Bu konuda çokça yazıldı, çizildi. Birçok uzman, Kanal İstanbul’un neden bir tehdit olduğunu kendi alanlarında detaylı bir şekilde açıkladı. Bana “Neden karşısın?” diye sorulduğunda, her defasında o an aklıma gelenleri söylüyor, ancak önemli noktaların bir kısmını atladığımı fark ediyordum. Bu nedenle, uzmanların söylediklerinden yola çıkarak, konuyu “kısa ve hap bilgi” şeklinde ele alan bir yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim.
Türkiye, tarihinin en büyük ekonomik, ekolojik ve toplumsal krizlerinden birini yaşarken, iktidar “çılgın proje” olarak tanıttığı Kanal İstanbul’u ısrarla gündemde tutmaya devam ediyor. Ancak bu proje, halkın ihtiyaçlarına çözüm sunmaktan çok, doğayı yok eden, ekonomiyi felç eden ve geleceğimizi ipotek altına alan bir rant hamlesinden ibaret. Bu yazıda Kanal İstanbul’un gerçek yüzünü, çevresel felaketlerden ekonomik yıkıma, hukuki sorunlardan toplumsal etkilerine kadar aklımdan geçenleri aktaracağım.
1. Doğaya İhanet: Doğayı Topyekûn Yok Edecek Bir Felaket
Kanal İstanbul, yalnızca bir su yolu değil; İstanbul’un ve çevresindeki doğal hayatın tabutuna çakılacak son çividir. Projenin çevre üzerindeki etkileri, bilim insanlarının yıllardır yaptığı uyarılarla net bir şekilde ortaya konmuş durumda. İşte bu felaket projesinin çevresel etkileri:
Yeraltı Su Kaynaklarının Yok Oluşu
Kanalın kazılması sırasında yeraltı su rezervlerinin tamamen tahrip edileceği öngörülüyor. İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan Terkos Gölü ve Sazlıdere Barajı gibi kaynaklar, projenin inşası sırasında kullanılmaz hale gelecek. Şehrin su sorunu daha da derinleşirken, milyonlarca insan susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.
Marmara Denizi’nin Ölümü
Karadeniz’den Marmara Denizi’ne taşınacak su kütlesi, denizin ekosistemini altüst edecek. Karadeniz’in düşük tuzlu ve oksijensiz suları, Marmara Denizi’nde müsilaj (deniz salyası) sorununu katlayarak artıracak. Bilim insanları, bu durumun Marmara Denizi’nde yaşamı tamamen bitirebileceğini söylüyor. Marmara’nın ölmesi demek, bölgedeki balıkçılık sektörünün çökmesi, kıyı ekosistemlerinin yok olması ve bölge halkının geçim kaynaklarının kaybı anlamına geliyor.
Ormanlar ve Tarım Alanlarının Yok Edilmesi
Kanal İstanbul güzergâhında yer alan ormanlar ve verimli tarım arazileri projeyle birlikte yok olacak. Zaten betonlaşma ve kentleşme baskısı altında kalan İstanbul’un son yeşil alanları, bu projeye kurban edilecek. Kanalın açılacağı bölgede yüz binlerce ağacın kesilmesi, karbon salınımını artırarak iklim krizini daha da derinleştirecek.
2. Ekonomik Yıkım: Halktan Çalınıp Sermayeye Akıtılan Milyarlar
Kanal İstanbul’un savunucuları, bu projeyi “ekonomiye katkı sağlayacak” diye lanse ediyor. Ancak gerçekler bunun tam tersini söylüyor. İşte projenin ekonomiye olan zararları:
Maliyet ve Borç Kapanı
Projenin toplam maliyetinin 20 milyar doları aşacağı tahmin ediliyor. Türkiye gibi ciddi bir ekonomik kriz yaşayan, enflasyonun kontrolden çıktığı ve halkın alım gücünün hızla düştüğü bir ülkede bu paranın devasa bir borç yükü yaratacağı ortada. Üstelik bu borç, doğrudan halkın sırtına yüklenerek yeni vergiler ve zamlarla telafi edilmeye çalışılacak.
Rant ve Adaletsizlik
Proje güzergâhında yer alan araziler, daha şimdiden büyük sermaye grupları ve iktidara yakın çevreler tarafından satın alındı. Halkın kaynaklarıyla inşa edilecek bu kanal, yalnızca zenginlere ve sermayeye kazandırırken, milyonlarca insanın emeğini ve vergisini boşa harcayacak.
