“Türkiye’nin 55 yıllık girdisinin, çıktısının, yeminli canlı bir şahidiyim. Hem yalnız şahidi mi? Değil! Sanığıyım, mahkûmuyum ve davacısıyım” diyen gazeteci-yazar Musa Anter’in katledilmesinin üzerinden 32 yıl geçti. Anter, Mardin’in Nisêbîn (Nusaybin) ilçesine bağlı Sitililê kırsal mahallesinde 1920 yılında doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki eğitimini tamamlamadan üniversiteden ayrılan Anter, 1950’li yıllardan itibaren Şark Postası, Dicle Kaynağı, İleri Yurt, Barış Dünyası, Yeni Ülke, Welat, Rewşen ve Tewlo isimli gazete ve dergilerde yazıları yayımlandı. İleri Yurt gazetesinde yayımlanan Kürtçe “Qimil/Kımıl” şiiri nedeniyle 1959 yılında tutuklanıp idamla yargılanan Anter, 1960 darbesinin ardından serbest kaldı. Anter, cezaevinden çıktıktan sonra Dicle-Fırat, Azadiya Welat, Yeni Ülke, Özgür Gündem, Rewşen ve Tewlo, Deng, Barış Dünyası ve Yön dergilerinde yazdığı yazıların dışında yedi kitap ve Kürtçe-Türkçe sözlük yayımladı.
11 Yıl Cezaevinde Kaldı
Gazetecilik mesleğini sürdüren Anter, 12 Mart 1971’de tekrardan tutuklandı. Seyrantepe Askeri Cezaevi’nde 3 yıl kalan Anter, 12 Eylül 1980’de ise “Kürtçülük” propagandası yapmaktan tutuklanıp, Nusaybin Cezaevi’ne gönderilir. Bu süre içinde toplam 11 yıl cezaevinde kalan Anter, 20 Eylül 1992’de bir kültür-sanat festivaline katılmak için gittiği Amed’in Yenişehir İlçesi Seyrantepe Semti’nde JİTEM tetikçileri tarafından katledildiğinde 72 yaşındaydı. Anter’in katledilmesinin ardından JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan, 2004 yılında cinayetin nasıl planlanıp işlendiğini anlattı. Aygan, JİTEM kurucusu Binbaşı Ahmet Cem Ersever, “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım, JİTEM elemanları Mustafa Deniz, Savaş Gevrekçi, Ali Ozansoy, itirafçı Cemil Işık (Hogir) ve Hamit Yıldırım’ın cinayeti işlediğini söyledi.
AİHM Türkiye’yi Mahkûm Etti
Soruşturma sürecinde ilerleme sağlanamaması ve bu konuda yaptıkları itirazlarda iç hukuk yolu tükenince Anter ailesi, 2000 yılında dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı. AİHM, 19 Aralık 2006’da “yaşam hakkının ihlal edildiği ve cinayet hakkında etkin soruşturma yürütülmediği” kararına vararak, Türkiye’yi 28 bin 500 Euro tazminat ödemeye mahkûm etti.
JİTEM itirafçısı Aygan’ın itiraflarının ardından, 29 Haziran 2012’de tetikçi Hamit Yıldırım’ın Şırnak’ta yakalanmasıyla dava soruşturmada ilerleme sağlanır. 25 Haziran 2013’te Hamit Yıldırım ile Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, Abdülkadir Aygan ve emekli Albay Savaş Gevrekçi hakkında, “kasten insan öldürmek ve halkı silahlı isyana teşvik etmek” suçlarından hazırlanan iddianame, Diyarbakır 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Ancak Hamit Yıldırım dışında cinayeti işleyenlerden hiçbiri tutuklanmadı. Haziran 2017’deki duruşmada sanık Hamit Yıldırım da, “uzun tutukluluk” gerekçesiyle tahliye edildi.
JİTEM Davasıyla Birleştirildi
Dava, 23 Aralık 2014’te JİTEM Ana Davası ile birleştirilerek, Ocak 2015’te “güvenlik” gerekçesiyle Diyarbakır 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nden Ankara 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledildi. Ankara 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi, birleştirme kararına itiraz etti, ancak itirazı değerlendiren Yargıtay 5’inci Ceza Dairesi’nin 29 Ocak 2016 tarihli kararıyla iki davanın birleşmesi kesinleşti. JİTEM Ana Davası ile 1993 yılında “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından öldürülen Ayten Öztürk davasıyla birleştirilen davanın karar duruşması, 21 Eylül 2022’de Ankara 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Anter Davası, JİTEM Ana Davası’nda tefrik edilerek, zamanaşımından düşürülmesine karar verildi. Mahkeme heyeti, Anter ailesi ve avukatlarının karar duruşması öncesi talep ettiği tefrik edilme talebini kabul etmezken, zamanaşımından bir gün sonraya duruşma günü vererek, davayı kapattı.
