Cengiz Holding’in Eskişehir’de yapmak istediği altın madeninin halkın katılımı toplantısı sonrasında üç kişi, halkı galeyana getirme ve devlet aracına zarar vermek suçlamasıyla ifadeye çağrıldı
Cengiz Holding’e bağlı Eti Bakır A.Ş.’nin Eskişehir’in Alpagut ve Atalan mahallelerinde gerçekleştirmek istediği altın madeni projesi, hem doğa hem de toplum için yeni bir mücadele alanı haline gelmiş durumda. 15 Ağustos’ta gerçekleştirilen “Halkın Katılımı Toplantısı” sonrası yaşananlar, şirket-devlet işbirliğinin eleştirel bir analizini zorunlu kılıyor. Aradan geçen üç ayın sonunda, çevrecilerin “halkı galeyana getirme ve devlet araçlarına zarar verme” suçlamalarıyla ifadeye çağrılması, mücadeleyi baskı altına alma çabası olarak değerlendiriliyor.
Altın Madeni Projesine Karşı Direnişin Anatomisi
Halkın Katılımı Toplantısı’nda dile getirilen tepkiler ve yetkililerin tutumu, devletin tarafsız bir hakem değil, şirketin çıkarlarını savunan bir aktör olarak hareket ettiğini açıkça ortaya koyuyor. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü yetkililerinin Cengiz Holding’in projelerini adeta pazarlayan bir tutum içinde olduğu iddiası, devletin doğrudan halk yerine sermaye lehine çalıştığını gösteriyor. Bu tutum, çevre mücadelesi için çalışan aktivistlerin hedef alınmasına ve halkın korkutulmasına yönelik bir stratejinin parçası gibi görünüyor.
İfade Çağrıları: Susturulmak İstenen Bir Mücadele
Savcılığa çağrılan üç isim; Odunpazarı Kent Konseyi Başkanı İsmail Kumru, Mert Güzel ve Bedi Uygar Uğurlu, halkın tepkisinin öncüsü olmuş durumda. Kumru, şirket çıkarlarını savunan bir devlet memuruna tepki gösterirken, çevreyi koruma çabalarının kriminalize edilmesine dikkat çekiyor. Kumru’nun ifadeleri, Cengiz Holding’in faaliyetlerinin yalnızca çevresel tahribata değil, aynı zamanda demokratik hakların kısıtlanmasına neden olduğuna işaret ediyor:
“Devlet memurları, tarafsızlığını terk edip adeta şirketin çalışanları gibi davranıyor. Bu, yalnızca çevreye değil, halkın iradesine de saldırıdır.”
Mücadeleye Katılanların Görüşleri
Mert Güzel ve Bedi Uygar Uğurlu, altın madeni projesine karşı direnişin yalnızca çevre mücadelesi olmadığını, aynı zamanda halkın iradesine sahip çıkma çabası olduğunu belirtiyor. Güzel, devletin baskıcı yöntemlerini eleştirirken, bu tür davaların yıldırma politikalarının bir parçası olduğunu savunuyor:
“Bu dava, devlet ve patron işbirliğinin bir sonucudur. Ama ne olursa olsun, Eskişehir halkı bu projeye geçit vermeyecek.”
Uğurlu ise dayanışma ve direnişin büyütülmesi gerektiğini vurguluyor ve bu baskıcı girişimlerin direnişi daha da güçlü hale getirdiğini ifade ediyor:
“Bizi yıldırmaya çalışıyorlar, ama kararlılığımızı etkilemeleri mümkün değil.”
Devletin Rolü ve Şirketlerin İmtiyazları
Bu olay, Türkiye genelindeki çevre mücadelelerinin en temel sorunlarından birini ortaya koyuyor: devletin çevresel yıkımı önlemek yerine büyük şirketlerin çıkarlarını önceleyen bir politika izlemesi. Özellikle Cengiz Holding gibi dev şirketlerin maden projeleri, yalnızca doğal alanları yok etmekle kalmıyor, aynı zamanda yerel halkın yaşam alanlarını ve geçim kaynaklarını da tehdit ediyor.
İsmail Kumru’nun belirttiği gibi, tarım arazilerinin ve ormanların rant uğruna şirketlere peşkeş çekilmesi, yalnızca yerel halkı değil, tüm ülkeyi ilgilendiren bir sorun. Eskişehir’de yaşananlar, bu sorunun sadece bir örneği.
Altın Madenine Karşı Direniş Neden Önemli?
- Ekolojik Yıkım: Altın madenciliği, ağır kimyasalların kullanımı nedeniyle su kaynaklarını ve toprakları kirletir.
- Toplumsal Eşitsizlik: Maden projeleri, genellikle yerel halkın yaşam standartlarını düşürürken, yalnızca sermaye sahiplerini zenginleştirir.
- Demokratik Haklar: Halkın karar alma süreçlerinden dışlanması, demokratik katılımın önüne ciddi bir engel oluşturur.
Eskişehir Halkına Çağrı: Doğayı ve Hakları Korumak İçin Birlik Olun
Eskişehir’in Alpagut ve Atalan mahallelerinde başlayan bu direniş, doğayı ve halkın geleceğini savunmak için önemli bir mücadele örneği. Çevre savunucuları, maden projelerine karşı halkı bilgilendirip harekete geçmeye çağırıyor. Bu mücadele, yalnızca Eskişehir’i değil, tüm Türkiye’nin çevresel haklarını ilgilendiriyor.
Unutulmamalıdır ki, doğayı savunmak, hem bugün hem de gelecek nesiller için bir sorumluluktur. Şirketlerin kâr hırsına ve devletin bu konudaki ihmallerine karşı durmak, demokratik ve yaşanabilir bir geleceğin anahtarıdır.
Eskişehir’den yükselen bu direnişi büyütmek hepimizin elinde!