Feminist gruptan kadın cinayeti vakalarının devlet ve polis tarafından ele alınışına ilişkin metin
Feminist Kolektif “Kores Xapolytes”-Anarcist Library- Haziran 2021
Hükümetin göç politikası ve adanın normalleştirilmiş, fiili bölünmüşlüğü, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kara deliği – mazereti, suçlular tarafından kullanılan araçlardan bazılarıdır: Nouris bize demografik yapımızı değiştirmek için ‘diğer taraftan’ geldiklerini söylerken, şikâyetleri soruşturmamayı tercih eden ön saflardaki polis memurları da “ortadan kaybolduklarında” ayrıldıklarını ve diğer tarafa geçtiklerini söylüyorlar.
Başsavcılığı suçluyoruz. Geçtiğimiz Mayıs ayında, 7 kadın ve kız çocuğunun kaybolmasıyla ilgili şikâyetleri ele alan 15 polis memuru hakkında cezai kovuşturma başlatılması talimatı verilmiş, bu da yoğun toplumsal tepkinin ardından öldürülen kadınların cesetlerinin Kıbrıs yargı sisteminin gözünden kaçmayacağı umudunu doğurmuştu. Ancak mevcut Başsavcının, operasyonel görevlerini yerine getirirken ihmalde bulundukları gerekçesiyle polis memurları hakkında kovuşturma başlatmama kararı bizi şaşırtmadı ve kesinlikle şok etmedi. Görünüşe göre davayı kapatmaya, iğrenç ofisinin çekmecelerine kapatmaya, her suç ortağını masum ilan etmeye, daha fazla suç ihmali için yeşil ışık yakmaya, şikâyetleri görmezden gelen her polisi ödüllendirmeye, öldürülen kadınlar ve aileleri için gerekli adaletten mahrum bırakmaya karar verdi.
Polisi Suçluyoruz
Biz polisi suçluyoruz. Öldürülen kadınların aileleri ve arkadaşları tarafından defalarca kayıp ihbarı yapılmasına ve polisin elinde askerle kayıplar arasında bağlantı kurmaya yetecek kadar kanıt olmasına rağmen (Mary Rose’un cesedinin yoldan geçenler tarafından tesadüfen bulunmasıyla bağlantısı olduğu kolaylıkla kanıtlanmıştır), polis mensuplarının kurbanların “işgal altındaki topraklara kaçtığına” karar verdiğini ve meselenin burada bittiğini hatırlatmak isteriz. Unutmuyoruz ki hala kayıp kadınlar var – çoğu göçmen, kimse onları aramıyor. Ayrıca, polisin suç ortaklığını, kamuoyuna bu zor bulmacayı başarıyla çözdüğü şeklinde sunulan Ceza Soruşturma Departmanının (CID) “mükemmel” soruşturma çalışmasının yüceltilmesinin arkasına saklamayı başardığını da hatırlatmak isteriz. 7 cinayetin tamamını, tam da seçtiği anda itiraf eden katilin kendisi olmasına ve cesetlerin biri hariç hepsinin sadece onun talimatları sayesinde bulunmasına rağmen! Polis teşkilatı bizde ne güven ne de emniyet duygusu uyandırır. Aksine, sorunun organik bir parçasıdır. Hatta bir CID yetkilisi, soruşturmacıların “yanlarında bir sır götürdüklerini” açıkça ifade etmiştir. Dolayısıyla polis memurları, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek için kadın katilleriyle birlikte çalışmaktadır…
Biz medyayı suçluyoruz. O dönemde medya “şok edici” ifşaatlara ve katilin psikolojik profiline kafayı takmış, onun rahatsız edilmeden cinayet işlemesini sağlayan köklü koşullardan açıkça kaçınmıştı. Medya ne kadın düşmanlığı, cinsiyetçilik ya da ırkçılığa ne de göçmen kadınların çalışma koşullarının önemine atıfta bulundu. Sonuç olarak, bu faktörlerin önemi kamuoyundaki tartışmalarda dikkate alınmadı, çünkü asıl kaygıları Kıbrıs toplumu için acı verici olan bu vakayı “kapatmak” ve suç(lu)luk bavullarını cezasızlık çekmecelerine gömmekti. Ayrıca, çoğu tecavüz ve cinsel şiddet vakasında olduğu gibi, Ayia Napa’daki İngiliz kadın vakasında da aynı şey oldu. Anastasiades’in cinayetlerin ortaya çıkmasının ardından medyaya yaptığı açıklamalarda, “en azından” hükümetin (yani kendi hükümetinin) “kurbanlar yabancı olsa da özür dilemeye cesaret ettiğini” duyurarak, patlak veren toplumsal tepkiyi yüzsüzce ve fırsatçı bir şekilde partizan bir çatışmaya dönüştürdüğünü de unutmuyoruz!
Katil, Irkçı Devletin Çürümüşlüğünü Ortaya Koyuyor
Dolayısıyla bize göre Mary Rose, Arian, Sierra, Livia Florentina, Maricar, Elena Natalia ve Asmita Khadka’yı öldüren sadece psikopat bir adam değildir. Devletin ta kendisidir. Askerin elleri, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin cinsiyetçiliği ve ırkçılığı yeniden üreten çürümüş kadın düşmanı kurumları tarafından görevlendirilmiş, bu kurumlar da kadın katilinin suç ortağı olarak cezai eylemsizliğe dönüşmüştür. Göçmen kadınların savunmasız bedenleri üzerindeki öldürücü iktidar uygulaması, kadın göçmen ev işçisi kimliklerinin taşıdığı kesişen eşitsizliklerle yoğunlaşan sistemik görünmezlik nedeniyle mümkün hale gelmiştir – Kıbrıs toplumunun çeperlerinde yaşayan ve her gün sistemik şiddete maruz kalan özneler olarak. Bırakalım davalar kapansın, unutulsun, konfor alanımızdan çıkmayalım, kamuoyunu üzmeyelim. Sosyal sınıf, toplumsal cinsiyet ve ırksal kimlik arasında hiçbir bağlantı yokmuş gibi davranalım. Kim kesişimsellikten bahsetmek ister ki zaten, kişisel sorumluluğa odaklanmamızı sağlamak için katilin ruh halini analiz ediyorlar: tecavüzü bildiren kadın deliydi, adam sadece daha geniş toplumdan izole edilmiş bir psikopattı, aykırı biriydi, kadın göçmendi, paramızı alıp gitmek için geldi, yine ne için ortalığı karıştırıyorsunuz? Katil hapiste, başka ne talep ediyorsunuz?
Daha önce de belirttiğimiz gibi, 7 kadın ve kız çocuğuna karşı işlenen suçların tüm suçluları mahkûm edilse bile sessiz kalmayacaktık. Böylesine korkunç olayların ardından, doğrudan olaya karışanlar bile alenen sorumluluktan muaf tutulduğunda kesinlikle sessiz kalmayacağız.
Artık ellerinizdeki kanı yıkayamazsınız. Suç ortaklığı ve ölümcül ihmalin kızıl göllerinde yüzüyorsunuz. Cinsiyetçilik ve ırkçılık kokuyorsunuz.
Ama gözünüzün içine bakıyoruz, sizi çevreleyen bir sürüyüz ve öldürülen kadınlar için adalet talep ediyoruz. Davanın yeniden açılmasını talep ediyoruz. Şu andan itibaren bizi yolunuzda bulacaksınız.
Bir kadın bile eksik değil.