Küresel markaların emeğin kanıyla beslendiği bir dünyada İkea ‘da sömürü sisteminin ateşine bir kürek de ben atayım dercesine destek veren kuruluşlardan birisi. ÇUŞ’ların küresel sömürü sisteminin nirengi noktası olduğu herkesin malumu. Kölelikten cinayetlere dek bulaşmadıkları suç kalmayan ünlü küresel markaların suçları bitmiyor elbetteki emperyalist devlet korumaları ile. Hal böyle olunca de monte mobilya denince akla gelen çok uluslu markalardan birisi olan İkea’da işçilerin etiyle beslenmekten geri durmuyor.
IAEA, dünyanın en büyük mobilya perakendecisi ve dünyanın en tanınmış perakende markalarından biridir. Ikea dünya çapında yaklaşık 40 ülkede faaliyet göstermekte ve 100.000’den fazla çalışana sahip. Kurucusu ise birçok patron gibi kendi çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan birisi. İsviçre’de yayınlanan Haftanın İşleri adlı dergiye göre 600 milyar kronluk serveti ile dünyanın en zengin işadamı olan Kamprad 1982 yılında IAEA’yı bağışladığını yani 30 yıldır IKEA’nın sahibi olmadığını iddia etti. İsveç Televizyonunun Görevimiz Araştırma programı bir yıl süren bir araştırmanın ardından Kapmrad’ın IKEAyı bağışladığı vakfın kendisi ve ailesi tarafından yönetildiğini, vergi kaçırmak için böylesi bir düzenlemeye gittiğini ortaya çıkardı.
Vergi Kaçırmak İçin Her Tür Yola Başvuruluyor
İKEA daha az vergi ödemek için her türlü yola başvuran bir şirket tıpkı diğer ÇUŞ’lar gibi. Suudi Arabistan petrol tekeli Preem, Göteborg’da 1,2 milyar krona mal olan bir rafineri inşa etti. IKEA 1998 yılında yapımı tamamlanan rafineriyi satın aldı ve Preem’e kiraya verdi. 5 yıl sonra rafineri için yaptığı harcamaların vergisini düştükten sonra tesisi tekrar Preem’e sattı. 300 milyon kronu vergi olarak ödemekten kurtuldu.
IKEA patronu Kamprad, elektronik eşya satan bir mağaza zinciri de açtı. Ancak firma iflas edince mağazaları sattı. 200 milyon kron borcu olan firmayı 2004 yılında IKEA satın aldı. Böylelikle ettiği zararları vergiden düştü.
Uzun yıllar Kamprad’ın yardımcısı olarak çalışan Johan Stenebo, Kamprad’ın vergi ödemeyi bir yük olarak algıladığını ve mümkün olduğunca az vergi vermenin IAEA’nın şirket kültürünün önemli bir bölümünü oluşturduğunu söyledi.
Kârına kâr katmak için her yolu mübah gören 85 yaşındaki Kamprad konu hakkında açıklama yapmasını isteyen İsveçli Görevimiz Araştırma programının muhabirine hakaretler savurdu. Bana böyle ahmakça soruları nasıl sorabiliyorsun? Sen kafadan sakat mısın diyen Kamprad, söz konusu görüntülerin televizyonda yayınlanmasından sonra yorgun olduğu için öyle davrandığını söyledi.
Nazi geçmişini Aklamak İçin Hararetli Bir İsrail Destekçisi
Dahası şirket İsrail destekçisi ve Filistin halkından da nefret eden bir tavır içinde. İsveç Radyosu, 23 Haziran’da, ülkenin mobilya devi IKEA hakkında “ayrımcılık” suçlaması yönelten bir haber yayınladı. Filistin’de meydana gelen ayrımcılık, bizzat bir İsveçlinin, hatta radyonun muhabirinin başına geldi.
Radyonun İsrail muhabiri Cecilia Udden, Batı Şeria’da bulunan Ramallah kentine taşınmaya karar verdi. Udden, IKEA yetkililerine mobilyalarının Ramallah’taki yeni evine taşınması isteğini iletti. Ancak IKEA’da her yere yapılan taşıma işlemi, uzaklığa bağlı olarak ücrete tabi tutulmasına rağmen Udden, yetkililerden “Ramallah’a eşya taşınamayacağı” yanıtını aldı.
Udden, IKEA tezgâhının arkasında Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Golan tepelerindeki sınırları hiç göstermeyen, yani hem bütün Filistin’i, hem de Suriye’nin işgal altındaki topraklarını İsrail toprağı gösteren bir harita gördüğünün de altını çizdi.
Udden, yetkililerle yaptığı görüşmede, Ramallah’a götürülemeyen mobilyaların, ABD’nin dahi hukuk dışı saydığı, Filistin topraklarına el konularak kurulan yerleşimlere taşınabileceğini de öğrendi.
Nazi Geçmişli Cimri Patronun Şirketi Dizginsiz Sömürüden İstifade Ediyor
Nazilerle bağlantısı bilinen (kendisi de bunu belirten) Kamprad cimriliği ile tanınan birisi 41 milyar dolarlık servetine rağmen bitpazarından giyindiğini belirten Ingvar Kamprad işçi sömürüsü konusunda da el yükseltenlerden biriydi. Bundan bir kaç yıl önce çocuk emeğini sömüren firmaların mallarını satmakla suçlanan IKEA geçtiğimiz yıl da ihmalden kaynaklanan iş cinayetlerinin yaşandığı ve sendikaların örgütlenmesine izin vermeyen Denizli’deki Menderes Tekstil’den mal aldığı için yoğun eleştirilere uğramıştı.
