Şimdi durup bir düşünelim.
Eğitim dediğimiz şey ne için var?
Çocuklar hayata hazırlansın, insanlık daha özgür, daha bilinçli, daha adil bir toplum kursun diye değil mi?
Evet ama ne yazık ki bugünkü eğitim sistemi bu amaca hizmet etmek bir yana, çocukları bölüp parçalayarak birer metaya dönüştürmenin, toplumu sömürmenin en güçlü aracı haline gelmiş durumda.
Eğitim, adeta bir fabrika gibi işletiliyor.
Her çocuk, sisteme uygun birer ürün olarak şekillendiriliyor. Kimisi tarikatların insafına bırakılıyor, kimisi sektöre “nitelikli iş gücü” olarak pompalanıyor. Adalet ve eşitlik gibi kavramlar ise tamamen unutulmuş durumda.
Eğitimin özünü, amacını ve geleceğini konuşmadan önce, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) yaptığı uygulamalara biraz daha yakından bakalım.
Böl, Parçala, Yönet: “İhtisaslaşmış Meslek Liseleri”
MEB’in son dönemde ortaya attığı “ihtisaslaşmış meslek liseleri” projesi tam da bu sistemin özeti gibi. Meslek liseleri zaten uzun süredir patronlara ucuz iş gücü sağlayan birer ara istasyon haline getirilmişti.
Şimdi bu yetmezmiş gibi, 494 meslek lisesi “ihtisaslaşmış okullar” kapsamına alınarak belli sektörlere özel “nitelikli iş gücü” üretim merkezleri haline dönüştürülüyor.
Bu okullardan mezun olan çocuklar ne mi olacak?
Eğitim almış bireyler değil, daha mezun olmadan sektöre teslim edilmiş birer çırak, birer işçi.
Tarım, turizm, ticaret, denizcilik…
Her alan “ihtisas” adı altında çocukların sömürülmesi için yeni fırsatlara dönüştürülüyor. Bu modelin adı eğitim reformu ama asıl amacı, sermayeye daha fazla kaynak yaratmak.
Peki çocuklar?
Onlar için eşitlik, özgürlük, bireysel gelişim?
O zaten hiçbir zaman gündem olmamış.
Özel Gereksinimli Çocuklar İkinci Sınıf İnsan mı?
Bir diğer kritik mesele özel gereksinimli çocukların durumu. Bu çocuklar toplumun en savunmasız bireyleri ve dolayısıyla en çok korunması gerekenleri.
Ancak devlet ne yapıyor?
Bu çocukları özel sektöre teslim ediyor. 700 bine yakın özel gereksinimli öğrenci bugün özel eğitim kurumlarına mahkûm edilmiş durumda. MEB’in bu alana yaklaşımı da tamamen ticari bir mantığa dayanıyor. Özel eğitim kurumlarına kaynak aktarılıyor, biyometrik kimlik sistemleri gibi pahalı ve gereksiz düzenlemelerle masraflar şişiriliyor, sermayedarların cepleri doluyor.
Oysa bu çocuklar devletin doğrudan himayesinde, ücretsiz ve eşit bir eğitim hakkına sahip olmalı.
Bütçe Nereye? Çocuklara mı, Patronlara mı?
Eğitimin sorunlarını anlamak için bütçeye bakmak yeterli. MEB’in 1.6 trilyon liralık bütçesi var. Ama bu bütçenin büyük kısmı çocukların temel ihtiyaçları için değil, patronlara kaynak aktarmak için kullanılıyor.
İlköğretim öğrencilerinin ders kitapları, yemekleri, taşıma giderleri gibi temel ihtiyaçlar için sadece 19 milyar ayrılmış. Buna karşılık, meslek liselerinde aday ve çırak olarak çalıştırılan çocukların patronlarına tam 25 milyar aktarılmış. Bu tablo, devletin önceliklerini çok net bir şekilde ortaya koyuyor: Çocuklar değil, sermaye kazansın!
Modern Sömürünün Yeni Yüzü
Bir de MESEM (Mesleki Eğitim Merkezleri) meselesi var.
Bakanlığın kendisi bile bu sistemdeki suistimalleri itiraf etmiş durumda. MESEM projeleri altında çocuklar birer yamağa, çırak işçiye dönüştürülüyor. Üstelik bu çocuk işçiliği uygulamasının tüm yükü kamu bütçesinden karşılanıyor.
Yani halkın vergileri, patronlara çocuk işçi yetiştirmek için harcanıyor. Eğitim adı altında yapılan bu uygulama, insan haklarına ve çocuk haklarına açıkça aykırı.
Eğitim mi, Sermaye Aracı mı?
Bugün eğitim dediğimiz şey, insanın özgürleşmesini, bireylerin potansiyellerini açığa çıkarmasını sağlamıyor. Bunun yerine, toplumu daha da eşitsiz, daha da bağımlı hale getiriyor.
Meslek liseleri, MESEM projeleri, imam hatipler… Hepsi bu sömürü düzeninin birer aracına dönüşmüş durumda. Eğitim sektörü, patronların kâr elde ettiği bir piyasaya çevrilmiş. Çocuklar ise bu piyasanın en savunmasız kurbanları.
Çözüm Nerede?
Eğitim sistemi bu şekilde devam edemez.
Çözüm, eğitimde merkeziyetçi, sermaye odaklı, otoriter yaklaşımları tamamen terk etmekten geçiyor. Bunun yerine, özgürlükçü, eşitlikçi, kolektif bir eğitim anlayışını benimsemeliyiz. Eğitim, bireylerin ve toplumun gelişmesi için bir araç olmalı, sermayenin ihtiyaçlarını karşılamak için değil.
Her çocuğun eşit, ücretsiz, nitelikli bir eğitime erişmesi bir hak. Bu hakkı savunmak, toplumu savunmaktır.
Ve bu düzeni değiştirmek, sömürüye dur demek, eğitimde insanı merkeze koymakla başlar. Çünkü çocuklar bizim geleceğimiz değil, şimdimizdir.
Ve şimdiye sahip çıkmazsak, geleceği çoktan kaybetmişiz demektir.
Biz ne diyoruz?
Eğitim çocuklar içindir, patronlar için değil. Eğitim geleceği yaratmaktır, geleceği satmak değil. Eğitim özgürlüktür, kölelik değil.
Ya siz?