Dilaver Demirağ
Artı Gerçek Gazetesi Yayın Yönetmeni ve Yazarı Ali Topuz, “Ötanazi tasarısı: Çöpçü Mehmet mi olacağız, Zehirci mi?” [1]başlıklı yazısında, Sait Faik’i bir kaldıraç olarak kullanarak sokak köpekleri ile İstanbul’un iç içe geçmiş kolektif hafızasını ve bu kentin bir sokak hayvanı kenti olma gerçeğini anlatıyor. Ancak bu İstanbul, giderek tarihe karışıyor.
Topuz, Erdoğan’ın “bayram değil seyran değil” yaklaşımıyla sokak köpeklerinin canına kıyılmasının nedenini sorgularken, bu yasada hala belirsiz unsurlar bulunduğunu belirtiyor. Erdoğan’ın, hayvanları koruma kanununda yaptığı değişikliklerle, medeniyet anlayışını sorgulayan ve Auschwitz çağrışımları yapan bir yasa dayatmasına gidip gitmediğini merak ettiğini ifade ediyor. Ayrıca, bu yasa ile sosyal medyada nefret ve şiddetle organize olan aktrollerin, toplum üzerindeki totaliter baskılarının bir yansıması olduğunu düşünüyor.
Sokak köpekleri, uygarlıkla birlikte kentlerde insanlarla beraber evrimleşmiş bir türdür ve bir zamanlar kentsel hijyene katkıda bulunuyorlardı. Ancak Aydınlanma Çağı’ndan itibaren, köpekler ve kediler, modern hijyen anlayışı gereği “kuduz potansiyeli” olarak görüldü ve sokaklardan uzaklaştırıldı.
Paris’te, 1883 yılında eczacı Emile Capron’un başıboş köpeklerin şehirdeki hijyen sorunlarına neden olduğunu belirterek köpeklerin uzaklaştırılması çağrısında bulunması, bu tutumun örneklerinden biridir. Modern hijyen anlayışı, köpekleri ve kedileri şehirlerden temizlemeyi amaçladı ve bu anlayış, köpeklerin “sahipsiz” olarak değerlendirilmesine yol açtı.
Temizlik Görevlisinden Baş Belasına: Burjuva Hijyen Modeli ile Sokağın “Temizlenmesi”
Sokak Köpeği denilen gerçekte uygarlıkla birlikte kentlerde insanlarla beraber yaşayacak biçimde evrimleşen bir köpek türü olan bu hayvanlar çağlar boyunca hayatın doğal bir parçasıydı. Bir tür dört ayaklı belediye olarak kentsel hijyene katkıda bulunuyorlardı. Ev hayvanı olarak “pet”e dönüşmeleri ise Aydınlanma Çağına, Viktorya İngiltere’sine kadar gider.
Konu “pet” yani ev hayvanı olarak köpek olgusuna gelmişken bazı istatistikler paylaşmak istiyorum. Dünya’nın en önde gelen istatistik derleyicileri olan Statista ve World Atlas’tan ve Evcil Hayvan Maması Üreticileri Federasyonu (FEDIAF) tarafından yayınlanan verilerle hazırlanan aşağıdaki haritada, Avrupa’da 1000 kişiye düşen köpek sayısı bakımından Romanya’nın 216 ile lider, Türkiye’ninse 14 ile son sıradadır. İngiltere’de 1000 kişiye 128 köpek, Almanya’da 129 köpek, İspanya’da 142, İtalya’da 140 köpek düşüyor. Kıyas olması bakımından Hindistan’ın bazı yerlerinde 1000 kişiye düşen köpek sayısı bazı yerlerde 140’a kadar çıkmaktadır ve bu durum, Türkiye’nin 10 katı bir köpek yoğunluğuna işaret etmektedir![2]
Sorun haline dönüştürülen olgunun ana kaynağı da burası. Köpek sahiplenen ve evinde/bahçesinde bakanların az olması. ABD’de 140 milyon köpek evde bakılırken biz de sahiplenilmediğinden bu hayvanlar “sahipsiz” “başıboş”, sokak köpeği haline geliyor. Bu kavramların her birinin içeriğine yönelik birçok siyasi sosyolojik analiz yapılabilir ama yazının çok uzamaması için bu kavramların sorunlu ve insan merkezci olduğunu ifade etmekle yetiniyorum.
