Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi, gazeteci Rojhat Doğru’ya, 6-9 Ekim 2014 tarihindeki Kobanê olayları sırasında çektiği görüntüler nedeniyle müebbet ve 12 yıl 1 ay hapis cezası verdi. Suçlama, “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak”, “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” gibi ağır iddialara dayanıyor. Ancak bu karar, yalnızca bir bireyin değil, aynı zamanda gazetecilik mesleğinin ve ifade özgürlüğünün de yargılandığı bir süreç olarak değerlendiriliyor.
Olayların Temel Dayanağı: Gazetecilik Faaliyeti mi, Suç mu?
Doğru’ya yönelik suçlamaların temel dayanağı, IŞİD’in Kobanê’ye saldırıları sırasında çektiği ve uluslararası ödüllere layık görülen görüntüler. Bu görüntüler, olayların dünya kamuoyuna duyurulmasını sağlamak gibi önemli bir amaca hizmet etti. Ancak mahkeme, bu gazetecilik faaliyetini suç unsuru olarak değerlendirdi.
Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi’nin, yerel mahkemenin kararını onaması da bu durumu pekiştiriyor. Karar, yargının gazetecilik faaliyetlerini örgütsel suçlarla ilişkilendirme eğilimini bir kez daha ortaya koyuyor.
Adil Yargılama Prensipleri İhlal Edildi mi?
Karara şerh koyan üye hakimin itirazları, yargılama sürecindeki adaletsizliklere dikkat çekiyor:
- Gecikmiş Teşhis İşlemi: Doğru’ya yönelik teşhis işleminin, olaydan yaklaşık üç yıl sonra yapılmış olması, yargılamanın sağlıklı bir zeminde ilerlemediğini gösteriyor.
- Delil Yetersizliği: Hakim, Doğru’nun “öldürmeye teşebbüs” suçu işlediği yönünde yeterli, kesin ve inandırıcı delil olmadığını belirtiyor.
- Suçların Ayrımı: “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma” suçuyla “örgüt üyesi olma” suçları arasındaki fiili kesintinin incelenmeden karar verilmesi, yargı sürecinin titizliğini sorgulatıyor.
Bu itirazlar, yalnızca Doğru’nun durumuna değil, Türkiye’deki yargı sisteminin genel işleyişine yönelik ciddi eleştiriler barındırıyor.
Gazetecilik Mi, Terör Propagandası Mı?
Rojhat Doğru’nun çektiği görüntüler, gazetecilik mesleğinin temel gerekliliklerinden biri olan “kamuoyunu bilgilendirme” amacı taşıyor. Ancak Türkiye’de gazetecilerin haberleri, sıklıkla örgüt propagandası yapmak veya devletin birliğine tehdit oluşturmak gibi ağır suçlamalarla ilişkilendiriliyor. Bu durum, gazetecilik mesleğini icra edenlerin üzerinde bir baskı unsuru oluşturuyor.
Doğru’nun ödüllü görüntülerinin suç unsuru olarak gösterilmesi, ifade özgürlüğüne yönelik ciddi bir tehdidi gözler önüne seriyor. Gazetecilik faaliyetlerinin kriminalize edilmesi, halkın bilgi alma hakkını da doğrudan etkiliyor.
Siyasi Bağlam ve Yargının Tarafsızlığı
Doğru’ya verilen ceza, Türkiye’de basın özgürlüğünün karşı karşıya olduğu baskıları bir kez daha gündeme getiriyor. Türkiye, uluslararası basın özgürlüğü sıralamalarında alt sıralarda yer alıyor ve gazeteciler sık sık siyasi baskıların hedefi haline geliyor. Rojhat Doğru davası da bu bağlamda değerlendirildiğinde, yargının tarafsızlığının sorgulandığı bir örnek oluşturuyor.
Yargıtay Kararı Bekleniyor
Avukat Resul Temur’un kararı Yargıtay’a taşıması, sürecin henüz nihayete ermediğini gösteriyor. Yargıtay’ın vereceği karar, hem Doğru’nun bireysel durumu hem de Türkiye’deki basın özgürlüğü açısından önemli bir dönüm noktası olacak.