İktidarın, Esenyurt’un ardından Mardin, Batman ve Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesine kayyum atamaları, Türkiye’de yerel yönetimler ve demokrasinin geleceği açısından ciddi kaygılar doğuruyor. Son kayyum atamaları, seçilmiş iradenin yok sayılması ve toplumun kendini yönetme hakkına yapılan bir müdahale olarak iktidarın anti-demokratik uygulamalarını bir kez daha gözler önüne seriyor.
Esenyurt, Mardin, Batman ve Halfeti gibi yerlerde halkın doğrudan sandık aracılığıyla ifade ettiği tercihlerin devlet aygıtının gücüyle tersine çevrilmesi, iktidarın yerel yönetimlere karşı açtığı savaşın son halkalarından biri olarak görülüyor. Bu tür müdahaleler, halkın kendi kendini yönetme hakkına ve politik iradesine yönelik bir saldırı olarak değerlendirilmektedir.
Kayyum Politikaları ve Merkezileşme
Kayyum atamaları, merkezi iktidarın yerel yönetimlerin özerkliğini zayıflatma ve yerel halkı baskılama stratejilerinin bir parçası olarak görmek gerekiyor. Bu atamalar, özellikle Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde uygulandığında, yerel halkın kimlik ve kültürel ifade alanlarının da tehdit altında olduğunu gösteriyor.
Mardin, Batman ve Halfeti gibi yerlerde halk, belediye yönetimlerinde kendi temsilcilerini seçme özgürlüğüne sahipken, kayyum uygulamaları bu iradeyi hiçe sayıyor ve seçimle gelen yönetimleri görevden alarak iktidarın güdümünde yeni bir yönetim dayatıyor. Bu durum, yerel yönetimlerin siyasi özerklikten uzaklaşmasına, merkeziyetçi bir yapı tarafından belirlenmiş, kimliksiz bir idareye dönüşmesine neden oluyor.
Halkın Katılımına Müdahale: Halfeti Belediyesi Örneği
Halfeti Belediyesi’nde yaşanan son gelişmeler, iktidarın yalnızca yönetimleri devralmakla kalmadığını, aynı zamanda belediyelerin fiziksel ve toplumsal alanlarını da kapatarak halkın erişimini tamamen sınırladığını ortaya koyuyor. Halfeti Belediyesi’nin giriş ve çıkışlarının kapatılması, iktidarın kayyum uygulamalarında ne denli baskıcı ve müdahaleci olduğunu açıkça göstermektedir. Bu tür fiziksel engellemeler, sadece belediyenin yönetimine el koymayı değil, aynı zamanda yerel halkın belediye kaynaklarına ve hizmetlerine erişimini de engellemeyi amaçlamaktadır. Bu, halka rağmen halk adına yapılan bir yönetim anlayışının sonucudur.
Demokrasiye ve Seçimlere Müdahale
Bu son kayyum atamaları, Türkiye’de demokrasinin kurumsal olarak ne denli zayıfladığını ve seçimlerin, halkın kararlarını hayata geçirecek bir araç olmaktan çıkarıldığını gösteriyor. Ahmet Türk, Gülistan Sönük ve Mehmet Karayılan gibi halkın iradesini temsil eden isimlerin görevden alınarak yerlerine kayyum atanması, yerel yönetimleri işlevsiz hale getiren ve seçimlerin anlamını boşaltan bir politika olarak değerlendirilebilir. Demokratik sistemlerin temeli olan yerel katılım ve seçilmiş temsilcilik ilkeleri ihlal edildiğinde, halkın kendini yönetme ve yönetime katılma hakkı yok edilmekte, demokrasinin sadece bir vitrin olarak kullanılmaya çalışıldığı bir sistem ortaya çıkmaktadır.
İktidarın Güç Konsolidasyonu ve Toplumsal Baskı
İktidarın kayyum politikalarını uygulayarak yerel yönetimlerin kontrolünü ele geçirmesi, toplumsal ve siyasi muhalefeti baskı altına alma arzusunu da gösteriyor. Özellikle yerel yönetimler üzerinden farklı seslerin, muhalif kimliklerin, kültürel ve etnik çeşitliliklerin kendini ifade ettiği bir ortam sağlanırken, iktidarın bu alanlara kayyum ataması, muhalif düşünceleri susturma ve tek sesli bir toplum yaratma çabasının parçasıdır. Bu tür müdahaleler, bir yandan halkın toplumsal ve kültürel haklarını gasp ederken, diğer yandan farklı görüşlerin dile getirilmesini ve politik temsiliyetin sağlanmasını zorlaştırmaktadır.
Bu tür uygulamalar, halkın yerel yönetimlere olan güvenini zayıflatmakta ve seçimlerin anlamını ortadan kaldırmaktadır. Seçilmiş temsilcilik ve yerel demokrasi ilkeleri, sadece seçimlerde değil, halkın gündelik yaşamında da sürdürülebilir bir katılımcı demokrasinin varlığını gerektirir. Aksi takdirde, toplumun iradesi ve kendi geleceğine dair söz hakkı, merkeziyetçi ve baskıcı bir yönetim tarafından yok edilmektedir.