‘Mücadelesi Onları Korkuttu’
Babasının “Ben 55 yıllık bu ülkenin tanığıyım, sanığıyım, davacısıyım” sözlerini hatırlatan Anter’in oğlu Dicle Anter, “Babamın olaylara hâkimiyeti, tanıklığı çok fazlaydı. Birçok davada sanık da oldu, dava da açtı. Babam, o dönemde Kürt dili ve kültürünün insan gibi yaşama hakkı olduğunu savunan ve bu konuda O zamanın şartları içinde büyük bir mücadele veriyor, aslında bu büyük bir cesaretti. Onları da korkutan buydu” ifadelerini kullandı.
Canip Yıldırım’ın arkadaşı olan Anter’i “Musa, kalemiyle dünyanın en barbar devletine karşı savaşıyor” sözleriyle anlattığını söyleyen Dicle Anter, “Canip Amca, ‘Bu deliliktir’ der, ama babamı da ‘Delilik ile dâhilik arasında bir insan’ diyerek, tanımlardı. Babam, o dönemin iktidarlarını da muhalefetini de tanıyordu, ne düşündüklerini biliyordu. O kadar üzerlerine gitti ki, 80’den sonra bu onları bayağı rahatsız etti. Çünkü babama ceza verdiler, cezaevinde kaldı, sürgünde kaldı; ama vazgeçmedi bu yüzden hedef alındı. ‘Musa Anter’i öldürürsek belki bu sorun çözülür’ anlayışıyla bu cinayeti işlediler” diye konuştu.
‘AYM Sonucu Bekleniyor’
Babasının katledilmesine dair yürütülen soruşturma ve kovuşturma sürecinde birçok hukuksuzlukla karşı karşıya kaldıklarını vurgulayan Anter, AİHM’in ihlal kararı sonrası davaya dair umutlarının arttığını belirtti. Susurluk kazası sonrası ortaya çıkan devlet-mafya-JİTEM ilişkilerini araştırmakla görevlendirilen Meclis Araştırma Komisyonu Başkanı Kutlu Savaş’ın Anter cinayetiyle ilgili verdiği beyanda bir şey bilmediğini söylediğini aktaran Dicle Anter, tanıklardan Eski MİT Müsteşarı Mehmet Eymür’ün Orhan Miroğlu’nu “Tayfun olarak bilirdik” sözlerinin önemli olduğunu dile getirdi. Anter, “Ondan sonra o da (Miroğlu) mağdur ayakları yaptı, ‘Bende vuruldum falan’ dedi. Vurulmasının nedeni esasında silahı çeken tetikçinin, Hamit Yıldırım (17-18) adlı kişinin bilinçsizliğinden. Orhan Miroğlu’nun kim olduğunu 18 yaşındaki Yıldırım bilmiyordu. Babamda tanınan bir insan… Abdulkadir Aygan, Cem Ersever orada. Böyle bir durumla karşı karşıya kaldık. Veriler o kadar çok ki cinayetin çözülmemesi imkânsız. Veriler var, ama bir türlü o verileri kullanacak irade gösterilmiyor. 30 yıldan sonra dosya zaman aşımını uğradı. Ama biz, yine Anayasa Mahkemesi’nin sonucunu bekliyoruz. Ondan sonra davayı tekrardan AİHM’e taşıyacağız. Hukuki süreç böyle işliyor şuanda” şeklinde konuştu.
‘MUSA ANTER GAZETECİLİĞİ’
Babasının mirasını “Küçük generallerim” dediği ardılları tarafından tüm baskılara rağmen sürdürüldüğünü ifade eden Anter, “Musa Anter gazeteciliği, cesaret isteyen bir gazeteciliktir. Kaleminin güçlü, az ve öz cümlelerle insanların kalbine ve beynine hitap eden bir üslubu olması gerekir. Bu nedenle Musa Anter gazeteciliği deniliyor. O geleneği sürdüren birçok genç, bu zor şartlarda Türkiye’de haber yapıyor. Müthiş bir özveri ve cesaretle, kamuoyunu bilgilendirmeye, halka doğru haberi ulaştırmaya çalışan bir ardıl grubu var. Onlar bu yükü taşıyor” diye belirtti.