Suriye’de gerçekleşen saldırılar ve bölgede yaşanan suikastlar, küresel güçlerin vekilleri aracılığıyla yürütülen çatışmaları yeniden gündeme taşıdı. İran’ın ve müttefiklerinin karşılaştığı zorluklar, bu yapıların çatışmayı sürdürme kapasitelerinin sorgulanmasına neden oluyor.
Vekiller Aracılığıyla Güç Mücadelesi
Ortadoğu’da vekiller üzerinden yürütülen çatışmalar, devletlerin doğrudan müdahale yerine bu yöntemleri tercih etmesinin bir yansımasıdır. İran’ın Suriye’deki varlıkları, Lübnan’daki Hizbullah ve Hamas gibi vekil grupları, bölgesel gücünü sürdürmek ve genişletmek için stratejik bir araç olarak uzun zamandır kullanılıyor. Ancak bu yapıların, İsrail gibi karşı güçlerin saldırıları karşısında ne kadar dayanıklı olduğu sorgulanmaya başlandı.
Suriye’deki İran konsolosluğuna yapılan saldırı, büyük çaplı bir misilleme beklentisine yol açmış olsa da, İran bu kez topyekûn bir çatışmaya girmedi. Bunun yerine, vekil gruplarını koruma stratejisini devreye sokarak, bölgedeki varlığını koruma çabası içerisinde kaldı. Ancak İsrail’in gerçekleştirdiği suikastlar, bu yapıları ciddi anlamda zayıflattı.
Zayıflayan Güç ve Seçeneksizlik
Hizbullah’ın lider kadrosunun hedef alınması ve iletişim ağlarının kesintiye uğratılması, İran’ın bölgedeki vekillerinin hareket kabiliyetini önemli ölçüde sınırladı. “Direniş ekseni” olarak tanımlanan bu yapılar, dışarıdan bakıldığında güçlü görünse de, saldırıların ardından ortaya çıkan manzara, bu eksenin kırılganlığını açığa çıkardı. Hizbullah ve Hamas gibi grupların lider kaybı yaşaması, hem operasyonel hem de psikolojik anlamda büyük bir darbe oluşturdu.
Uzmanlar, İran’ın böylesine bir durumda doğrudan bir savaşı tetiklememeye çalışacağını, bunun yerine mevcut durumu korumaya odaklanacağını belirtiyorlar. Zira, İran’ın mevcut ekonomik ve siyasi yapısı, uzun süreli bir çatışmayı sürdürebilecek bir pozisyonda olmadığını gösteriyor.
Kontrol ve Direniş Stratejisi
İran, mevcut durumda bölgedeki vekillerini yeniden organize etmek ve direnişi sürdürülebilir kılmak adına stratejik bir denge arayışında. Bir yandan, ABD’nin yaklaşan seçimleri ve İsrail’in bölgesel hamlelerine karşı pozisyon alırken, diğer yandan doğrudan bir çatışmaya girmeden, bölgedeki nüfuzunu koruma amacını güdüyor. Ancak bu strateji, vekil gruplarının yeniden yapılanmasına ve saldırılara karşı daha dayanıklı hale getirilmesine odaklansa da, bölgedeki güç dengelerinin değişken doğası nedeniyle sürdürülebilirliği belirsiz.
Bölgedeki vekil ağlarının zayıflaması ve İran’ın sınırlı seçeneklerle hareket etmesi, direniş stratejilerinin gelecekte nasıl evrileceğini daha da belirsiz kılıyor. İran ve müttefiklerinin karşılaştığı zorluklar, vekil grupları üzerinden yürütülen bu mücadelenin sürdürülebilirliğini sorguluyor ve bölgedeki güç dinamiklerinin daha fazla kırılganlık taşımasına yol açıyor.