Diyarbakır’da 19 gün boyunca bulunamayan kız çocuğu Narin Güran’ın cesedine ulaşıldı Bu süreçte aile ve akrabalardan tutuklananlar oldu. Pek çok spekülasyon ve iddia dolaştı, tartışıldı. Bu esnada Güran ailesinin bir ‘aşiret’ olduğu; bu ailenin Tavşantepe köyü bölgesinde hegemonya kurduğu; bu gücün devreye girip “suçu gizleme potansiyeli” taşıdığı; Güranların ‘korkulan, çekinilen’ bir aile olduğu iddia edildi. Tutuklulardan amca Salim Güran’ın köyde sürekli tabancayla gezdiği, tarlalarında işçiler olduğu ve bu işçilerin de suça karıştığı, ailenin silah tüccarlığı yaptığı da öne sürüldü. Toplum bilimci ve aşiret ilişkileri üzerine çalışmaları ile tanınan Lale Yalçın-Heckmann Cinayet mekânının sosyolojisine dair önemli bilgiler verdi.
Jandarma İlişkilerden Dolayı Kayırmada Bulunuyorsa Suçtur.
Cinayetten önceki kayıp aramalarının uzun sürmesinde köydeki akrabalık ilişkilerine dair önemli bilgiler veren Heckman “küçük yerde cinayeti saklamak çok daha ‘elzem’ olabilir, zira çok insanın çıkarına ve kişiliğine değinen bir ilişkiler sarmalı var sanırım ortada.” Diyerek ilişkilere dikkat çekti Heckman “Toplum bilimdeki bazı bulgulara dayanarak belki şunları söyleyebiliriz. Küçük olduğu söylenen bir yerleşimde hele çoğunluk birbiriyle komşu, akraba ve aynı etnik ve benzer sosyal gruplara mensup ise bu küçük topluluğun bireyleri katmanlı ve yüz yüze ilişki bağları içinde olabilir. Yani hem komşudur hem akrabadır hem kirvesidir hem alacaklısıdır, (tüccarsa) müşterisidir, arkadaşıdır, sevdalısıdır; ama aynı zamanda düşmanıdır, rakibidir, hınçlısıdır. Ayrıca bu karmaşık ilişkiler yüz yüze ilişkiler de olabilirler, ama sanal ilişki de (örneğin sosyal medya ilişkisi) olabilirler. Bu nedenle bilmediğimiz bir sosyal ortamda, bu ilişkilerin hangileri birbiriyle çelişecek ve neden çelişti, bir şiddet davranışına döndü, şu anda söylemek zor. Bu karmaşık ilişkilere büyük bir ihtimalle ekonomik farklılıkları ve güç (Özellikle toplumsal cinsiyet anlayışlarına bağlı olarak algılanan güç) farklılıklarını da içeren hiyerarşik ilişkiler de eklenmiş olabilir. Sonuç olarak, küçük yerde cinayeti saklamak çok daha ‘elzem’ olabilir, zira çok insanın çıkarına ve kişiliğine değinen bir ilişkiler sarmalı var sanırım ortada.” Dedi.
Aşiret Olmadan da Büyük Aile Olunabilir
Güran ailesinin aile mi yoksa aşiret mi olduğuna dair de aydınlatıcı bilgiler veren Leyla Yalçın-Heckman “Kendini büyük aile şeklinde tanımlayan Güran ailesinin bireyleri bu söylemle güçlü ve tanınan, bu nedenle de hem etkisi olan, hem de çok kaybedeceği şeyi (özellikle nüfuz, etki, şeref ve aşikâr olarak -hapse atılırsa- hürriyeti) olan bir aile olduğunu ima ediyor. Bundan aşiret yapısını çıkarmak (Aşiret sözünü kullanmamışlar) bence yanıltıcı olur. Aşiretli olmadan da büyük ve nüfuzlu bir aile olmak Türkiye’de pek çok kişinin iddia ettiği bir durumdur, Kürtler arasında da. “Gevranizade ailesiyiz” denmiş, bu bir soy/sülale ya da kökene atıf. Soy/sülale ile ünlü olmak ya da ünlü olmaya çalışmak, genelde yaygındır Türkiye’de.” Diyerek medyadaki aşiret tanımı ile büyük aile arasındaki farkları gösterdi.
