Hatay’da eğitim emekçilerinin yaşadığı Şehit Öğretmen Aybüke Yalçın Konteyner Kent’te elektrik kesintisi ve ardından bireysel abonelik talepleri, devletin kriz yönetimindeki yaklaşımını ve toplumsal dayanışmanın önemini gözler önüne seren bir olay olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum, halkın temel hizmetler karşısında nasıl yalnız bırakıldığını ve bu tür krizlerde devletin sorumlulukları bireylere yükleyerek kendini geri çektiğini gösteriyor.
Devletin Sorumluluklardan Kaçışı
Depremin üzerinden 20 aya yakın süre geçmiş olmasına rağmen konteyner kentlerde yaşam koşullarının hâlâ iyileştirilememesi, devletin halkın refahı konusundaki ihmalkâr tavrını ortaya koyuyor. Temizlik, güvenlik, ilaçlama gibi insanca yaşam koşullarının oluşturulması beklenirken, konteyner kent sakinlerine elektrik faturalarının yüklenmesi bu ihmalin bir başka boyutunu oluşturuyor. Devletin bu tür hizmetleri yerine getirmekten kaçınarak, halkı bireysel olarak hizmet almaya zorlaması, kriz anlarındaki temel yaklaşımının bir yansımasıdır.
Bu noktada devlet, krizleri geçici çözümlerle yönetmeye çalışırken, bu geçici çözümleri zamanla kalıcı hale getirmeye çalışıyor. Konteyner kentlerde yaşamaya zorlanan halk, uzun süreli çözümler yerine, kısa vadeli ve geçici çözümlerle oyalandığını görüyor. Ancak bu süreçte temel ihtiyaçlar bile halkın kendi olanaklarıyla karşılanmak zorunda bırakılıyor.
Dayanışmanın Gücü ve Örgütlenme
Konteyner kent sakinleri tarafından yapılan basın açıklamaları ve gösterilen tepkiler, toplumsal dayanışmanın ve yerel örgütlenmenin önemini ortaya koyuyor. Eğitim emekçileri, yaşam koşullarının iyileştirilmesi için bir araya gelerek kolektif bir mücadele başlatıyor. Bu mücadele, yalnızca bir hak arama süreci değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmanın bir ürünü olarak da değerlendirilebilir.
Bu tür kriz anlarında dayanışma ağları ve yerel örgütlenmeler, bireylerin devletin dayatmalarına karşı durmalarını sağlayan en güçlü araçlardır. Halk, kendi yaşam alanlarını organize etme ve temel ihtiyaçlarını toplumsal dayanışma ağları üzerinden karşılama konusunda adımlar atabilir. Bu noktada, yerel dayanışmanın daha fazla güçlenmesi, krize karşı verilen mücadelenin de daha etkili olmasını sağlayacaktır.
Kriz Anlarında Devletin Rolü
Devletin kriz yönetimindeki yaklaşımı genellikle halkı yalnız bırakma ve sorumluluğu bireylere yükleme üzerine kuruludur. Hatay’da yaşanan elektrik kesintisi ve ardından gelen abonelik talepleri, devletin halkı bu tür krizlerde yalnız bıraktığını bir kez daha ortaya koyuyor. Konteyner kentlerde yaşayan emekçiler, devletin hizmet sunmak yerine, bu hizmetlerin maliyetini bireylere yüklediğini görüyor. Bu yaklaşım, kriz yönetiminin ne denli piyasa odaklı ve bireysel sorumluluğa dayalı olduğunu gösteriyor.
Oysa kriz anlarında halkın en çok ihtiyaç duyduğu şey, temel hizmetlerin devlet tarafından karşılanmasıdır. Elektrik, su, güvenlik gibi temel ihtiyaçların karşılanması, devletin asli görevlerinden biri olarak kabul edilmelidir. Ancak Hatay örneğinde olduğu gibi, bu hizmetler halkın sırtına yüklenerek, sorumluluklar devletten bireylere devredilmektedir.
Mücadele ve Kolektif Direnişin Önemi
Hatay’da eğitim emekçilerinin önderliğinde başlatılan bu mücadele, devletin dayatmalarına karşı verilen bir direniştir. Kriz anlarında halkın yalnız bırakılmasına, temel hizmetlerin karşılanmamasına ve sorumlulukların bireylere yüklenmesine karşı çıkılması, toplumsal bir hak arama mücadelesidir. Bu mücadele, aynı zamanda halkın kendi yaşam alanlarını ve ihtiyaçlarını örgütleyerek, kolektif bir dayanışma içinde hareket etmesinin önemini vurgulamaktadır.
Yaşam koşullarının iyileştirilmesi için verilen bu mücadele, sadece Hatay’da değil, benzer tüm kriz anlarında örnek alınması gereken bir direniş olarak karşımıza çıkıyor. Devletin ve büyük yapıların sunduğu geçici çözümler yerine, halkın kendi içindeki dayanışmayı güçlendirerek uzun vadeli ve sürdürülebilir çözümler üretmesi, bu tür krizlerin en güçlü cevabı olacaktır.