Pasteur’un kuduz aşısını bulması ile birlikte modern hijyen anlayışına sosyolog Norbert Elias’ın Uygarlaşma Süreci’nin kente damgasını vurması ile birlikte önce şehir köpeklerinin, sonra da şehir kedilerinin de ölüm fermanı çıkarıldı. Modern Hijyen mantığı gereği Köpekler ve Kediler birer Kuduz potansiyeli olarak görülüp tıpkı şu anda çıkarılma sürecindeki yasa gibi barınaklara kapatılıp sonra da öldürerek sokakları tamamı ile “ıssızlaştırdı”lar.
Kurulan söylem çok tanıdık.
Bu söylem medeniyetimizden gelişmiş medeniyetlere nasıl geçiş yapıldığının da adeta tanığı. Doğrusu AKP Lider kadrosunun ve trollerinin oportünistliği insana parmak ısırtacak nitelikte. Süleyman Demirel bile Erdoğan kadar “dün dündür bugün bugün” pragmatizm ve esnekliğinde üstatlık düzeyine ulaşamamıştı.
Lakin özellikle Paris bu tutumunun sonucu tam bir lağım faresi kenti olarak hijyenin nasıl tersine döndüğünün bir kanıtı durumunda.
İstanbul’un Demografik değişimi ve Öteki’ne Dönük Söylemsel Şiddet
Son 25 yılda, İstanbul’daki demografik değişimle birlikte sokak köpekleri bir “sorun” olarak görülmeye başlandı. Artık sokak köpeklerinin fiziki olarak ortadan kaldırılmasına toplumsal bir destek mevcut. Erdoğan, bu talebe karşılık olarak yeni bir yasa çıkardı. Bu yasa, sadece sokak köpekleri değil, genel olarak iktidarın istemediği yaşam biçimlerine ve çeşitliliğe karşı bir hamledir.
AKP’nin totaliterleşen iktidar biçimi ve “öteki”lerin tasfiyesi, bu yasa ile bir adım daha ileriye taşınıyor. Erdoğan’ın yasaya karşı çıkanlara “en kısa zamanda köpekleri sahiplenmelerini” söylemesi, bir yandan tarikatçı kılıklı Vehhabi-Selefi görüşlerin etkisini yansıtırken, diğer yandan köpekleri hedef alarak toplumda ayrışma yaratmayı amaçlıyor.
Gazze’deki hayvan besleyen insanlar, bu zor durumda dahi merhamet göstermekte ve bu, AKP’nin din anlayışına bir yanıt niteliğindedir. Gazze halkı, bu durumla Arap düşmanlığı yapanlara karşı bir cevap veriyor ve din adına yapılan zulmü gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak, bu yasa sadece bir başlangıç ve zorbalaşan bir iktidarın uygulamaları, sürekli bir mücadeleye dönüşüyor. Martin Niemöller’in itirafında belirttiği gibi, sustuğumuz her şey geri dönebilir ve bizi bulabilir.
Ali Topuz başladım Ali Topuzla bitireyim:
“Hayır, her kötülük Batı’dan gelir, hayvan katliamı da onların eseri diyecek değilim elbette, sadece kapitalizmin insan için de, hayvan için de, ortak yaşam dünyası için de facialar üretmeye meyyal bir sistem olduğunu söylüyorum.”
[1] Ali Duran Topuz, Ötanazi tasarısı: Çöpçü Mehmet mi olacağız, Zehirci mi? https://artigercek.com/makale/otanazi-tasarisi-copcu-mehmet-mi-olacagiz-zehirci-mi-312216
[2] Çağrı Mert Bakırcı- Türkiye’de Sokak Köpeği Sorunu Nasıl Çözülür? evrim ağacı.org https://evrimagaci.org/turkiyede-sokak-kopegi-sorunu-nasil-cozulur-17769#google_vignette
[3] Chris Pearson, Stray Dogs And The Makıng Of Modern Paris, Past and Present, no. 234 (Feb. 2017) s.173