Adalet Bakanlığı’nın Meclis’e sunduğu yeni torba yasa tasarısı, Türkiye’deki yargı sisteminin ve temel hakların geleceği açısından önemli bir dönüm noktasını temsil ediyor. Özellikle 9. Yargı Paketi’nden ayrılan ‘etki ajanlığı’ maddesinin değiştirilmeden tekrar gündeme gelmesi, iktidarın yargıyı nasıl şekillendirdiğine dair endişeleri artırıyor.
Yeni düzenlemeye göre, etki ajanlığı suçunu işleyen bireyler, casusluk faaliyeti kapsamında yargılanacak ve Türk Ceza Kanunu’nun 339/A maddesi ile devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleyenler için ağır cezalar öngörülmektedir. Bu durum, yasaların ne kadar geniş bir çerçevede yorumlanabileceğini göstermektedir. Örneğin, “devletin güvenliği” tanımı, iktisadi ve askeri alanlardan kamu sağlığına kadar pek çok farklı boyutu kapsamaktadır. Bu durum, muhalefeti ve bağımsız düşünceyi susturma aracı olarak kullanılabilecek geniş bir hukuki alan yaratmaktadır.
Yasanın gerekçesi olarak sunulan “casusluk faaliyetleriyle daha etkin mücadele” ifadesi, iktidarın, muhalefet ve eleştirel seslere karşı daha sıkı bir kontrol mekanizması oluşturma niyetini gizlemektedir. Özellikle, yabancı devletlerin ya da organizasyonların çıkarları doğrultusunda hareket edenler için getirilen cezalar, muhalefetin ve sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini engelleme riski taşımaktadır. Yasadaki “failin, yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda hareket etmesi” gerekliliği, yasal belirsizliği artırarak muhalefeti etkisiz hale getirebilecek bir düzenleme niteliğindedir.
Buna ek olarak, yasadaki “kovuşturma yapılabilmesi Adalet Bakanının iznine tabi olacak” maddesi, yargının bağımsızlığına ciddi bir darbe indirmektedir. Bu durum, siyasi iktidarın yargı üzerindeki etkisini daha da artıracak ve yasaların uygulanmasında siyasi kaygıların ön plana çıkmasına yol açacaktır.
AKP’nin yeni torba yasa tasarısı, Türkiye’deki demokratik denetim mekanizmalarını zayıflatan ve ifade özgürlüğünü tehdit eden bir adım olarak değerlendirilebilir. Bu düzenlemenin, toplumda korku ve sindirme yaratma potansiyeli taşıdığı açıktır. Gelecek hafta Genel Kurul’da görüşülmesi beklenen teklif, yalnızca yargı sistemini değil, aynı zamanda Türkiye’nin demokratik yapısını da derinden etkileyecek bir gelişmedir. Bu bağlamda, tüm paydaşların yasaya karşı duyarlılık göstermesi ve bu tür düzenlemelere karşı çıkması büyük önem taşımaktadır.
Söz konusu madde şöyle:
Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme
Madde 339/A
(1) Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fail hakkında hem bu suçtan hem de işlediği ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.
(2) Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise faile sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.