“Tüm güç merkezlerine ulaşana kadar kimse varlığınızı fark etmeden sistemin arterlerinde hareket etmelisiniz. . . . Tamamlandığınız ve koşulların olgunlaştığı, tüm dünyayı omuzlayıp taşıyabileceğimiz zamanı beklemelisiniz. . . . Türkiye’deki tüm devlet gücünü ele geçirene kadar beklemelisiniz. . . . O zamana kadar atılacak her adım çok erken olacaktır, tıpkı kırk gün boyunca çatlamasını beklemeden yumurtayı kırmak gibi.” CIA ajanı İmam Fetullah Gülen’in Türkiye’deki takipçilerine verdiği vaaz
“Gülen hareketinin projelerini finanse etmek için kullandığı büyük miktardaki para nedeniyle, Suudi Arabistan, İran ve Türk hükümetleriyle gizli anlaşmaları olduğu iddiaları var. CIA’in bu projeleri finanse etmede ortak ödeme yapan taraf olduğu yönünde şüpheler var.” ABD Dışişleri Bakanlığı, Gülen’in ABD’de oturma izni başvurusuna karşı çıktığı duruşmadan.
Fethullah Gülen’in Örümcek Ağı
1990’larda Usame bin Ladin’in Arap Mücahitleri “kutsal savaşçılarını” Çeçenistan ve Kafkasya’ya konuşlandırırken -Rus kontrolünden bağımsız olarak Anglo-Amerikan petrol şirketlerine petrol boru hattı güzergâhlarını güvence altına almak için- CIA, Washington’da kendine “yeni muhafazakârlar” diyen bir ağla birlikte çalışarak şimdiye kadarki en iddialı siyasal İslam projesini inşa etmeye başladı.
Fethullah Gülen Hareketi, Türkçe ‘de Cemaat ya da “Toplum” olarak da biliniyordu. Odak noktaları Hizmet ya da İslam toplumuna karşı “Hizmet görevi” olarak tanımladıkları şeydi. İlginçtir ki Türk hareketinin merkezi, Pocono Dağları’nın doğal eteklerindeki Saylorsburg, Pennsylvania’da bulunuyordu. Orada, kilit figürü, münzevi Fethullah Gülen, hepsi de izi sürülemeyen fonlarla küresel bir İslam okulları, şirketleri ve vakıfları ağı kurmakla meşguldü.1 Gülen Hareketi ya da Cemaati’nin ana adresi, posta kutusu, resmi organizasyon kaydı, merkezi banka hesabı, hiçbir şeyi yoktu. Takipçileri hiçbir zaman şeriat ya da cihat için gösteri yapmadılar -faaliyetlerinin hepsi gözlerden gizliydi.
2008 yılında ABD Hükümeti’nin mahkeme dosyalarında Gülen’in imparatorluğunun küresel değerinin 25 ila 50 milyar dolar arasında olduğu tahmin ediliyordu. Bağımsız denetimler yapılmadığı için kimse bu rakamın ne kadar büyük olduğunu kanıtlayamadı. Gülen’in ABD’de özel bir Yeşil Kart daimi ikamet statüsü için yaptığı başvurunun duruşması sırasında ABD Mahkemesinde verdiği ifadede, sadık bir Cemaat gazetecisi Gülen’in imparatorluğunun nominal boyutunu şöyle tarif etmiştir.
Bugün Gülen’den ilham alan takipçileri tarafından desteklenen projelerin sayısı binlerle ifade edilmekte, uluslararası sınırlara yayılmakta ve insan ve mali sermaye açısından maliyetli olmaktadır. Bu girişimler arasında beş kıtada doksandan fazla ülkede 2000’den fazla okul ve yedi üniversite, iki modern hastane, Zaman gazetesi (artık hem Türkçe hem de İngilizce baskısı var), bir televizyon kanalı (Samanyolu), bir radyo kanalı (Burç FM), CHA (önemli bir Türk haber ajansı), Aksiyon (önde gelen bir haftalık haber dergisi), ulusal ve uluslararası Gülen konferansları, Ramazan ayında dinler arası iftar yemekleri, dünyanın dört bir yanındaki ülkelerden Türkiye’ye yapılan dinler arası diyalog gezileri ve Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın sponsor olduğu çok sayıda program yer almaktadır. Ayrıca Işık sigorta şirketi ve İslami bir banka olan Bank Asya da Gülen cemaatine bağlıdır.
