Türk-İş’in Zonguldak mitinginde, madenci anıtı, uzun bir zamanın ardından böylesi bir ‘kalabalığa’ ev sahipliği yapıyordu. Ereğli’den metal işçileri, Kastamonu’dan yol işçileri, Kozlu’dan, Üzülmez’den, Kilimli’den, Armutçuk’tan madenciler; koca sahneyle daraltılmış alana girmeye çalışıyordu sıra sıra. Türk-İş’in Çerkezköy mitingindeki 10 bin kadar işçinin yarısı bile yoktu. Çünkü bu defa oldukça ‘kontrollü’ bir miting planı vardı. Çerkezköy’de Türk-İş Başkanı Atalay’a istifa çağrıları yapmayacak, yuhalamalara geçit vermeyecek, tam tersine “Türk-İş nerede, biz oradayız” sloganlarını art arda atacak bir işçi kitlesi özellikle seçilmişti. Çerkezköy mitinginde, istifa çağrıları yapan ve uzun zamandır hem konfederasyona hem de T. Harb-İş Genel Merkezine itirazları yükselen İstanbul’daki savunma işçilerine bu sebeple de servis verilmemişti.
İşçiler Çakmak Atmasın Diye Çakmaklar Bile Toplandı
Atalay, Çerkezköy mitinginden çokça sonuç çıkarmış olacak ki bu mitingde aramalar da daha sıkıydı, miting alanına girişte didik didik edilen çantalardan, ceplerden çakmaklar bile çıkarılıyor, bir kutuya atılıyordu. Mitinge katılan biri az sonra, “İşçi çakmak atmasın diye çakmakları bile alıyorlar” diye söylenecekti bu duruma. Haklıydı. İşçinin çakmağı olur da Atalay’a atılırsa sahne arkası ve önünde Atalay’ın koruma ordusunun önleyemeyeceği bile hesap edilmişti belli ki.
Evrensel Gazetesinden Hilal Tok’un haberine göre Miting alanına kimi işçiler toplu giriyordu. TTK merkez atölyeden de toplu girileceğini duyduğumuz için alana 5 dakika uzaklıktaki merkez atölyesine uğruyoruz önce. Ancak toplu bir yürüyüş olacak gibi bir havayla karşılaşmayınca, tek tek çıkıp yürüyen işçilerden bazılarına soruyoruz: “İşçiler buradan birlikte yürümeyecekler mi?” Yanıt veren bir işçi, “Bilmiyorum ki, bize haber veren olmadı. İçeride beş on kişi bir aradalar ama bizim bir şeyden haberimiz yok” diyor. Birkaç işçiden daha benzer yanıtlar alıyoruz. Sonrasında sendika temsilcileri ve etrafındaki 20 işçi bir pankartın arkasından, slogansız, sessiz bir şekilde yürümeye başlıyor. Pankartları hükümetin yer üstü madencilerine uyguladığı düşük ücret politikasına tepki içeren, “Biz TTK’nin üvey evlatları değiliz” sözünü taşısa da grup oldukça sakin. Yer altı madencilerinin neredeyse yarısına tekabül edecek ücretlere çalışan yer üstü madencileri, talepleri etrafında yasal bir mitinge yürürken bile birlik olamamış görülüyor. Öyle ki birlikte yürüneceğinden diğer işçilerin haberi bile yok! Mitinge giden kısa yürüyüşte dahi seçilen işçilere haber verilmemiş.
Başkan İşçilerden Yana Zorda
Atalay kürsüye çıkana değin, miting alanını boydan boya saran, kırmızı renkte bir fon üzerine beyaz harflerle kocaman yazılmış “Zordayız, geçinemiyoruz” pankartının yanında sıralanıyordu işçiler. Ancak alan polis barikatları ve sahne ile o kadar daraltılmıştı ki Türk Metal üyesi işçiler miting alanına girdikten iki dakika sonra işçiler birbirine girmişti. Öne geçmeye çalışan Türk Metal üyeleri ile sıkışan GMİS üyeleri arasında fiziksel müdahaleye varan hesaplaşma kısa sürede çözülüyor. Ancak seçilerek mitinge getirilenlerin birbirlerine karşı bu tahammülsüzlüğü ve öfkesi, sendikacı yanlısı işçilerin özellikle seçildiği bir alanda başka bir rekabetin de olduğuna ilişkin işaretler veriyor.
Başkan Koruma Ordusuyla Sahneye Çıktı
Atalay’ın sahneye çıkmasına yakın polis anonsları ve polislerin hareketliliği sıklaşıyor. Bir işçi mitinginde, cumhurbaşkanı korumasıyla yarışacak bir koruma ordusuyla Atalay sahneye alınıyor. Sahne arkası, sahneye çıkan merdivenler, merdivenlerin sonundaki çember, sahne önü… Atalay’ın korumaları ve polislerle çevreleniyor.
Önce itiraz edecek işçinin alanda olmasını engelleyecek adımlar, ardından çakmağı bile riskli gören sıkı bir arama noktası, bir ordu koruma, Türk-İş’e ve Atalay’a sahip çıkan sloganların sık sık tekrar edilmesi; Türk-İş yönetimine dair açık bir gerçeği ortaya koyuyordu: Türk-İş yönetimi, Çerkezköy’de yaşadığı gerginliği bir daha yaşamak istemiyor, istifa çağrısı ve yuhalamalara işçiler üzerindeki tahakkümünü sarsacak tepkilere izin vermek istemiyordu. Çok açık ki Türk-İş işçiden, işçinin tepkisinden, işçilerin yapabileceklerinden, öfkesinden korkuyordu. Bu koruma çemberi ile Türk-İş yönetimi koltuğunu, hegemonyasını korumaya çalışıyordu. Biriken ve yükselen işçi öfkesinin ardından yapmak zorunda kaldığı eylem planları, işçinin gazını almak için bir çıkar yol iken, bu durumu eline yüzüne bulaştırmak istemiyordu…