Beyoğlu’nun ortasında iki erkek, bir kadına cinsel saldırıda bulunuyor. Duvarlara sıkıştırıyorlar, yere yatırıyorlar. Gözünüzün önünde, güpegündüz! Bunu yaparken korkmuyorlar, çünkü bu pisliğe göz yuman bir sistemin parçası olduklarını çok iyi biliyorlar. Bu korkunç düzen, onları cezasız bırakacağını fısıldıyor kulaklarına, zaten güçlerini buradan alıyorlar. Cezasızlıkla beslenen erkeklik, her sokakta kanıtlıyor kendini. Ve biz bu çürümüş düzeni başımıza yıkmak zorundayız!
Failler: Semir Tarhan ve Ömer Konu. Kadının şikayetçi olmaması üzerine önce serbest bırakıldılar. Niye bırakılmasınlar ki? Erkekler bu düzenin imtiyazlı sınıfı! Ama sosyal medya ayağa kalkınca, sicilleri birer A4 sayfasını dolduran bu “erkek artıkları” tekrar gözaltına alındı. Suç dosyaları kabarık, kendileri ahlak bekçiliği yapıyor. Sosyal medya hesaplarına bak, adamın biri Facebook’a “Ahlak bozuksa yalnızlık şifadır” yazmış. Ama ahlak bozuk değil, çürümüş! Bu sistemin ahlakı, tecavüzcüyü, katili koruyor. Bizim öfkemiz bu düzeni söküp atacak!
O gün bir de 19 yaşındaki Semih Çelik çıkıyor karşımıza. Yarım saat içinde iki kadını katledip intihar ediyor. İki kadın! Biri Ayşenur Halil, sevgilisi, diğeriyse yıllardır peşinden koştuğu İkbal Uzuner. Yarım saatte iki mahallede iki kadını öldürmek yerine, sisteme tehlikeli bir fikir verse, bir söyleşide isyan etse, çoktan kodese tıkılırdı. Ama kadınları katletmek serbest, çünkü bu düzen için kadınların canı ucuz!
Peki bu sistem ne yaptı? Hiçbir şey. Çelik hakkında defalarca şikayet yapılmış ama işlem yok! Çünkü erkekler birbirini korur, patriyarka iş başında. Çelik’in ağır psikolojik sorunları olduğu söyleniyor. Kaç kadının “psikolojik sorunlarla” böyle katliamlara karıştığını gördünüz? Neden hep erkekler “cinnet” geçiriyor? Çünkü bu bir psikolojik vaka değil, politik bir gerçeklik! Erkek şiddeti, bu düzenin temel taşlarından biri. Kadınları öldüren hasta adamlar değil, “normalleştirilmiş” erkeklik!
Kadınları her gün öldüren, hayvanları sokak ortasında döven, çocukları istismar eden bu pislik düzen, yasalarıyla, politikalarıyla hep suçu destekliyor. Sözde aileyi koruyacak, aileyi güçlendirecek politikalar var. Kadınları koruyacak mı peki? Hayır. Çünkü onların derdi aileyi değil, namusu korumak! Erkeklerin namusunu! Kadınları öldüren düzeni değiştirmek yerine, kadınları eve hapsetmekle, annelikle kutsamakla meşguller.
Sözde kamusal politikalar, kadınlara şiddet ve cinsel saldırıyı artırırken, Sağlık Bakanlığı’nın hazırladığı kamu spotuna bak: Vajinal doğumu yücelten, sezaryeni küçümseyen bir propaganda filmi. Bu sistem kadının bedenine de göz dikmiş. Kadınları doğururken bile suçlu çıkaran bu düzeni tanıyoruz. Çünkü bu, kapitalist patriyarkanın çürümüşlüğünün en saf hali.
Biz ne yapacağız? Bu sokakları terk etmeyeceğiz! Geceleri, meydanları, bedenimizi geri alacağız! Onların yasalarına, politikalarına karşı duracağız. Bu dünyayı başımıza yıkan düzeni parçalayacak, kendi özgürlüğümüzü kendimiz yaratacağız!
Korkmayacağız,
yılmayacağız,
vazgeçmeyeceğiz!
Yaşasın özgürlük, yaşasın isyan!