Türkiye’de eğitim ve çocuk hakları için ayrılan bütçe, halkın ihtiyaçlarından ve gerçeklikten kopuk bir yönetim anlayışının sonucu olarak yetersiz kalmaya devam ediyor. Çocuklar temel eğitimden yoksun kalırken, okullar karanlıkta, temizlikten yoksun ortamda eğitim verirken, 3.5 milyon çocuk şiddetli yoksullukla mücadele ediyor. Hükümetin “aslan payı” iddiasıyla sunduğu 1 trilyon 452 milyar liralık bütçenin eğitim ve sosyal yardımlara olan payı, hızla artan toplumsal yoksulluk karşısında yetersiz bir destek sunmaktan öteye gidemiyor.
Azalan Eğitim Yatırımları, Derinleşen Yoksulluk
Eğitim, toplumun geleceğine yapılan en önemli yatırımdır. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı’na ayrılan bütçe, maaş ve zorunlu ödemelere giderken yatırımlar yok denecek seviyeye geriliyor. 2000’lerin başında eğitim bütçesinden yatırımlara ayrılan pay yüzde 17,38 iken, bu oran şimdi yüzde 9,7’ye düşmüş durumda. Yatırımlar azaldıkça sınıfların temizliği, güvenliği, okulların altyapısı ihmal ediliyor. Çocuklar yetersiz öğretmen sayısı nedeniyle karanlıkta, pis ve soğuk sınıflarda eğitim almak zorunda bırakılıyor. Velilerin bağış adı altında okullara katkı sağlaması istenirken, eğitimde nitelik ve eşitlik ilkesi gün geçtikçe zedeleniyor.
Ücretsiz Yemek Yok, Vaaz Çok
Türkiye’de çocuklar temel beslenme ihtiyaçlarından yoksun kalırken, 190 milyar liralık yemek fonu eksik bırakılıyor. Ancak aynı hükümet, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 4-6 yaş arası çocuklara yönelik açtığı Kur’an kursları için 127 milyar liralık bütçe ayırıyor. Okullarda temel bir öğün yemeği çocuklara çok gören bir anlayış, dini eğitim birimleri için milyonlarca lira harcamaktan geri durmuyor. Bu yaklaşım, sosyal devletin en temel ilkesi olan eşit ve adil hizmet dağıtımına aykırı, çarpık bir önceliklendirmeyi ortaya koyuyor.
Çocuk Ölümlerine Yönelik Sorumluluktan Kaçış
Son yıllarda, yoksulluk nedeniyle evde tek başına bırakılan, gerekli önlemler alınmadığı için çeşitli kazalara maruz kalan ve yangınlarda hayatını kaybeden çocukların sayısı hızla artıyor. Yalnızca 2021-2024 yılları arasında yaşanan yangınlarda en az 43 çocuk hayatını kaybetti. Bu tür trajik olaylar, yoksulluk ve devlete düşen sorumluluğun göz ardı edilmesiyle birleşerek, çocukları her geçen gün daha fazla risk altına sokuyor. İzmir Selçuk’ta yaşanan son yangında 5 çocuğun hayatını kaybetmesi, devletin sosyal sorumluluğunun ne denli zayıf olduğunu gözler önüne seriyor.
Hükümetin Sosyal Harcamalardaki Öncelikleri: “Kutsal Aile” ve Gerçeklerden Kaçış
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın, çocukları koruyup destekleyecek bir sosyal yardım mekanizması kurması gerekirken, hükümet bütçeyi “kutsal aile” vurgusu üzerinden şekillendirmeyi tercih ediyor. Ailenin “güçlendirilmesi” adı altında kurulan Koordinasyon Kurulu, halka somut sosyal yardımlardan çok sembolik açıklamalar ve din propagandası sunuyor. Çocukları ve kadınları gerçek sosyal güvencelerden mahrum bırakan bu yaklaşım, devletin sorumluluğunu bireylere yüklemek ve yoksulluğun etkilerini göz ardı etmek anlamına geliyor. İnsan Hakları Savunucuları, devletin sorumluluğunu bireylerin sırtına yıkan bu anlayışın daha fazla faciaya yol açacağını ifade ediyor.
5 Yaşındaki Çocuğa 1 Yaşındaki Kardeşini Baktıran Yoksulluk Düzeni
Türkiye’de çocuk yoksulluğu gün geçtikçe artarken, aileler geçim sıkıntısı nedeniyle çocuklarına yeterli bakım sunamıyor. Ücretsiz, nitelikli ve kamusal çocuk bakım hizmetlerinin eksikliği, anneleri iş hayatında kalmaya zorlayarak çocukları tehlikeli koşullarda bırakmaya mecbur kılıyor. Çocuk istismarına ve ihmale karşı etkin önlemler almayan bir sosyal politika, çocukları evde birbirlerine bakmak zorunda bırakacak kadar geride kalmış durumda. 5 yaşındaki bir çocuğun bir yaşındaki kardeşine bakmak zorunda kalması, sosyal hizmetlerin tamamen çöktüğünün ve hükümetin sorumluluktan kaçtığının en acı göstergesi.
Hükümetin “Büyüme” Söylemleri, Çocuklar İçin Bir Hayal Kırıklığı
Büyüme söylemleriyle süslenen ancak eğitim ve sosyal yardımlara ayrılan payla gerçekliği yansıtmayan bütçe, çocukların hayatını riske atmakta ve yoksulluğu her geçen gün daha da derinleştirmektedir. Yoksulluğun üzerini ideolojik söylemlerle örtmek isteyen bir yönetim anlayışı, halkın gerçek ihtiyaçlarını görmezden gelmekte ve çocukları korumasız, tehlikeli koşullarda yaşamaya mahkum etmektedir.
Bu tabloda, halkın eğitim ve sosyal yardım taleplerine karşı sessiz kalan, dini ve ailevi değerler propagandasına öncelik veren bir iktidar, çocukları yoksulluk ve ihmalin pençesine itiyor. Sosyal devlet olmanın gerektirdiği sorumlulukları yerine getirmeyen bu yaklaşım, toplumun en savunmasız kesimlerini, yani çocukları, göz ardı ediyor.