Alternatif Maliyetler
Kanal İstanbul’a harcanacak para, eğitim, sağlık, enerji ve altyapı gibi hayati sektörlere aktarılabilir. Bu kadar büyük bir bütçeyle, işsizlikle mücadele edebilir, sosyal güvenliği güçlendirebilir veya enerji bağımsızlığına yönelik yatırımlar yapılabilir. Ancak bu kaynaklar, halkın gerçek ihtiyaçları yerine bir rant projesine kurban ediliyor.
3. Jeopolitik ve Hukuki Sorunlar: Montrö’ye Meydan Okuma Oyunu
Kanal İstanbul, yalnızca ekonomik ve çevresel değil, aynı zamanda uluslararası hukuki ve siyasi riskler barındırıyor.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne Meydan Okuma
Projenin, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni devre dışı bırakma amacı taşıdığı iddiaları var. Ancak bu, Türkiye’nin Karadeniz üzerindeki kontrolünü zayıflatabilir ve uluslararası bir kriz yaratabilir. Karadeniz, büyük güçlerin çıkar çatışmasının odak noktası haline gelirken, Türkiye’nin bu dengeyi koruma rolü tehlikeye girebilir.
Askeri ve Stratejik Riskler
Kanal İstanbul’un açılması, NATO güçleri başta olmak üzere dış aktörlerin Karadeniz’e daha kolay erişimini sağlayabilir. Bu durum, bölgedeki barışı ve güvenliği tehdit eden bir gelişme olacaktır.
4. Toplumsal Etkiler: Halktan Kopuk Bir Proje
Kanal İstanbul, halkın ihtiyaçlarını ve taleplerini tamamen yok sayan bir projedir.
İstanbul’un Deprem Riski
Türkiye’nin deprem kuşağında yer aldığı gerçeğini görmezden gelmek mümkün değil. Ancak Kanal İstanbul, deprem tehlikesi altındaki İstanbul’da yeni bir yapılaşma alanı yaratıyor. Deprem sonrası tahliye süreçlerini daha da zorlaştıracak bu proje, milyonlarca insanın hayatını doğrudan riske atıyor.
Kentleşme ve Yoğunluk Sorunu
Kanal çevresinde inşa edilecek “yeni şehir“, İstanbul’un mevcut nüfus sorunlarını daha da ağırlaştıracak. Zaten altyapı sorunlarıyla boğuşan bir metropolde, yeni bir nüfus yükü yaratmanın toplumsal maliyeti ağır olacaktır.
Kanal İstanbul: Siyasi Rant Uğruna Dayatılan Bir Proje
Bu proje, doğayı, ekonomiyi ve toplumu hiçe sayarak yalnızca iktidarın siyasi çıkarları için dayatılıyor. İktidar, Kanal İstanbul’u “prestij projesi” olarak sunarken, halkın temel sorunlarını göz ardı ediyor. İşsizlik, yoksulluk ve hayat pahalılığı gibi hayati meseleler çözüm beklerken, bu devasa bütçe bir siyasi propaganda aracına dönüştürülüyor.
Kanal İstanbul, iktidarın halktan kopuk yönetim anlayışının en somut örneklerinden biridir. Bu proje, toplumun gerçek ihtiyaçlarını göz ardı ederek yalnızca bir avuç sermayedarın ve rant çevresinin çıkarlarını koruma amacıyla dayatılmaktadır. İnsanlar geçim sıkıntısı içinde kıvranırken, eğitim, sağlık ve sosyal adalet gibi temel alanlar kaynak yetersizliğinden çürürken, milyarlarca doları doğayı ve insan hayatını tehdit eden bir projeye harcamak vicdansızlıktan başka bir şey değildir. İktidarın bu tercihi, halktan ne kadar uzak olduğunu, yalnızca kendi iktidarını sürdürmek için hareket ettiğini bir kez daha kanıtlıyor.
Bu kadar büyük bir ekonomik ve çevresel riski barındıran bir projede ısrarcı olmak, halka karşı işlenmiş bir ihanettir. Kanal İstanbul, geleceğimizi yok eden, doğayı talan eden ve ülkeyi uluslararası arenada zayıflatan bir prestij oyuncağı olmaktan öteye geçemez. Halkın sesi duyulmadan, bilimin uyarılarına kulak verilmeden alınan bu kararlar, sadece bugünü değil, geleceği de karartmaktadır. Toplumun bu projeye hayır diyerek, doğasını ve geleceğini savunması artık bir tercih değil, bir zorunluluktur.
Kanal İstanbul’un doğayı, insanı ve geleceği yok eden bir talan projesi olduğunu unutmayın. Bu projeye sessiz kalarak, kendinizi bir anda doğaya ve insana karşı işlenen bu suçun ortağı olarak bulabilirsiniz.