Science dergisinde yayımlanan çalışma, yaban arılarının iklim değişikliği nedeniyle azaldığını ortaya koyuyor. Bulgular etkileyici ve kaygı verici olsa da, bu tür haberlerin bilimsel bir keşfin ötesine geçip sorunun kökenine inmesi gerekir: İklim krizi bir “doğal felaket” değil, kapitalist sistemin kaçınılmaz bir sonucudur.
Kapitalizmin Doğayla Savaşı
İklim değişikliği, kapitalist üretim ve tüketim modelinin yan ürünü. Bu model, sınırsız büyüme, kâr maksimizasyonu ve doğanın metalaştırılmasına dayanır. Bu bağlamda yaban arılarının azalması da, aynı sistemin doğaya yönelik saldırılarından yalnızca bir tanesi.
Doğal Alanların Yağmalanması ve Kâr Hırsı
Kapitalizm, yaban arılarının doğal habitatlarını yok ediyor. Tarım endüstrisinin genişlemesi ve yoğun monokültür uygulamaları, arılar için hayati olan çiçekli bitkileri ve yaşam alanlarını tahrip ediyor. Pestisitler ise, sadece yaban arılarını değil, birçok tozlayıcı türü doğrudan öldürüyor. Bu durum, sistemin işleyişindeki temel bir çelişkiyi ortaya koyuyor: Kapitalizm, doğaya bağımlı olmasına rağmen, doğanın sürdürülebilirliğini önemsemiyor.
İklim Krizi: Kapitalist Dinamiklerin Bir Ürünü
Araştırmanın odaklandığı sıcaklık artışları, fosil yakıtlara dayalı enerji sisteminin bir sonucu. Bu sistem, 20. yüzyıldan bu yana dünya çapında kapitalist büyümeyi destekledi. Ancak fosil yakıtların aşırı kullanımı, atmosferdeki sera gazlarını artırarak iklim krizini derinleştirdi. Yaban arılarının nüfusundaki azalma, bu krizin bir semptomu. Ancak sistem, krizden beslenen bir döngü içinde varlığını sürdürüyor; çözüm ise sistemin kendisini tehdit ettiği için erteleniyor.
Bilimin Rolü ve Eleştirel Yaklaşımlar
Çalışmanın sunduğu veri önemli olsa da, eleştirimiz bu tür araştırmaların genellikle sistemsel bağlamdan kopuk bir şekilde sunulmasına yöneliktir. Örneğin, yaban arılarının azalmasının yalnızca bir sıcaklık artışı meselesiymiş gibi ele alınması, sorunun özünü gizler. Bilim, bu tür meseleleri analiz ederken kapitalist sistemin doğa üzerindeki yıkıcı etkilerini açıkça ortaya koymalıdır.
Ne Yapmalı?
Ekolojik Planlama ve Kapitalizmin Aşılması
Sorunun çözümü, yaban arılarını kurtarmak için küçük ölçekli koruma programları başlatmakla sınırlı kalamaz. Kapitalizmin yıkıcı etkileri sürdükçe, bu tür girişimler kozmetik çözümlerden öteye gidemez. Radikal bir ekolojik planlama, kapitalist sistemin yerine geçmelidir. Bu planlama, üretimi insan ihtiyaçlarına göre düzenlemeli ve doğayı bir pazar unsuru olmaktan çıkarmalıdır.
Yerel Ekonomiler ve Toplumsal Kontrol
Yaban arılarının korunması, yerel tarım ve küçük ölçekli üretim modellerine dönülmesiyle mümkündür. Kapitalist tarımın yerine, yerel halkın ve toplulukların karar alma süreçlerine dahil olduğu kolektif bir ekonomi inşa edilmelidir. Bu tür bir ekonomi, doğal döngüleri bozmadan, insan ihtiyaçlarını karşılamayı hedefler.
Endüstriyel Tarımın Sonu
Pestisitler ve genetiği değiştirilmiş organizmalar gibi kapitalist tarım uygulamaları yasaklanmalıdır. Bu adım, sadece yaban arıları değil, tüm ekosistem için hayati önemdedir. Bunun yerine, agroekoloji gibi sürdürülebilir tarım yöntemleri teşvik edilmelidir.
İklim Krizi, Kapitalizmin Krizidir
Yaban arılarının nüfusundaki dramatik düşüş, bir doğa sorunu değil, kapitalizmin sürdürülemez doğasının göstergesidir. İklim krizi, ekolojik bir çöküş değil, bir sistem krizidir. Bu krizden çıkış, kapitalist üretim biçimlerini dönüştürmek ve doğayı sermayenin boyunduruğundan kurtarmakla mümkündür. Sorunun çözümü, bireysel farkındalıktan değil, kolektif direniş ve radikal sistem değişikliğinden geçer.
Yaban arılarının çığlığı, doğanın değil, kapitalizmin ölüme mahkûm olduğunu haykırıyor. Şimdi görev, bu sistemi tarihin çöplüğüne göndermek ve yaban arılarıyla birlikte sürdürülebilir bir gelecek inşa etmektir.