İstanbul’un her geçen yıl daha da sıcak bir kent olmasının nedenlerine dair yapılan bilimsel araştırmanın bulguları açıklandı. Kentsel ısı adası, kentlerin, çevrelerindeki banliyölere, kırsal veya ormanlık alanlara kıyasla daha fazla ısı üretip tutması sonucu oluşuyor. Bununla birlikte kentsel ısı adası ile arazi kullanımı ve arazi örtüsü arasında da net bir ilişki var.
İTÜ Mimarlık Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Meltem Erdem Kaya ve İTÜ Mimarlık Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Araş. Gör. Hüseyin Ögçe tarafından yapılan araştırma sonuçları İstanbul’da kentsel alanların kırsal alanlara kıyasla yaklaşık yıllık bazda 1°C daha sıcak olduğunu ortaya koydu.
İstanbul’un Farklı Yerlerindeki 30 İstasyonun Verileri Analiz Edildi
Evrensel Gazetesinden Özer Akdemir’in haberine göre 2016-2022 yılları arasında şehrin farklı yerlerindeki 30 istasyondan alınan verilerin analiz edildiği çalışmada İstanbul’un özellikle güneyinde, Marmara Denizi’nin serinletici etkisi kendini hissettirse de kentsel ısı adası etkisini dağıtmadaki en önemli unsur olan rüzgârdan yeterince faydalanılamıyor. Çalışmada kuzeydoğu rüzgârlarını doğru yönlendirerek şehir boyunca serinleme sağlamak mümkün olabildiğini ortaya konulurken, bunun için özellikle İstanbul’un dere hatları boyunca yeşil koridorlar yaratmanın önem taşıdığına dikkat çekiliyor.
Kentin Akciğeri Ormanlar 50 Yılda Yüzde 12 Azaldı
Marmara Denizi kıyısına paralel olarak doğu-batı yönünde genişleyen bir kent olan İstanbul, artan nüfus ve buna bağlı yapı ihtiyacı nedeniyle kuzeye doğru da bir genişlemeye başladı. Bu durum, İstanbul’un akciğerleri olarak nitelendirilen orman alanlarını baskı altına alarak tahrip edilmelerine neden oldu. Son 50 yılda, 270 bin hektarlık orman alanının yaklaşık yüzde 12 azalarak 238 bin hektara geriledi. Son bilimsel çalışma bu durum nedeniyle kentsel ısı adası etkisinin giderek daha fazla hissedilmesi neden olduğunu da ortaya koydu.
Kentsel Ortamlar Kuzey Ormanlarından 2-3 Derece Daha Sıcak
Çalışmada elde edilen verilerin analizine göre; temmuz ve ağustos aylarında sıcaklıklar kentsel ortamlarda, İstanbul’un kuzey ormanlarına göre 2-3 °C daha fazla. Her iki durumda da, Anadolu yakasındaki Tuzla-Kadıköy hattı ile Avrupa yakasındaki Fatih-Büyükçekmece hattındaki kentsel alanların, kırsal ve ormanlık alanlardan daha sıcak olduğu görülüyor. Çalışmayı yapan bilim insanları verilerin ışığında şu noktalara dikkat çekiyorlar; “35°C ve üzeri sıcaklıkların yaşandığı günlerin İstanbul’un kentsel alanlarında, kırsal ve ormanlık alanlara göre sırasıyla iki ve dört gün daha fazla yaşandığını tespit ettik. Özellikle Tuzla, Maltepe, Şişli, Florya, Fatih ve Güngören gibi ilçeler, sıcak gün sayısının yüksekliği ile öne çıkıyor. Öte yandan Marmara Denizi’ne yakın kentsel alanlarda ise sıcak gün sayısının daha düşük olduğu görülüyor.”
