Bu ülkede çocuklar, kadınlar, doğa ve tüm yoksul bırakılanlar için tehlikenin ortasında yaşıyoruz. Son olarak Şişli’de kaybolan altı yaşındaki Şirin Elmas Hanilçi’nin acı dolu sonu bize bir kez daha gösterdi ki, bu düzen en masumların hayatlarını bile tehlikeye atıyor.
Şirin’in cansız bedeni, Feriköy Mezarlığı’nda bulundu; hikayesi, içinde yaşadığımız vahşi ve köhnemiş sistemin bir özeti gibi. Çünkü bu yalnızca bireysel bir canilik değil; çocuklara ve savunmasız insanlara yönelik ihmalin, faillerin cesaretlendirilmesinin ve güvenlik sistemlerinin içi boş bırakılmasının bir sonucu.
Bugün, bu ülkenin sokaklarında biriken öfke bir eylemle Şirin için haykırıyor. Feriköy Mezarlığı’na yapılan yürüyüşte insanlar, devletin çocuklara karşı olan bu sorumluluğunu hatırlatmak için bir araya geldiler.
Basit bir katilin yargılanmasıyla geçiştirilemeyecek kadar derin bir yara bu. Bu yolda sadece bir yürüyüş değil, bir adalet arayışı var; fail yalnızca cinayeti işleyen değil, bu düzenin kendisidir.
Özgürlüğe ve Güvenceye Susamış Bir Halk
Düşünün:
Bu yalnızca bir çocuğun canını alan bir olay değil, yıllardır süregelen bir zincirin son halkası.
Karadeniz’de madenlere, ormanlara yönelik talana karşı direnen köylülerin sesi kesilmeye çalışılıyor, doğanın katledilmesine karşı çıkan halk baskıyla susturuluyor.
Artvin’de, Rize’de, Arhavi’de insanlar maden şirketlerine geçit vermemek için nöbet tutuyorlar. Karadeniz’in köyleri, dağları, ormanları şiddetle korunmaya çalışılırken, şehirlerde ise çocuklarımıza koruyucu kalkan olması gereken yasalar etkisiz kılınıyor.
Neden?
Çünkü bu sistemin koruduğu, asla insan ve doğa değil, yalnızca kâr ve çıkar.
Gezi Parkı’nda bu halk, çocuklar ve özgürlükler için neyin tehlikede olduğunu zaten göstermişti. Bugün Şirin’in ardından yükselen sesler de aynı köklerden besleniyor: Çocukların güvenliğini sağlamak, kadınların, doğanın hakkını korumak için sokaklarda, meydanlarda adalet arayışı yeniden yükseliyor.
Kimimiz mezarlık önünde, kimimiz madenlere karşı köyde, kimimiz işyerindeki emek sömürüsüne karşı direniş içinde aynı isyanı büyütüyoruz.
Sistemin İflası ve İktidarın Sessizliği
Sistematik olarak göz ardı edilen haklar, baskı altında bırakılan insanlar ve talepler…
İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırarak kadınları savunmasız bırakan, Lanzarote Sözleşmesi’ni bile tartışmaya açarak çocuk koruma mekanizmalarını işlevsiz hale getiren bir yönetimin olduğu bir ülkede, suçun bireysel olduğu söylenebilir mi?
Erkek şiddeti, çocuk ihmali, adaletsizlik ve çevre talanı bir arada kol geziyor. Ne devletin ne de iktidarın, çocukların güvenliğini, kadınların yaşamını ya da doğanın bütünlüğünü korumakta bir amacı var.
Ama unutmayalım ki bu ülkenin sokaklarında direnişin kalbi atmaktan asla vazgeçmiyor.
Şirin’in ardından insanlar sokakta; bu sefer adaleti sokağın kendisinden, komşuluk ilişkilerinden, dayanışmanın gücünden arıyor.
Şirin’i, Leyla’yı, Narin’i ve bütün kurban edilenleri anıyoruz. Feriköy Mezarlığı önünde, Arhavi meydanında, direnen insanların sesini işiten herkesin, Şirin gibi çocukların anısını yaşatmak, onlara daha güvenli bir gelecek kurmak için mücadelede olduğunu biliyoruz.
Sokağın adaleti, bir gün bu düzene karşı kazandığında, kurtuluş her çocuğun özgürce, korkusuzca yaşayabileceği bir gelecekte olacak.