Haktan Özkan-19 Eylül 2024-sendika.org
Bu mücadele ya adalet arayan bir mağduriyet ve yenilgi üzerine inşa edilecek ya da hak yaratan, ruhsat alanlarını iptal ettiren, bölge genelindeki maden faaliyetlerini sonlandıracak meşru bir mücadelenin üzerinde kurulacak. Halkın tercihinin şu an için ikincisinden yana olduğu anlaşılmaktadır. Zaten bu artık bir tercih değil, yaşanan son yargısal pratiklerle bir zorunluluk haline gelmiştir
Şimdi o ormanda, geceleyin çetin rüzgârlar gürgen kabuklarının arasına taze yakılmış bir ağıtı doldurur.
Bir ağacın köklerinden sökülmemesi için verilen mücadelede en fazla ne kadar bedel ödenebilir?
En fazla ne kadar ödenirse o kadarını ödedi Cankurtaran. Bir ölü, iki yaralı, üç tutuklu, belki dahası…
Fakat bunca bedel, ormanın ismine nazire yaparcasına binlerce canın selameti için ödendi. Can kurtarmak adına, bölgenin ormanlarına, vadilerine, yaylalarına gözünü dikmiş bir çeteye böylesi başkaldırarak bedel ödemek de yine Karadeniz’in asi çocuklarına yaraşırdı.
Her ne kadar başlarken tüm bu bedellerin ağaçların sökülmemesi uğruna ödendiği ifade edilse de, çevre mücadelelerinin klişesi haline gelen cümle tekrarlanırsa, meselenin üç beş ağaç olmadığı ortadadır. Bizler açısından mesele doğanın ve tüm canlıların yaşam alanlarının savunulmasıdır.
Peki ya onlar açısından?
Başlarken bu yazının maksadı her ne kadar bölgenin derdini anlatabilmek adına bunca karmaşanın içerisinde yumuşak bir sohbeti mümkün kılmak olsa da, onlar için bölgenin anlamına sıra geldiğinde aniden ortaya çıkan veriler ve yüzdelerle yazının özgülendiği muhtevayı kaybettiğini söyleyebiliriz.
Ancak esas mesele de budur. Yazıdaki bu keskin geçiş, kaynağını onlarla bizim aramızdaki keskin farktan almaktadır. Çünkü bu meselenin ortası, yumuşak geçişi, uzlaşısı kalmamıştır.
Cankurtarandaki katliama sebep olan şey de bu keskin ayrılıktır. Şirketlerin en geniş ihtiyaçlarına göre çizilen maden sahaları Karadeniz’de şiddetli bir maden şirketleri saldırısının yolunu açtığından olsa gerek, Cankurtaran Geçidi’nde de uzun süredir maden çıkarmaya yönelik proje çalışmaları bölge halkının yakasını bırakmamıştır.
Meselenin iddia edildiği gibi mesire alanı projesi olmadığı, aslında uzun süredir gündemde olan maden arama işleme faaliyetleri için mesire alanı projesinin bir kılıf olarak kullanıldığı çokça ifade edildi, kanıtlandı, ne yazık ki yalanlanmadı.
İşte tüm bu sürece itiraz etmek için, bölgenin nikelden, kobalttan, bakırdan, altından ibaret olmadığını, toprağımıza suyumuza, ormanlarımıza ve vadilerimize sahip çıktığımızı ve adına şirket dedikleri çetelerin bölgeyi yağmalamalarına izin vermeyeceğimizi tüm memlekete bir kez daha hatırlatmak için Cankurtaran ağır bir bedel ödedi.
Hukuk Mücadelesi Değil, Hak Mücadelesi
Şirketlerin ihtiyacına göre neredeyse her yıl yeniden şekillenen mevzuat, sadece halkı yağma projelerine tanık edecek, en iyi ihtimalle bir hukuk süjesi olarak itirazcı olmalarına olanak sağlayacak teknik bir adalet arama usulünün kaynağı haline getirilmiştir.
Mevzuat, dolayısıyla hukuksal düzen başka da hiçbir işe yaramamaktadır. Hiçbir işe yaramadığı, şirket adıyla teşekkül eden kimi suç şebekelerinin cezasızlıkla ödüllendirilen sabıka kaydından anlaşılmaktadır.
Oysa daha önce de bölgede defalarca ifade edildiği gibi, bırakalım Karadeniz’de maden aramayı ve çıkartmayı, bunu gündeme getirmenin, tartışmaya açmanın dahi hiçbir meşruluğu bulunmamaktadır. Bölge halkı da bu bilince sahip olduklarından artık projelerin askıya asılmasını beklememekte, maden aranmasına karşı nöbetler tutarak mücadelenin cephesini erkenden ön alıcı bir biçimde kurmaktadır.
İşte bu sebeplerle Cankurtaran sakinleri de sadece meydana gelen katliam ile değil, en başından itibaren projenin varlığı nedeniyle meşru olmadığını defalarca ifade etmiş seslerini duyurmaya çalışmışlardır. Projenin tartışıldığı andan itibaren bildiğimiz bir hak mücadelesi köyde güçlü bir şekilde örgütlenmiştir.
Zira Reşit Kibar’ın ölümü ardından cinayetin asıl sorumlularının serbest bırakılması, cenazede ağıt yakan ve sürece tepki gösterenlerin tutuklanması, cinayet dosyasında alınan gizlilik kararı göstermektedir ki, hukukun keskin kılıcı yalnızca bizim boynumuzda sallanmaktadır.
Tüm Türkiye’ye bir çağrı vardır bu mücadelede, bir bölgenin, bir toplumun bir coğrafyanın yok edilmemesi için adeta “can çıkar maden çıkmaz” diyerek hak ararken öldürülen, yaralanan, tutsak edilen insanların yaşama olan inancı ve umuduna sahip çıkma çağrısı.
”Bir Ağacı Kesmek Tüm İnsanlığı Katletmektir”
Reşit’in mücadelesini sürekli kılmak, vadilerimizi, ormanlarımızı, yaylalarımızı tüm bu saldırılara karşı savunmak ve tek bir ağacı dahi kestirmemek için yaşam nöbetimizden selamlar.
* Haktan Özkan, Halkevleri Hukuk Sekreteri ve Reşit Kibar dosyası avukatı