Çanakkale Lapseki’de Çataltepe köyüne yakın bir bölgede bulunan Marmotek Madencilik’in çinko, kurşun ve bakır madeninin genişleme projesi kapsamında yapılan keşif gezisine köylüler ve yaşam savunucuları “Madene hayır” diyerek katıldı.
Çanakkale’nin Lapseki ilçesinde bulunan Marmotek Madencilik’e ait çinko, kurşun ve bakır madeni, genişleme projesiyle birlikte çevresel ve toplumsal sorunların merkezine oturmuş durumda. Proje kapsamında yapılan keşif gezisinde köylüler ve çevre savunucuları, “Madene Hayır” diyerek tepkilerini dile getirdiler. Bilirkişi heyetinin incelemelerinin başlamasıyla beraber bu proje, doğa ve halk sağlığı üzerindeki olası etkileri nedeniyle bölgedeki köylüler, çevre dernekleri ve yaşam savunucuları tarafından büyük bir direnişle karşılanıyor.
ÇED Süreci ve Hukuki İtirazlar
Uzun yıllardır faaliyet gösteren maden, genişleme projesiyle birlikte ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) kapsamına alındı. Atık sahası, zenginleştirme tesisi gibi yeni yapılar planlandığı için başlayan bu süreçte, yerel halk ve çevre örgütleri “ÇED olumlu” kararına itiraz ederek dava açmış bulunuyor. Kazdağları’nın korunması için yıllardır mücadele eden Lapseki Çevre Koruma Üretim ve Dayanışma Derneği, İDA Dayanışma Derneği gibi sivil toplum kuruluşları, projenin doğa üzerindeki yıkıcı etkilerini gözler önüne sermeye çalışıyor. Bu itirazların temelinde, çevresel ve ekolojik dengenin geri dönülemez biçimde bozulacağı endişesi yatıyor.
Ekosistem Üzerindeki Tehdit: Su Kaynakları ve Ağaç Kesimi
Projeye karşı çıkanların vurguladığı en kritik noktalardan biri, bölgedeki su kaynaklarının ve tarım arazilerinin tehlike altında olmasıdır. Proje sahası, iki önemli su kaynağı olan Nusratiye ve Gürgendere göletlerine oldukça yakın bir mesafede bulunuyor. Bu göletler, bölgedeki tarım arazilerinin sulanmasında kullanıldığından, madenden kaynaklanabilecek herhangi bir kirlilik veya sızıntı, hem su kaynaklarını kirletebilir hem de tarımsal üretimi olumsuz etkileyebilir.
Özellikle tehlikeli atık depolama tesisinin konumu, Nusratiye Sulama Göleti’ne çok yakın bir mesafede yer alıyor. Burada bir sızıntı yaşanması durumunda, 6 bin dönüm tarım arazisinin sulandığı su kaynağı büyük bir risk altında. Ayrıca proje kapsamında 55 binden fazla ağacın kesileceği öngörülüyor ki bu durum, sadece biyolojik çeşitlilik açısından değil, aynı zamanda yerel ekosistemin dengesi için de büyük bir tehdit oluşturuyor.
Arıcılık ve Tarım Tehlikede
Proje sahasının bal ormanlarına bitişik olması, bölgedeki arıcılık faaliyetlerini de ciddi biçimde tehdit ediyor. Arıcılık, bölgedeki birçok köy için hem ekonomik hem de ekolojik açıdan önemli bir faaliyet. Projenin gerçekleştirilmesi durumunda, bal ormanlarının zarar görmesiyle birlikte arıcıların gelir kaybı yaşaması kaçınılmaz olabilir.
Neoliberal Ekonomik Politikalar ve Çevre Tahribatı
Bu tarz maden projeleri, genellikle kısa vadeli ekonomik kazançlar uğruna uzun vadeli çevresel tahribatı göz ardı eden neoliberal kalkınma politikalarının bir sonucudur. Sermaye grupları, doğal kaynakların hızla tüketilmesine ve ekosistemin geri dönülemez şekilde bozulmasına yol açan projelere yatırım yaparken, yerel halk ve doğa savunucuları bu süreçte en büyük bedeli ödeyen kesim olmaktadır.
Bölgede yaşayan köylüler ve çevreciler, bu projeye sadece doğayı koruma amacıyla değil, aynı zamanda yaşam alanlarını ve geçim kaynaklarını savunma motivasyonuyla da karşı çıkıyorlar. Toprakları, su kaynakları ve doğal zenginlikleri tehlike altındaki köylüler için bu mücadele, ekonomik bir savaşın ötesinde bir varoluş mücadelesidir.
ÇED Sürecinin Yetersizlikleri
ÇED raporlarının genellikle yetersiz ve eksik değerlendirmelerle sonuçlandığı bilinen bir gerçek. Lapseki’deki projede de benzer bir durum söz konusu. Örneğin, projenin tarım ve hayvancılık üzerindeki etkileri tam anlamıyla incelenmemiş ve tehlikeli atık depolama alanlarının yaratacağı uzun vadeli zararlar göz ardı edilmiştir. Bu durum, yalnızca çevresel değil, aynı zamanda toplumsal adaletin de zedelendiğini göstermektedir.
Lapseki’deki bu maden projesi, yerel halkın ve çevrecilerin tepkisini çekmeye devam ederken, doğa ve topluma olan etkileri açısından daha geniş bir çerçevede ele alınmalıdır. Projenin yalnızca çevreyi değil, tarım, hayvancılık ve arıcılık gibi bölge halkının temel geçim kaynaklarını da tehdit etmesi, köylülerin ve çevre savunucularının direnişini haklı kılıyor. Çevre koruma mücadelesi, ekonomik kalkınma adı altında yapılan doğa talanına karşı bir savunma mekanizması olarak güçlenmeye devam ediyor.