Bireylerin arzuları, duyguları ve düşünceleri üzerinde kurulan kontrol, toplumların kendilerini yeniden üretmesinde önemli bir rol oynar. Ancak bu kontrol, yalnızca dışsal baskılarla değil, daha derin bir psikolojik düzeyde gerçekleşir. Özellikle bireylerin bilinçdışındaki arzuların bastırılması ve bu bastırmanın yarattığı içsel çatışmalar, bireyleri pasif, itaatkâr ve otoriteye boyun eğmeye eğilimli hale getirir. Bu süreç, bireylerin özgürlüklerini sınırlayan ve toplumsal yapının devamını sağlayan psikolojik bir kontrol mekanizması olarak işlev görür.
Bu makalede, bireyin içsel arzularının nasıl bastırıldığını, bu bastırmanın bireyin kişisel gelişimi ve toplumsal itaat üzerindeki etkilerini, ayrıca bu psikolojik süreçlerin toplumsal düzenin korunmasındaki rolünü ele alacağız.
Bilinçdışının Bastırılması: Arzular ve Çatışmalar
İnsanın bilinçdışında yatan arzular, genellikle toplum tarafından “tehlikeli” ya da “uygunsuz” olarak görülen dürtüleri içerir. Freud’un teorilerine göre, bu dürtüler çocukluk döneminde başlar ve genellikle toplumsal normlara uymayan cinsel arzulara dayanır. Bireyin bu arzularını bastırması, toplumsal düzenin devamı açısından kritik görülür, çünkü bu arzuların özgürce ifade edilmesi, mevcut otorite yapısını tehdit edebilir.
Toplum, bireyin arzularını doğrudan kontrol etmek yerine, bu arzuların bilinçdışına itilmesini sağlar. Özellikle çocukluk döneminde uygulanan baskıcı eğitim ve ahlaki normlar, bireyin doğal eğilimlerini bastırmasına yol açar. Bu bastırma, bireyin bilinçli zihninde unutulmuş gibi görünse de, aslında bilinçdışında daha da yoğunlaşarak bir içsel çatışmaya dönüşür.
Ahlakın Bastırmadan Türemesi
Toplumsal ahlak, bireyin içsel arzularını kontrol altına almak ve onları bastırmak amacıyla kurulan bir sistemdir. Çocukluktan itibaren bireylere öğretilen ahlak kuralları, genellikle cinsellik ve özgürlükle ilgili doğal eğilimleri bastırmayı hedefler. Bu baskı, bireylerin kendi isteklerini toplumsal normlara uydurmasını sağlar ve onların özgürce kendilerini ifade etmelerinin önüne geçer.
Örneğin, çocukların erken yaşlarda cinsellikle ilgili hissettikleri merak ve arzular, çoğu toplumda ayıplanır ve cezalandırılır. Bu, bireyin doğal eğilimlerine dair suçluluk ve utanç duymasına neden olur. Çocuk, cinsellikle ilgili arzularını bastırdıkça, bu baskı içsel bir çatışmaya dönüşür ve birey, zamanla kendi arzularını kontrol edemeyen, dışsal otoritelere boyun eğmeye yatkın hale gelir.
Ahlak, bireyin kendi içsel özgürlüğünden vazgeçmesi ve toplumsal düzeni koruyan kurallara uyması üzerine inşa edilir. Birey, kendisine dışarıdan dayatılan bu kurallara uydukça, toplumsal yapının yeniden üretimine katkıda bulunur.
Otoriteye İtaatin Psikolojik Temeli
Bastırılmış arzuların yarattığı içsel çatışmalar, bireyi dışsal otoritelere boyun eğmeye eğilimli hale getirir. Zihinsel düzeyde bastırılmış olan arzular, bireyin özgür iradesini zayıflatır ve bireyi dışsal güçlerin kontrolüne daha açık hale getirir. Bu süreç, bireylerin itaatkâr ve pasif bir şekilde toplumsal normlara uymalarını sağlar.
Bir örnek olarak, bir çocuk düşünelim. Bu çocuk, cinselliğini ifade etmek istediğinde aileden gelen baskılarla karşılaşır. Arzularını bastırır, ancak bu arzular tamamen kaybolmaz, bilinçdışında daha yoğun bir hale gelir. Büyüdükçe, bu bastırma onun üzerinde bir içsel baskı oluşturur ve sonuç olarak, kendi arzularını kontrol edemeyen bu birey, dışsal otoritelere daha fazla boyun eğme eğiliminde olur. Zihinsel çatışmalarını çözmek yerine, otoriteye teslim olmak ona bir tür rahatlama sunar. Bu itaat, sadece bireyin psikolojik huzurunu sağlamakla kalmaz, aynı zamanda otoriter yapının da sürdürülebilirliğini sağlar.
Toplumsal Kontrol ve Bireysel Özgürlüğün Sınırları
Bireyin içsel arzularının bastırılması, sadece bireysel bir psikolojik süreç değil, aynı zamanda toplumsal kontrolün sürdürülebilirliğini sağlayan bir mekanizmadır. Toplum, bireylerin özgürce kendilerini ifade etmelerini engelleyerek, mevcut düzeni korur. Bu baskı mekanizması, bireylerin içsel özgürlüklerinden vazgeçmelerine yol açar ve onları daha kolay yönetilebilir kılar.
Bu süreç, bireylerin doğal özgürlüklerinin ellerinden alındığı, baskıcı bir toplumsal düzenin korunmasına yardımcı olur. Bireyler, kendilerine dayatılan ahlaki ve toplumsal normlara uydukça, sadece kendi özgürlüklerinden vazgeçmekle kalmaz, aynı zamanda bu düzenin devam etmesine de katkıda bulunurlar. Otoriter eğilimler, bu içsel çatışmalar ve baskı mekanizmaları sayesinde yeniden üretilir ve toplum, bireylerin kendi iradeleri yerine dışsal otoritelerin kontrolüne boyun eğerek varlığını sürdürür.
Bireyin bilinçdışındaki arzuların bastırılması, toplumsal düzenin ve otoritenin sürdürülmesinde kritik bir rol oynar. Bu bastırma, bireylerin özgür iradelerini zayıflatır ve onları dışsal güçlerin kontrolüne daha açık hale getirir. Bu süreç, toplumsal yapının yeniden üretilmesini sağlayan gizli bir psikolojik mekanizma olarak işlev görür. Bireyler, kendi içsel özgürlüklerinden vazgeçtikçe, otoriter yapıların devam etmesine katkı sağlarlar.
Kaynakça
- Freud, S. (1920). Ruh Çözümlemesi Üzerine Beş Ders. İletişim Yayınları.
- Reich, W. (1945). Cinsel Devrim. Payel Yayınları.
- Foucault, M. (1975). Hapishanenin Doğuşu. Ayrıntı Yayınları.