İsrail ve Hamas arasında ABD’nin müdahalesiyle yürütülen barış girişimleri sonuçsuz kalırken, Lübnan’da İsrail-Hizbullah savaşı tehlikesi Batı’nın tüm diplomatik çabalarına rağmen derin bir belirsizlik içinde. Nasrallah’ın suikastiyle oluşan güç boşluğu, bölgedeki dengeleri sarsarken, yeni bir savaş ihtimali her geçen gün artıyor.
Nasrallah’ın Ölümü ve Hizbullah’ın Geleceği
Hizbullah’ın uzun süredir liderliğini yapan Hasan Nasrallah’ın öldürülmesi, örgüt içinde doldurulması zor bir boşluk yarattı. 30 yılı aşkın süredir Hizbullah’ın simgesi haline gelen Nasrallah, İran’ın bölgedeki vekil ağını güçlendiren en önemli figürdü. Onun ölümü, sadece Hizbullah için değil, aynı zamanda bu örgütün baş destekçisi olan İran için de büyük bir darbe olarak görülüyor. Nasrallah’ın kaybı, Hizbullah’ın askeri ve siyasi karar alma süreçlerini önemli ölçüde aksatabilir ve bu boşluğun doldurulması zaman alacak gibi görünüyor.
Uzmanlar, Nasrallah’ın ölümünün ardından Hizbullah’ın nasıl bir yön izleyeceğini sorgularken, bu durum İran’ın bölgedeki etkinliğini de tehdit edebilir. Fransa’nın tanınmış Orta Doğu uzmanlarından Gilles Kepel’e göre, “Nasrallah Hizbullah için her şeyi temsil ediyordu ve Hizbullah da İran’ın ileri koluydu.” Bu sözler, Hizbullah’ın gelecekte nasıl bir liderlikle yola devam edeceğine dair belirsizliği vurguluyor.
Diplomatik Çıkmaz: Barış Umutları ve Kırılgan Denge
ABD’nin, uzun yıllardır bölgedeki kilit diplomatik gücü elinde bulundurması, İsrail ile Arap devletleri arasında barışın sağlanmasında kritik bir rol oynamıştı. Ancak, özellikle son yıllarda İran ve onun vekil ağlarının güç kazanmasıyla birlikte bu diplomatik etkinlik azalmış durumda. Hizbullah ve Hamas gibi örgütler, Amerikan diplomatik girişimlerinin çok ötesinde bir yerde konumlanmış durumda.
İsrail ile Hamas arasında yürütülen barış müzakerelerinin başarısız olması ve Batı’nın Lübnan’da tam ölçekli bir savaşı engellemeye yönelik çabalarının zayıf kalması, bölgedeki barış umutlarını giderek daha kırılgan hale getiriyor. 1978’de İsrail ile Mısır arasında imzalanan Camp David Sözleşmesi gibi tarihi diplomatik başarılar, bugünün bölgesel çatışmalarının karmaşıklığı karşısında yetersiz kalıyor.
Yeni Bir Savaşın Eşiğinde
Nasrallah’ın öldürülmesinin ardından Hizbullah’ın askeri ve siyasi liderliği kimin devralacağı sorusu hala belirsiz. Bu belirsizlik, İsrail ile Hizbullah arasında geniş çaplı bir savaş ihtimalini artırıyor. Hizbullah’ın yeniden örgütlenmesi ve bu yeni liderliğin nasıl bir strateji izleyeceği, bölgedeki güç dengelerini belirleyecek.
İran’ın bu süreçte nasıl bir tavır alacağı da önemli bir soru işareti. Baş destekçisi olduğu Hizbullah’ın zayıflaması, İran’ın bölgesel etkinliğini tehdit ederken, aynı zamanda bu vekil ağının yeniden inşası için ne kadar güçlü bir irade ortaya koyabileceği de tartışmalı.
Nasrallah’ın ölümüyle başlayan bu süreç, sadece Lübnan’da değil, tüm Orta Doğu’da büyük bir güç boşluğu yaratabilir. Diplomatik girişimlerin başarıya ulaşamaması, bölgedeki çatışmaların daha da derinleşmesine yol açarken, yeni bir savaşın kapıda olup olmadığı sorusu ise her geçen gün daha fazla soruluyor.