yolu, militarizmin dayattığı yanılsamalara karşı direnişten ve gerçek bir dönüşüm için harekete geçmekten geçiyor.