Bakü’deki COP29 zirvesinde yine aynı tiyatro sahneleniyor.
Koca koca liderler, kravatlarını düzeltip mikrofon başına geçiyor ve dünyayı kurtarma hikayeleri anlatıyor. Ama perde arkasına baktığınızda gördüğünüz şey, aslında bir ikiyüzlülük ve çıkar oyunundan başka bir şey değil.
Gezegen yanıyor, ama onlar karbon ticaretiyle “günah çıkarma” derdinde.
Peki ya gerçekler?
Onlar savaşın, silahların ve sermayenin dilinde saklı.
Para Var Ama Kime?
Bakın, dünyanın en zengin ülkeleri geçen yıl savaş ve silahlanma için 2,4 trilyon dolar harcamış.
Ne için?
İnsan öldürmek, kentleri yok etmek, kaynakları sömürmek için. Ama iş iklim krizine geldiğinde birden “para yok” şarkısı başlıyor.
Hadi ya, para yok mu?
2,5 saatlik bir savaşta harcadığınız para, kayıp ve zarar fonuna eşit. İki günlük savaş masrafıyla Yeşil İklim Fonu’nun yıllık bütçesini karşılıyorsunuz.
Ama buna yanaşmıyorsunuz. Çünkü iklimi kurtarmak size kâr getirmiyor, değil mi?
Karbon Ticareti: Yeni Oyuncağınız
Hadi bir de şu karbon ticareti saçmalığına bakalım.
Fabrikalar, şirketler, devletler karbon emisyonlarını azaltmak yerine, “karbon kredisi” alıyor.
Yani günah çıkarıyorlar.
İşte bu yüzden karbon ticareti, iklim krizini çözmek bir yana, onu daha da derinleştiriyor. Üstelik bu sistem, küresel güney ülkelerini sömürmekten başka bir şey değil.
Yani zengin ülkeler kirletmeye devam ediyor, bedelini ise yoksullar ödüyor. Bu nasıl bir adalet?
Türkiye’nin Fosil Yakıt Aşkı
Gelelim bizim memlekete. Bakan çıkmış, fosil yakıtlardan “zamanla” çıkacağız diyor.
Ne zaman?
2053?
O zamana kadar dünya diye bir yer kalacak mı?
Strateji planları yapılıyor, ama kömür, gaz ve karayolu taşımacılığı gibi en büyük emisyon kaynaklarına dair tek bir somut adım yok.
Peki ya nükleer enerji?
Yenilenebilirin kılıfı altında yine kirli ve tehlikeli bir enerji kaynağı dayatılıyor. Bu planlar bir çözüm değil, göz boyama. Ama fosil yakıt lobilerinin ceplerini doldurduğu kesin.
Asıl Kriz Sizin Sisteminiz
Hadi açık konuşalım.
Bu kriz ne teknik bir sorun ne de sadece iklim değişikliğiyle sınırlı. Bu, sistemin krizi. Kapitalizm, doğayı ve insanı sömürerek varlığını sürdürüyor. Savaşlar, krizler, iklim felaketleri…
Bunların hepsi aynı sistemin yan ürünleri. Silahlanmaya harcanan trilyonlarca dolar, hastaneler, okullar, yenilenebilir enerji projeleri için kullanılsaydı dünya bambaşka bir yer olurdu.
Ama o zaman zenginler daha az zengin olurdu, değil mi?
Ne Yapmalı?
Peki ne yapacağız?
Öncelikle bu ikiyüzlülüğü ifşa edeceğiz.
Onların konferans masalarında yaptığı pazarlıkları, sermayenin ve savaşın çıkarlarını korumaktan ibaret olduğunu her fırsatta dile getireceğiz. Sonra, dayanışmayı büyüteceğiz. Küresel güneyden yerel direnişlere, kadın hareketlerinden genç iklim aktivistlerine kadar herkesin sesini duyurması gerekiyor. Çünkü gerçek çözüm, onların sahte vaatlerinde değil, bizim mücadelemizde.
Gezegenimizi kurtarmak istiyorsak, önce bu sistemi yıkmamız gerek. Çünkü bu sistem, kriz üretiyor. Ve biz, onların kurduğu dünyada yaşamak zorunda değiliz.
Öfkemizi ve umudumuzu birleştirerek başka bir dünyayı mümkün kılabiliriz. Bu, sadece bir iklim mücadelesi değil, bir yaşam mücadelesi. Savaşın, yıkımın ve sömürünün dünyasına karşı yaşamı savunanların mücadelesi!