AKP hükümeti, şirketlerin işçilerin örgütlenme özgürlüğünü ihlal etmesine yıllardır neredeyse cezasız bir şekilde izin verdi ve vermeye de devam ediyor. Son yılların bu yasaktan en fazla istifade edenlerden bazıları Ikea gibi Avrupa merkezli çok uluslu şirketler oldu.
Küresel sendika federasyonu Union Network International (UNI) tarafından Ikea’nın Türkiye’deki uygulamaları hakkında hazırlanan bir rapor için Ikea’nın Türkiye’deki beş mağazasında (ikisi İstanbul’da, birer tane de Ankara, İzmir ve Bursa’da) çalışanlarla görüşüldü. Yönetimin İsveç’te uyguladığı iş prosedürünün tam tersi uygulamalar içinde olduğu raporda ortaya kondu olmayan davranışlar sergilediğini tespit ettim. Çalışanlar, Ikea Türkiye’nin son iki yıldır sendika seçme çabalarına karşı bir yıldırma, müdahale ve baskı kampanyası yürüttüğünü söylüyor. Ikea yönetimi tarafından kullanıldığı iddia edilen sendika karşıtı taktikler arasında şunlar yer almaktadır.
- Sendika temsilcilerini işten çıkartmak ve şirketten uzak tutmak için performans değerlendirmelerinin kötüye kullanılması.
- Sendika temsilcilerini görevlerinden istifa etmeye ikna etmek için yapılan baskılar ve rüşvetler
- İşyerinde sendika üyelerine karşı çeşitli baskı uygulamaları
- Katılımı zorunlu tutulan “tutsak katılımcı” şeklinde organize edilen sendika karşıtı toplantılar
- Yöneticiler ve bireysel sendika üyeleri arasında sendikadan istifa için “ikna” edici bire bir toplantılar
- Sendika yanlısı seslerin işyerinden uzak tutulması
- Çalışanları sendikaya katılmaktan caydıran sendika karşıtı konuşmalar.
İsveç’ten Çok Suudi Arabistan’ı Andıran Çalışma Biçimi
İsveç’te sendikalarla işbirliğine dayalı bir ilişki içinde olan Ikea, şirketleri sosyal sorumluluk uygulamalarını benimsemeye teşvik eden ve şirketlerin işçilerin örgütlenme özgürlüğüne müdahale etmesini yasaklayan uluslararası bir girişim olan Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni (UNGC) imzalamıştı. Ancak Ikea’nın Kuzey Avrupa’da işçi haklarına gösterdiği saygı ve uluslararası standartlara bağlılığı, üst yönetiminin Türkiye’de tamamı ile zıt bir şekilde çalışma ortamı oluşturmasına engel değil.
Ikea Türkiye, merkezi Hollanda’nın Delft kentinde bulunan Inter-Ikea’nın yasal olarak bağımsız bir franchise’ıdır. Ikea’nın Türk yöneticileri, çalışanlarının şirketin Ikea’nın Kuzey Avrupa’daki daha “sendika yanlısı uygulamalarına” bağlı olmadığını anlamalarını sağladı. Bir işçinin beyanına göre geçen yaz çalışanlara yönelik zorunlu bir toplantıda üst düzey bir Türk yönetici “Ikea’nın Suudi Arabistan’da sendikası yok ve Türkiye’de de sendikaya ihtiyacı yok” demiş. Bu yorumdan da anlaşılacağı üzere, Ikea’nın Türkiye’deki çalışma uygulamaları, şirketlerin sendikalarla genellikle işbirliğine dayalı ilişkiler içinde olduğu İsveç’ten ziyade, bağımsız sendikaları baskı altında tutan Suudi Arabistan’daki uygulamalara benziyor.
Ikea Türkiye de açıkça bir çifte standart uygulamakta: Kuzey Avrupa’daki çalışanlarının haklarına saygı gösterirken, Türkiye’deki çalışanlarının haklarını ihlal etmekte. Ayrıca BM Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne imza atıp Türkiye’de bu ilkelere uymayarak ikiyüzlülük yapmaktadır. Ikea, UNI ile, faaliyet gösterdiği her yerde çalışma standartlarına uyulmasını sağlayacak uluslararası bir çerçeve anlaşması imzalamaya kararlılıkla direnmiştir.
Inter-Ikea, Türkiye’deki agresif sendika karşıtlığına yönelik eleştirilere yanıt olarak küresel danışmanlık firması PricewaterhouseCoopers’ı tuttu; bu firma da çoğu kurumsal denetçi gibi muhtemelen yönetimin belirli insan kaynakları uygulamalarını iyileştirmesi gerektiği, ancak örgütlenme hakkının sistematik olarak ihlal edildiğine dair bir kanıt bulunmadığı sonucuna varacak. Ancak Ikea asıl sorunla, yani Türk yönetiminin sendikalaşmayı her ne pahasına olursa olsun engelleme kararlılığıyla ilgilenene kadar, hiçbir aklama çabası işçi sömürüsüne yönelik uygulamalarını ortadan kaldırmayacak
Türkiye’de temel çalışma haklarına yönelik işveren ihlalleri oldukça yaygın. Ikea gibi uluslararası çalışma standartlarına resmi olarak bağlı olduğunu iddia eden “ilerici” şirketler bile, işçilerin örgütlenme özgürlüğünü baltalamak için ülkenin yetersiz yasalarından ve gevşek uygulamalarından tam olarak yararlanabilmektedir. Eğer Ikea dünya çapında işçi haklarına saygı gösterme konusunda ciddiyse, Türkiye’nin zayıf yasalarındaki boşluklardan yararlanmayı bırakmalı ve gözdağı, müdahale ve baskı kampanyasına son vermeli ama tıpkı diğer ÇUŞ’lar gibi bunu yapacağına dair en ufak bir işaret ortada mevcut değil. (Kaynak: İn These Times)