Eski AKUT Başkanı ve toplumda geniş bir saygı kazanan sivil toplum lideri Nasuh Mahruki, sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Mahruki, “yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ve “yargı organlarını alenen aşağılama” suçlamalarıyla sulh ceza hakimliğine sevk edilmesinin ardından tutuklandı.
Bu olay, Türkiye’de ifade özgürlüğünün sınırları ve sosyal medyada eleştirinin cezalandırılma boyutları konusunda tartışmaları yeniden alevlendirdi. Özellikle kamuoyunda tanınmış bir isim olan Mahruki’nin tutuklanması, benzer durumlarla karşılaşabilecek bireyler için caydırıcı bir mesaj olarak değerlendiriliyor.
Savunması: “Ne ile suçlandığımı bilmiyorum”
Nasuh Mahruki, Çağlayan Adliyesi’nde verdiği ifadesinde suçlamaları reddederek, paylaşımlarının gazeteci ve siyasetçilerin yazılarından alıntılar içerdiğini ve bu bilgilerin yanıltıcı olmadığını belirtti. Savunmasında, “Paylaştığım bilgilerin hepsi belgeye dayanıyor. Suçlu olduğuma dair herhangi bir izlenim edinmedim. Suçlamaları anlamış değilim ve serbest bırakılmamı talep ediyorum” dedi.
Bu açıklama, soruşturmanın ne ölçüde şeffaf yürütüldüğü ve iddiaların hukuki temellerinin yeterince güçlü olup olmadığına dair soru işaretlerini artırıyor.
YSK Eleştirileri Sonrası Gelen Tutuklama
Mahruki’nin tutuklanmasının arka planında, 12 Kasım’da Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Ahmet Yener’in elektronik oylamayla ilgili açıklamalarını eleştirmesi bulunuyor. O gün yaptığı paylaşımlarda hem YSK’yı hem de muhalefeti hedef almıştı. Takip eden saatlerde, evine gelen polislerden haberdar ettiğinde, süreç hakkında kamuoyunu bilgilendirmişti.
Sosyal medyadaki eleştirilerinden kısa bir süre sonra hakkında başlatılan soruşturma ve ardından gelen tutuklama kararı, bu olayın siyasi bir baskı unsuru olup olmadığı sorularını gündeme getirdi. İfade özgürlüğü, eleştiri ve sansür tartışmaları bu bağlamda yeniden yoğunlaşmış durumda.
Hukuki ve Toplumsal Boyut
Bu durum, Türkiye’de giderek artan bir şekilde sosyal medya paylaşımları nedeniyle bireylerin yargılandığı, hatta hapsedildiği bir ortamın devam ettiğini gösteriyor. Hukuk sisteminin bağımsızlığı ve eleştiriyi tolere edebilme kapasitesi, bu gibi olaylarla daha da sorgulanır hale geliyor. Özellikle “yanıltıcı bilgiyi yayma” suçlaması, oldukça geniş ve muğlak bir alanı kapsayarak ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasında bir araç olarak kullanılabiliyor.
Nasuh Mahruki’nin tutuklanması, sadece bir bireyin değil, toplumun tamamının demokratik haklarının tehdit altında olabileceği mesajını taşıyor. Bu olay, eleştirinin cezalandırılabilir olduğu bir iklimde, ifade özgürlüğünü savunmanın ne kadar zorlaştığını gözler önüne seriyor. Türkiye’nin demokratik normlara uyumu ve hukuk devleti ilkesi konusundaki performansı açısından bu olayın dikkatle değerlendirilmesi gerekiyor.