Avusturya’da yapılan genel seçimler, sağ popülist partilerin yükselişini ve solun derin bir başarısızlık sürecini bir kez daha gözler önüne serdi. Özellikle sağcı FPÖ’nün oy oranını artırarak birinci parti konumuna gelmesi, Avrupa genelinde süregelen sağa kayışı doğrularken, solun halkla kurduğu ilişki biçimi sorgulanıyor.
Avusturya’da yapılan genel seçimlerin ardından ortaya çıkan sonuçlar, Avrupa’da yıllardır süregelen sağa kayma eğiliminin bir devamı olarak okunabilir. Faşist eğilimli FPÖ’nün yüzde 29,2 oy alarak birinci parti olması ve muhafazakâr-liberal ÖVP’nin yüzde 26,3 oyla ikinci sırada yer alması, toplumun politik yönelimlerinin sağ ideolojilere kaydığını gösteriyor. Ancak bu sonuçlardan daha çarpıcı olan, sol partilerin, özellikle de KPÖ’nün, bir kez daha başarısızlıkla karşı karşıya kalmış olmasıdır. KPÖ’nün bu seçimde aldığı yüzde 2,3’lük oy oranı, partinin yerel başarılara rağmen genel siyasette nasıl zemin kaybettiğini ortaya koyuyor.
Solun İdeolojik Boşluğu: Ekonomik Vaatler Yeterli mi?
Seçim kampanyası boyunca KPÖ, ideolojik olarak net bir tavır sergilemek yerine, daha çok ekonomik vaatlere odaklandı. Konut sorununu merkeze alan kampanyası, yerelde başarılı olmasına rağmen genel seçimlerde aynı etkiyi yaratmadı. Bunun temel nedenlerinden biri, KPÖ’nün göçmenler, faşizmin yükselişi ve toplumsal adaletsizlikler gibi kritik konularda sessiz kalmasıydı. Özellikle Avrupa genelinde göçmen karşıtlığının hızla yükseldiği bu dönemde, bu tür meseleleri görmezden gelen bir sol kampanya, geniş kitlelerin desteğini kazanmakta zorlanıyor. Solun, sadece ekonomik vaatlerle değil, aynı zamanda ideolojik bir tutarlılık ve toplumsal sorunlara duyarlılık geliştirmesi gerekiyor.
KPÖ’nün Ukrayna-Rusya savaşı konusundaki tarafsızlık söylemi, seçmenler nezdinde olumlu bir etki yaratırken, aynı zamanda göçmenlere dair herhangi bir tavır geliştirmemesi ve yükselen faşist söylemler karşısında sessiz kalması, partiye olan güveni sarstı. Sol popülizmin bu tür taktiksel sessizlikleri, halkla kurulan ilişkinin zayıfladığını ve seçim sonuçlarına doğrudan yansıdığını gösteriyor.
Popülizme Dayalı Siyaset ve Tabandan Kopuş
KPÖ’nün yerelde, özellikle Graz ve Salzburg gibi şehirlerde elde ettiği başarılar, örgütlü bir tabana dayanan yerel politikaların ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. Ancak bu başarıların genel seçimlere yansımaması, popülist ve yüzeysel siyaset anlayışının bir kez daha başarısız olduğunu ortaya koyuyor. Sol partiler, toplumsal tabanla kurdukları organik ilişkiyi yeniden tesis etmedikçe, yereldeki başarılarını genelleştirmekte zorlanacaklar.
Özellikle büyük şehirlerde, solun halkla organik bir bağ kurmak yerine yapay muhalefet stratejileri geliştirmesi, seçmen nezdinde bir karşılık bulmuyor. Solun taban örgütlenmesine dayanmayan, halkın somut taleplerine duyarsız kalan bu tür popülist siyaset biçimleri, yalnızca geçici ve yüzeysel başarılar getirebilir. KPÖ’nün seçim kampanyasında halkın acil ihtiyaçlarına odaklanmaktan çok, ideolojik tutarlılıktan uzaklaşarak hâkim söyleme eklemlenmesi, bu başarısızlığın önemli bir nedeni olarak öne çıkıyor.
Solun Geleceği İçin Kritik Bir Dönem
Avusturya’daki bu seçim sonuçları, solun sadece Avusturya’da değil, Avrupa genelinde içine düştüğü krizlerin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Solun, sağın yükselişi karşısında etkili bir karşı duruş sergileyememesi, yerel başarıların genel siyasete taşınamaması ve halkla organik bir ilişki kuramaması gibi yapısal sorunlar, bu başarısızlığın temel nedenleri arasında yer alıyor.
KPÖ örneğinde de görüldüğü gibi, salt ekonomik vaatler sunarak halkın desteğini kazanmak mümkün değil. Toplumsal adalet, eşitlik ve dayanışma gibi kavramlar etrafında şekillenen ideolojik bir tutarlılık ve halkın gerçek sorunlarına yönelik somut çözümler üretmek, solun geleceği için kritik öneme sahip. Solun başarısızlığı, sadece bir seçim yenilgisi değil, aynı zamanda devrimci değerlerin ve toplumsal adalet mücadelesinin zayıflaması anlamına geliyor.
Solun Yeniden Güçlenmesi İçin Ne Yapılmalı?
Avusturya seçimlerinden çıkan sonuçlar, sol hareketlerin halkla daha organik bir ilişki kurmaları gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Seçim kampanyaları, salt ekonomik vaatlerle değil, aynı zamanda toplumsal sorunlara duyarlı, ideolojik açıdan tutarlı bir söylem üzerine kurulmalı. KPÖ’nün seçim stratejisinde yaptığı en büyük hata, ideolojik tutarsızlık ve popülist söylemlere eklemlenme çabası oldu. Bu tür taktikler, halkın gözünde samimiyetsiz görünmekte ve dolayısıyla oy potansiyelini sınırlamakta.
Sol hareketlerin önümüzdeki dönemde, alt sınıfların özneleşmesine ve toplumsal adalet mücadelesine daha fazla odaklanmaları gerekiyor. Özellikle göçmen karşıtlığı, ekonomik krizler ve otoriterleşme gibi meselelerde net bir tutum almak, halkın gerçek taleplerine yanıt vermek ve yereldeki başarıları genele yaymak solun geleceği açısından hayati önem taşıyor. Sadece halk için değil, halkla birlikte mücadele etmek, solun yeniden güç kazanmasının anahtarıdır.
Avusturya seçimleri, sağ popülist partilerin güçlenmesini ve solun içsel krizlerini bir kez daha gözler önüne serdi. KPÖ’nün başarısızlığı, sadece bir seçim sonucu olarak değerlendirilmemeli; bu, solun halkla organik bağlarını yeniden kurması, ideolojik tutarlılık geliştirmesi ve toplumsal adalet mücadelesini derinleştirmesi gerektiğini işaret eden bir uyarıdır. Eğer sol, gelecekte başarılı olmak istiyorsa, toplumsal sorunlara duyarlı ve tabana dayalı bir siyaset anlayışını benimsemek zorunda.