Asfalt- Beton Kullanımının Sonuçları
Kentsel ısı adasının kentteki bazı bölgeleri daha çok etki altına almasının tek nedeninin yeşil alanların yetersizliği olmadığına dikkat çeken bilim insanları; “Şehirlerde çokça kullanılan asfalt, beton ve tuğla gibi malzemeler de kentsel ısı adası etkisini artırır. Isıyı tutan bu malzemeler gün içinde hızla ısınır. Gün içinde ısınan bu yüzeyler, gece boyunca sıcaklık yaymaya devam eder. Böylelikle şehrin gece saatlerinde de serinlemesi zorlaşır” diyor.
Şehirlerde hem nüfusun hem de trafiğin yoğun olmasının da kentsel ısı adası etkisini artıran etkenler arasında sayılabileceğine dikkat çekilen çalışmada, kentsel ısı adası etkisinin, sıcaklıkların daha da yükselmesine ve buna bağlı sağlık sorunlarının artmasına yol açtığına dikkat çekiliyor.
Rüzgârlardan Yeterince Yararlanılamıyor
Serinleme gereksinimi nedeniyle klima kullanımını ve enerji tüketiminin arttığına vurgu yapılan çalışmada kentin kuzeydoğudan gelen serinletici rüzgârlardan yeterince yararlanılamadığı görüldü. Çalışmanın bulgularına göre; “Bu durum, yapı stokunun rüzgâr perdesi oluşturması ve yeşil alanların azlığı ile açıklanabilir. Oysa rüzgâr, kentsel ısı adası etkisini dağıtmak için en önemli iklim parametresi olarak öne çıkıyor. İstanbul’da özellikle kuzeydoğudan gelen rüzgârları uygun şekilde yönlendirerek serinletici etkilerinden faydalanmak mümkün. Bu nedenle şehirde kuzeydoğu ve güneybatı yönünde yeşil koridorlar oluşturmak büyük önem taşıyor. Bu koridorlar, kentteki mevcut görece serin ada kümeleriyle entegre edilerek ve yeşil koridorların mümkün olmadığı yerlerde yeşil lekeler oluşturarak güçlendirilmelidir” deniliyor.
Çalışmada yakın, orta ve uzak gelecekteki iklim koşullarını öngörüp etkin ve dirençli bir kentsel yeşil alan varlığı ve açık mekânlar oluşturmak için peyzaj mimarlarının katkısının büyük önem taşıdığının altı çiziliyor.
Yeşil Koridor Nedir?
Yeşil koridorlar, kent içerisindeki yeşil alanları birbirine bağlayarak bir yeşil alan ağı oluşumuna hizmet eden, lineer uzanımlı peyzaj elemanlarıdır (örneğin dere koridorları, yol bitkilendirmeleri, lineer uzanımlı yeşil alanlar vb.). Yeşil koridorlar aracılığıyla yeşil alanlar arasında ilişki kurulması, yalnızca kentsel ısı adası etkisini hafifletmekle kalmaz, kentsel peyzaj kalitesinin artmasına, biyoçeşitliliğin gelişmesini ve hava kirliliğinin azalmasını da sağlar. Küresel olarak en iyi bilinen, örnek gösterilen yeşil koridor projelerinden biri, Kolombiya’nın Medellin şehrinde, 2016 yılında hayata geçirildi. Program başladıktan üç sene sonra yapılan çalışmalar, Medellin’de kentsel ısı adası etkisinin 2°C hafiflediğini ortaya koydu. Yetkililer, önümüzdeki 30 yılda bu serinletici etkinin 4-5°C’yi bulmasını bekliyor.
Peyzaj Mimarlığının Önemi
Çalışmada yeşil alanların oluşturulmasında peyzaj mimarlığı disiplininin rolüne dikkat çekilerek; “Yakın, orta ve uzak gelecekteki iklim koşullarını öngörüp etkin ve dirençli bir kentsel yeşil alan varlığı ve açık mekânlar oluşturmak için peyzaj mimarlarının katkısı büyük önem taşıyor. Bu farkındalık ve önlemler gelecek kuşaklara sürdürülebilir bir kentsel çevre bırakmak adına önemli adım taşları olarak karşımıza çıkıyor” denildi.