Türkiye’nin Kürt sorununa dair son yıllarda izlediği strateji, çözüm odaklı bir yaklaşımdan ziyade, iç politikada güç dengelerini koruma ve bölgesel güvenlik tehditlerini bertaraf etme amacını güdüyor. Özellikle iktidar koalisyonunun belirlediği stratejik yol haritası, bu konuda Türkiye’nin izlediği yeni çizgiyi net bir şekilde ortaya koyuyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli’nin kurduğu ittifak, milliyetçi söylemler üzerinden güç kazanma ve Kürt meselesini siyasi bir denge unsuru olarak kullanma amacı taşıyor. Bu ittifak, Türkiye’nin Kürt sorununa dair çözüm sürecini rafa kaldırırken, meseleyi güvenlik perspektifinden ele alarak sert önlemlerle kontrol altına alma stratejisini benimsiyor.
İç Politika Dinamikleri ve Güç Konsolidasyonu
Erdoğan ve Bahçeli’nin ortaklaşa oluşturduğu stratejik çerçeve, Kürt sorununa dair çözüm yerine iç politikadaki desteği artırmayı amaçlayan bir güç konsolidasyonunu hedefliyor. Milliyetçi tabanın güçlü desteğini kazanmak adına, Kürt meselesi güvenlik eksenli bir tehdit olarak lanse ediliyor. Bu doğrultuda, PKK’ya karşı operasyonların artırılması, terör söyleminin siyasetin merkezine yerleştirilmesi ve Kürt kimliğinin taleplerinin bastırılması gibi adımlar, milliyetçi seçmen kitlesinin desteğini sürdürmek açısından kritik bir rol oynuyor. Aynı zamanda, bu strateji çerçevesinde Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki rolü de stratejik bir manivela olarak kullanılmak isteniyor. Öcalan’ın Kürt hareketi üzerindeki etkisi, iktidarın istediği zamanlarda gündeme getirilen bir unsur olarak yer buluyor; ancak Öcalan’ın etkisi, Kürt siyasi hareketinde kalıcı bir çözüm aracı olarak görülmüyor. Onun yerine, Öcalan’ın zaman zaman verdiği mesajlarla Kürt hareketinde belli bir denge oluşturulmaya çalışılıyor.
İç cephedeki bu stratejik hamle, özellikle HDP ve Kürt siyasi aktörlerine karşı sert bir tutum sergilemeyi de beraberinde getiriyor. Kürt siyasi hareketinin bastırılması ve siyasi alanının daraltılması, iktidarın Kürt sorununa dair geliştirdiği stratejinin bir parçası olarak dikkat çekiyor. Bu, hem milliyetçi tabanın memnuniyetini sağlıyor hem de iktidarın iç politikadaki gücünü konsolide etmesine katkıda bulunuyor. Ancak bu yaklaşımın Kürt sorununa dair yapısal bir çözüm sunmadığı, aksine sorunu derinleştirdiği noktasında uzmanlar tarafından eleştiriler yükseliyor.
Bölgesel Güvenlik Kaygıları ve Sınır Ötesi Sertlik Politikası
İç politikadaki milliyetçi konsolidasyonun yanı sıra, Türkiye’nin Kürt sorununa dair stratejisi, sınır ötesinde de sertlik politikası üzerine inşa ediliyor. Özellikle Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bulunan Kürt oluşumlarına karşı sürdürülen operasyonlar, Türkiye’nin güvenlik tehditlerini bertaraf etme amacını taşıyor. Bu bağlamda, Türkiye’nin YPG’ye yönelik operasyonları, Fırat’ın doğusunda giderek güç kazanan Kürt yönetimlerine karşı koyma stratejisinin bir parçası olarak öne çıkıyor. Türkiye, sınır ötesi operasyonlarla bölgedeki Kürt özerk yapılarının kalıcı hale gelmesini engelleme ve Kürt grupların bölgede bağımsız bir siyasi varlık kurma çabalarını sınırlandırma gayreti içinde.
ABD ve Rusya gibi küresel güçlerin Suriye’deki varlığı ve destekleri, Türkiye’nin sert güvenlik stratejisinin en büyük kısıtlayıcı unsurlarından biri. Özellikle ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile olan ittifakı, Türkiye’nin sınır ötesindeki hamlelerini sınırlarken, Ankara’yı Rusya ile iş birliği yapmaya itiyor. Bu durumda Türkiye, bir yandan ABD’nin bölgedeki Kürt oluşumlarına desteğini azaltmasını beklerken, diğer yandan Rusya ile geçici anlaşmalar yaparak sınır güvenliğini sağlama yolunu izliyor. Ancak bu ilişkiler, istikrarsız ve kısa vadeli çıkar ilişkileri üzerine kurulu olduğundan, Türkiye’nin sınır ötesindeki sertlik politikasının sürdürülebilirliği açısından soru işaretleri yaratıyor.