Bank Asya, Londra’da yayımlanan Banker dergisi tarafından dünyanın en büyük 500 bankası arasında gösterilmiştir. İslam Kalkınma Bankası’nın Senegal merkezli Tamweel Africa Holding SA ile stratejik bir işbirliği anlaşması çerçevesinde Senegal’den Mali’ye kadar Müslüman Afrika’da ortak girişim bankacılığı yapıyordu.3 İngilizce yayın yapan Today’s Zaman’ın da sahibi olan Zaman, Türkiye’nin en büyük günlük gazetesiydi. Gazetecinin ABD Mahkemesinin belgesinde adı geçen Gülen holdinglerine ilişkin tanımı, özellikle de “Gülen’den ilham alan takipçileri tarafından desteklenen projeler” ifadesiyle çok dikkatli bir şekilde formüle edilmiş ve gerçek sahiplik rahatlıkla belirsiz ve tamamen izlenemez bırakılmıştır.
1990’ların sonlarına gelindiğinde Gülen’in hareketi Türk ordusunun ve Ankara hükümetinin NATO karşıtı kanadının dikkatini çekmişti.
Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri olan İngiliz, Yunan, İtalyan, Fransız ve diğer müttefik güçlerin işgaline karşı başlattığı Kurtuluş Savaşı’nı kazanmak için 1920’lerde bir dizi parlak askeri harekâta liderlik ettikten sonra Atatürk, modern Türk devletini kurmuştu. Ardından, dini temelli Osmanlı Halifeliğini modern, laik ve demokratik bir ulus devlete dönüştürmeyi amaçlayan bir dizi siyasi, ekonomik ve kültürel reform başlattı. Binlerce yeni okul inşa etti, ilköğretimi ücretsiz ve zorunlu hale getirdi, kadınlara eşit medeni ve siyasi haklar verdi ve köylüler üzerindeki vergi yükünü azalttı.
Gülen ve hareketinin amacı, Türkiye’de modern, laik Kemalizm’in kalıntılarını ortadan kaldırmak ve eski Halifeliğe geri dönmekten başka bir şey değildi. Üyelerine yazdığı bir yazıda, “Bir örümcek sabrıyla, insanlar ağımıza yakalanana kadar ağımızı seriyoruz” diyordu.
1998 yılında Gülen, özel bir toplantıda takipçilerine yaptığı haince bir konuşmanın kamuoyuna açıklanmasından kısa bir süre önce ABD’ye iltica etti. Gülen, destekçilerine “sabırla çalışmaları ve devlette iktidarı ele geçirmek için kurumların içine sessizce sızmaları” çağrısında bulunurken kaydedilmişti ki bu Türkiye’nin Atatürk anayasasına ihanet anlamına geliyordu.
Pennsylvania’dan “Dünya ile Yüzleşmek”
1999 yılında Türk televizyonu, Gülen’in takipçilerinden oluşan bir kalabalığa şeriatla yönetilen İslamcı bir Türkiye özlemini ve bu hedefe ulaşmak için kullanılması gereken özel yöntemleri açıkladığı bir vaaz verirken çekilmiş görüntülerini yayınladı. Gülen gizli vaazında şöyle diyordu: “Tüm güç merkezlerine ulaşana kadar kimse varlığınızı fark etmeden sistemin atardamarlarında hareket etmelisiniz… Koşullar olgunlaşana kadar onlar [takipçiler] bu şekilde devam etmelidir. . . Tamamlandığınız ve koşulların olgunlaştığı zamanı beklemelisiniz, tüm dünyayı omuzlayıp taşıyabileceğimiz zamana kadar. . . Bütün devlet gücünü elde edinceye kadar, Türkiye’deki anayasal kurumların bütün gücünü yanınıza alıncaya kadar beklemelisiniz. . . O zamana kadar atılacak her adım çok erken olacaktır; tıpkı kırk gün boyunca çatlamasını beklemeden yumurtayı kırmak gibi. Bu, içindeki civcivi öldürmek gibi olur. Yapılması gereken iş, dünya ile yüzleşmektir. Duygu ve düşüncelerimi size güven içinde ifade ettim. . Sadakatinize ve gizliliğinize güvenerek.”