Yöreyi Bilmeden Yorum Yapmak Zor
Elde veri olmadan köydeki ilişkilere dair çok kesin saptamalar yapılmasının yanıltıcı olacağını ifade eden sosyolog, Jandarma ile Aile arasındaki iyi ilişkiler kavramına da sosyolojik bağlamda açılımlar geliştirdi. “Yöreyi bilmeden bir şey söylemek güç. “İyi ilişki”yle ne kastediliyor onu da bilmiyoruz. “İyi ilişki” birbirine “merhaba” demekten başlayıp, birbirinin gizlisini saklısını bilmeye kadar ve hatta bunları korumaya kadar gidebilecek çok geniş bir anlam yelpazesi. Gene küçük yerlerde ve bir ihtimal siyasi ve askeri gerginliğin olduğu bir ortamda, kolluk güçleriyle iyi ilişki içinde olmak insanların kendini korumak ve emniyete almak ihtiyaçları ile de alakalı olabilir. Ama kolluk güçlerinin yerel insanları suç halinde korumaları durumu varsa, bu tabii ki bir suç unsuru olur ve suçu işleyenlerin birlikte, en azından bir müddet, suçu gizlemeye çalışmaları beklenebilir. Sosyal yapıyla alakasını kurabilmek için çok daha fazla veriye ihtiyaç var kanımca.” Diyerek kısıtlı bilgiyle bunun aydınlatılmasının zorluklarına dikkat çekti.
Aşiret İçinde Kadınlar Ve Kız Çocukları Tek Tip Bir Davranışa Tabiiler Demek Mümkün Değil
Evrensel gazetesine aşiret sosyolojisine dair önemli açıklamalar yapan Toplumbilimci, Antropolog Leyla Yalçın-Heckmen medyada kız çocuklarının kaderi diyerek kız çocuklarının aşiret ilişkileri içindeki yerine ya da ağızlara pelesenk olan Feodalite kavramına da açıklık getirdi. “Aşiretlerde kız çocukları ve kadınları düşünürken aşiretin hangi ekonomik yapısı olduğu, bir hiyerarşik içyapısı olup olmadığı gibi konuları da düşünmek lazım. Aşiret içinde kadınlar ve kız çocukları tek tip bir davranışa tabiiler demek mümkün değil.” Diyen yazar bu yorumlar için birçok veriye gerek olduğunu belirterek şu yorumu yaptı. “Kitabımda anlattığım gibi (ki veriler 1980’li yıllardan) kadın ve kızın kişiliği, ailenin aşiret içindeki sosyal konumu, köyde mi şehirde mi yaşandığı, okula gidilip gidilmediği, ailenin içindeki kız ve erkek çocukların sayısı ve yaş sıralanmaları, ev içinde ve dışındaki iş kaynakları, bütün bunlar aşiretli bir aile içinde kız ve kadınların konumlarını etkileyen unsurlar. Günümüzde kız çocukları okula gidiyor, iyi okuyorsa meslek sahibi olabiliyor, aşiretli olmak bence bunlara tek başına tesir eden bir mesele değil. Daha önemlisi ataerkil bir aile yapısı ve ilişkiler içinde mi kadınlar, kızlar ve erkekler. Bu ataerkilliği aşirete doğrudan bağlayamıyoruz, zira ataerkillik çok daha geniş ve yaygın bir toplumsal olgu, hatta sınıfsal çerçeveleri bile kale almıyor kimi zaman. Onun için burada ataerkillikle (hem kadının, hem de erkeğin ataerkilliği) nasıl mücadele edilmeli sorusu mühim, aşiretle mücadeleden ziyade.”