Kürt Meselesine Güvenlik Temelli Yaklaşımın Riskleri
Türkiye’nin Kürt sorununu güvenlik merkezli bir yaklaşımla ele alması, uzun vadede çözüm getirmediği gibi, iç cephede kutuplaşmayı ve dış cephede Türkiye’ye karşı oluşan direnci artırma potansiyeline sahip. Sınır ötesindeki sert güvenlik politikası, iç cephede milliyetçi bir konsolidasyona katkı sunsa da, Kürt grupları daha fazla radikalleştirme riski taşıyor. Özellikle Suriye ve Irak’taki Kürt gruplar, Türkiye’nin güvenlik stratejisini bir baskı unsuru olarak algılarken, bağımsızlık ve özerklik taleplerini güçlendirme yoluna gidiyor. Bu durum, Türkiye’nin komşu ülkelerde Kürtlerle olan ilişkilerinde yeni gerilimlerin oluşmasına yol açabilir.
Türkiye’nin Öcalan’ın etkisini iç denge unsuru olarak kullanarak Kürt siyasi hareketini dengelemeye çalışması da sınırlı bir başarı sunabilir. Öcalan’ın İmralı’daki konumu, Kürt hareketinin içinde bir ayrışma yaratsa da, Kürt siyasi aktörler üzerinde kalıcı bir etki yaratmaktan uzak. Özellikle Kandil ve Rojava’daki Kürt liderlerin, Türkiye’nin Öcalan’ı bir manivela olarak kullanma çabasına karşı kendi bağımsız hareket alanlarını koruma gayreti, bu stratejinin zayıf yanlarından biri olarak dikkat çekiyor. Kürt siyasi hareketi içinde Öcalan’a duyulan saygı ve bağlılık sürse de, günümüzde bağımsız liderlik yapıları ve ideolojik çeşitlilik, Türkiye’nin İmralı üzerinden yürüttüğü stratejinin etkisini azaltan faktörler arasında yer alıyor.
Çözümden Uzak Güç Konsolidasyonu Stratejisinin Sınırlamaları
Sonuç olarak, Türkiye’nin Kürt sorununa yönelik stratejisi, çözüm odaklı bir perspektiften ziyade kısa vadeli güç konsolidasyonuna hizmet eden bir nitelik taşıyor. İç politikada milliyetçi tabanı güçlendirme ve dış politikada sınır güvenliğini sağlama amacı güdülürken, Kürt sorununun çözümüne dair kalıcı adımların atılmaması, sorunun ilerleyen dönemde daha karmaşık bir hale gelmesine yol açabilir. Öcalan’ın etkisini stratejik bir araç olarak kullanma ve sınır ötesindeki Kürt oluşumlarına karşı sert bir tutum sergileme, Türkiye’nin Kürt sorununu askeri önlemlerle sınırlandırma arzusunu yansıtıyor. Ancak bu yaklaşım, hem Kürt grupları arasında direnci artırıyor hem de uluslararası arenada Türkiye’ye yönelik eleştirilerin artmasına neden oluyor.
Türkiye’nin Kürt sorununa yönelik çözüm sürecinden uzaklaşarak milliyetçi bir söylemle konsolidasyona odaklanması, sorunun temelini oluşturan yapısal dinamikleri değiştirmediği gibi, bölgesel aktörlerle yaşanan gerilimlerin sürekliliğini sağlıyor. ABD ve Rusya gibi küresel güçlerin bölgedeki çıkarları göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin sınır ötesindeki sert güvenlik politikasının sürdürülebilirliği de belirsiz.
ABD ve İsrail Destekli Bölgesel Yeni Düzen Beklentisi ve Kürtlerin Geleceği
Ortadoğu’daki Kürt grupların umutları ve stratejileri, ABD’nin desteği ve bölgesel yeni bir düzen arayışıyla doğrudan bağlantılı.
Türkiye ve Bölgesel Aktörlerin Pozisyonu: Kürt Özerklik Temayülleri, Güç Dengeleri ve Güvenlik Stratejileri
Türkiye’nin güney sınırında oluşabilecek bağımsız bir Kürt yapısı, Ankara tarafından güvenlik tehdidi olarak değerlendiriliyor
Bölgesel Dengeler ve Türkiye’nin Çıkmazı
Türkiye’nin Kürt sorununa yönelik stratejisi, iç ve dış politikada çok boyutlu ve karmaşık bir denge gözetme çabası olarak öne çıkıyor.
Sonuç: Türkiye’nin Kürt Sorununa Dair Stratejik Çıkmazı ve Uzun Vadeli Risklerler
Türkiye’nin Kürt sorununa dair izlediği mevcut politika, kısa vadede iç siyasi dengeyi sağlamaya ve bölgesel güvenlik..