Gülen’in Pennsylvania’ya kaçmasından kısa bir süre sonra Türk savcılar, “laik devlet aygıtını yıkıp teokratik bir devlet kurmayı amaçlayan bir örgüt kurduğu” gerekçesiyle hakkında on yıl hapis cezası talep etti.
İslamcı Erdoğan mahkemeleri daha sonra 2006 yılında Gülen’i tüm suçlamalardan aklasa da, Gülen o tarihten sonra ilginç bir şekilde ABD’den hiç ayrılmadı.6 O zamanki dost İslamcı Erdoğan AKP hükümeti tarafından aklandıktan sonra bile geri dönmeyi reddetmesi, Türkiye’deki muhalifler arasında Gülen’in yakın CIA bağları olduğuna dair inancı artırdı.
Gülen 2000 yılında o zamanki laik Türk mahkemeleri tarafından vatana ihanetle suçlanmıştır. Diyabet hastalığını tıbbi bir neden olarak öne süren Fethullah Gülen, iddianamesi hazırlanmadan önce CIA ve Dışişleri Bakanlığı’ndaki bazı güçlü dostlarının yardımıyla Amerika Birleşik Devletleri’nde kalıcı bir sürgüne kaçmayı başarmıştı.7 Bazıları Gülen’in önceden uyarıldığından şüpheleniyordu.
Gülen, resmi internet sitesinde, İslam’ın günümüz dünyasına uyarlanmış “modern”, barışçıl bir Sufi formunun savunucusu olarak çekici bir profil çizdi. Bu, Suudi Arabistan çöllerindeki Vahhabi Bedevilerin 16. yüzyıldaki sert İslam’ı değildi. Dalgın, neredeyse filozofik bir Gülen portresinin altında “Anlayış ve Saygı” sloganı yer alıyordu. “İslam âlimi Gülen’in şiirleri uluslararası albüm için şarkıya dönüştü” gibi başlıklarla kendini tanıtan makaleler tipikti ve hepsi de Gülen’in yüce bilgeliğini övüyor, Sufi sükûneti, barış ve sevgi havası veriyordu.
The New York Times, 2008 yılında yayınladığı bir yazıda Gülen’in o zamana kadar ABD’de devlet tarafından finanse edilen yüzden fazla Charter Okulu ile sağlam bir şekilde yerleşmiş olan örgütünü şöyle tanımlıyordu “Gülen hareketi. . Modern laik devletleri yıkmaya çalışmaz, ancak Müslümanların bu devletlerin sunduğu fırsatları sonuna kadar kullanmalarını teşvik eder. En iyi şekilde, iş dünyasına ve meslek sahiplerine hitap eden Hıristiyan hareketlerinin İslami karşılığı olarak anlaşılabilir. “9 Basında daha iyi bir tanıtım hayal etmek zordu. Londra Economist’ten CNN’e kadar ana akım Batı medyasında Gülen’i eleştirmeden öven benzer makaleler ya da haberler çıktı. Gülen’in ultra profesyonel web sitesi, Gülen Hareketi’nin “tüm faaliyetlerini cemaat üyelerinin bağışlarıyla finanse ettiğini ve hükümetlerden hiçbir şekilde yardım desteği kabul etmediğini” iddia ediyordu. Bu yaklaşım, Hareket’in yolsuzluk ve siyasetten uzak durmasına yardımcı olmuştur.
Hareketin büyük ve kapsamlı ticari holdingleri nedeniyle, Gülen’in Hizmet’i “bir tarikat ya da İslami Opus Dei’nin özelliklerine” sahip olarak tanımlanmıştı. Bu karşılaştırma belki de birçok açıdan gereğinden fazla yerindeydi.
(William Engdahl-The Lost Hegemon: Whom the Gods Would Destroy/ Tanrıların Yok Etmek İstediği -Kayıp Hegomonya s. s.143-145 )