Kuzey Ormanları, Istrancalardan Bolu’ya uzanan ve yüzlerce bitki, hayvan türüne ev sahipliği yapan devasa bir ekosistemdir. Ancak son yıllarda, mega projeler, taş ve maden ocakları ile sermayenin hedefi haline gelen bu eşsiz doğa parçası büyük bir tahribatla karşı karşıya. Orman köylerinin yaşam alanları gasp edilirken, flora ve fauna hızla yok ediliyor. Bu mücadele, sadece ağaçları değil, yaşamı, doğayı ve insanı savunmanın bir çağrısıdır.
Kuzey Ormanları, basit bir orman parçasından öte, devasa bir ekosistemi temsil eder. Bu alan, Istrancalardan Bolu’ya kadar uzanan, birçok il ve köyü kapsayan bir yaşam alanıdır. İçerisinde endemik bitkilerden, memelilere, kuşlardan balıklara kadar zengin bir flora ve fauna barındırır. Bu ekosistem, yalnızca İstanbul gibi metropol kentlerin değil, tüm Marmara bölgesinin nefes borusudur. Ancak son yıllarda, bu eşsiz ekosistem büyük bir tehditle karşı karşıya: İnsan eliyle yaratılan büyük tahribat.
Yağma ve Talanın Tarihi
1950’lerden itibaren hızla artan göç ve plansız kentleşme ile İstanbul’un doğal ve kırsal alanları tahrip edilmeye başladı. Şehrin kuzeyindeki sık ormanlar ve ekolojik koridorlar, bu kentsel genişlemeye karşı bir nevi direnç mekanizmasıydı. Ancak, Türkiye’nin neoliberal ekonomi politikalarına geçişiyle bu direnç de kırılmaya başladı. Özellikle 2000’li yıllardan sonra, enerji ve inşaat sektörü üzerine kurulu rant odaklı ekonomi modeli, Kuzey Ormanlarının parçalanmasına yol açtı.
3. köprü inşaatı ile başlayan süreç, İstanbul’un son ekolojik koridorlarının adım adım sermayeye açılmasına neden oldu. Dev projeler zinciri, Kuzey Marmara Otoyolu, 3. havalimanı ve Kanal İstanbul gibi girişimlerle devam etti. Bu projeler sadece ormanları yok etmekle kalmadı, aynı zamanda bölgenin ekosistemini de geri dönülmez şekilde bozdu. Sonuç olarak, İstanbul’un Kuzey Ormanları, sermayenin lojistik merkezi haline geldi. Taş ve maden ocakları, rüzgar enerji santralleri (RES), lüks konut inşaatları ve çeşitli projeler ormanların bütünlüğünü parçaladı.
Ekosistemin Çöküşü ve Yaban Hayatının Tehlikesi
Kuzey Ormanlarının ekosistem bütünlüğü bozuldukça, burada yaşayan canlıların yaşam alanları da tahrip edildi. Ormanların ve ekosistemlerin parçalanması, flora ve fauna üzerindeki baskıyı artırdı. Ekosistemler birbirine bağlıdır; bir alanın yok olması, tüm sistemin çökmesine neden olabilir. Bu yüzden başka yerlere ağaç dikmek ya da mesire alanları oluşturmak, tahribatı telafi etmez. Yaban hayatı geri dönmez, ekosistem yeniden inşa edilemez.
Bu süreç, yalnızca doğayı değil, kırsal yaşamı ve tarımı da vurdu. İstanbul’un kırsalında tarım ve hayvancılık hala önemini korurken, mega projeler nedeniyle tarım arazileri verimsiz hale geliyor. Bu da köylüleri üretimden koparıyor, gıda krizini tetikliyor. Yani ormanların tahribi yalnızca doğa ile sınırlı değil; insan yaşamı, özellikle de kentin gıda ihtiyacı da bu tahribattan etkileniyor.
Mücadele ve Direniş
Kuzey Ormanlarına yönelik bu saldırılar karşısında köyler ve kırsal bölgelerde gelişen tepkiler giderek artıyor. Taş ve maden ocaklarına, RES projelerine karşı köylüler direniş sergiliyor. Bir zamanlar ÇED toplantıları için köylere rahatça gelen şirket yetkilileri, artık köylülerin tepkisinden kaçmaya çalışıyor. Halk, yaşam alanlarını savunuyor ve projelere karşı daha net ve kararlı bir duruş sergiliyor.
Bu süreç, köylüler için yalnızca bir çevre mücadelesi değil, aynı zamanda yaşam alanlarını, suyu, gıdayı ve sağlıklı bir çevreyi savunma mücadelesine dönüşüyor. Yıllardır yaşadıkları topraklardan koparılmak istenen köylüler, bu projelere karşı hem fikri hem de fiili olarak birleşiyorlar. Bu mücadele, sadece ormanları değil, aynı zamanda insan onurunu, yaşam hakkını da koruma amacını güdüyor.
Talan Karşısında Umut ve Cesaret
Kuzey Ormanları üzerindeki bu saldırılar, küresel düzeyde yaşanan bir yağma ve talan dalgasının parçasıdır. Bu süreç, yalnızca Türkiye’nin değil, tüm dünyanın doğasına yönelen bir saldırıdır. Ormanlar, sular, topraklar; sermaye birikim krizinin çözümü olarak yok edilmeye çalışılıyor. Ancak doğayı savunma mücadelesi, bu talana karşı durmanın tek yolu.
Yaşam alanlarını savunmak, toprağı ve doğayı korumak, yalnızca bireylerin ya da yerel halkın sorumluluğu değil, tüm toplumun ortak meselesidir. Kuzey Ormanları gibi büyük ekosistemler, yalnızca yerel değil, küresel bir öneme sahiptir. Bu alanların korunması, hayatta kalma mücadelesinin merkezine yerleşmiş durumda.
Kuzey Ormanlarını ve diğer ekosistemleri savunmak için umuda, cesarete ve kararlılığa ihtiyacımız var. Toprak, su, hava gibi müştereklerimizi koruyarak, sadece bugünü değil, geleceğimizi de savunmuş olacağız. Bu talana karşı verilen her direniş, doğanın ve insanın onurunu korumanın bir adımıdır. Yaşam alanlarımızı savunmanın, büyük bir dayanışma ve mücadele ruhuyla mümkün olduğunu unutmamalıyız.
Ormanlar sadece ağaçlardan ibaret değildir; onlar, yaşamın kendisidir.