Son yıllarda artan kadın cinayetleri ve şiddet, cuma günü İstanbul’da yarım saat arayla işlenen iki cinayetle bir kez daha gündeme geldi. Kan donduran cinayetlerde can veren Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner toprağa verilirken akşam saatlerinde kadın örgütleri protesto eylemleri düzenledi. Protesto adreslerinden biri de korkunç katliamın yaşandığı 700 yıllık Edirnekapı Surları’nın önü oldu. Kadın örgütleri iktidarın politikalarını eleştirdi, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını istedi. Surlara katledilen İkbal Uzuner’in fotoğrafını asan kadınlar bölgede oturma eylemi yaptı. Burada konuşan kadınlar kaygılarını ve korkularını şöyle dile getirdiler:
“Biz Bu Şekilde Yaşamak İstemiyoruz. Korkarak Geçirmek İstemiyoruz Günlerimizi”
İkbal Uzuner’in ilkokul arkadaşı ilk konuşandı. Arkadaşına dönük üzüntüsü ile beraber kaygılarını da dillendirdi. “İlkokulda birlikte okumuştuk. Aynı sınıfta değildik ama aynı okuldaydık. Kötü, diyecek kelime bulamıyorum. Yaşadıklarımız daha yaşayacaklarımız önlem alınması gerekiyor, bir şekilde bir şeyler yapılması gerekiyor. Üzgünüz. Şok oldum daha doğrusu. İlk başta tanımadım zaten kim olduğunu. Çünkü çok küçüktük. Daha sonradan öğrendim. Korkuyoruz. Geleceğimizi zan altında. Yolda yürürken, bakkala giderken bile iki saniyemiz ne olacak, bir psikopat tarafından öldürülecek miyiz, parçalanacak mıyız? Yani hiçbir şeyin garantisi yok. Yaşadığımız semtte, ülkemizde, biz bu şekilde yaşamak istemiyoruz. Korkarak geçirmek istemiyoruz günlerimizi.”
“Eve Giderken Artık Korkuyorum“
Bir başka kadın “Gerçekten hepimiz çok üzgünüz. Yani ben bile eve giderken artık korkuyorum. Ben de surların orada oturuyorum. Yani bunlar nereye kadar gidecek? Bilmiyoruz. Üzgünüz diyecek bir şey bulamıyoruz. Ben de yaşadığım için o yüzden buradayım. Kız kardeşimi, kocası öldürdü. Üç gün evde sakladı.” Diyerek yaşanan dehşetin kadınlarda yarattığı duygusal travmayı dile getiriyordu “Ben de yaşadım bu acıyı. Ben de kardeşimi kaybettim. Artık buna dur diyelim. Yani çoluk çocuk etkilendi. Benim çocuğum şahit oldu, ‘o yolu kullanmam’ diyor. Gerçekten çok üzgünüz. Allah ailesine sabır versin. Ölen kişiyi tanımıyoruz ama o da bizim bir evladımız. Hani ben de yaşadığım için o yüzden burada duruyorum. Kız kardeşimi, kocası öldürdü. Üç gün evde sakladı. Dün de onun ölüm yıl dönümüydü. Dün de bu olay oldu işte. Tekrardan tazelendi. Yani bir kadın olarak üzgünüz. Yani bu kadınlar bu ölümü hak etmiyor. Değişmiyor hiç bir şey. Daha kötü. Yani günden güne daha kötü şeyler oluyor. Beş sene bitti altıncı yılına girdi kız kardeşim öldürüleli. Daha çok kadınlarımız, kızlarımız ölüyor. Çocuklarımız ölüyor. Yani dünya daha kötü olmaya başladı.”
” Dayanamıyorum Artık Bu Ülkede Yaşamaya”
Konuşan kadınlardan bir diğeriyse “Bir kadın bütün kadınlar demek. Bütün hepimizin canı yanıyor. Yani ben kalktım Anadolu bölgesinden geldim buraya. Çünkü içim rahat etmiyor. Vicdanım rahat etmiyor. O toprak altında yatarken küfür etmek istemiyorum. Benim vicdanım sızlıyor. Ben bu ülkede nefes alamıyorum. Nefes aldığımı hissetmiyorum. Yürüyemiyorum, dolaşamıyorum, su içemiyorum, iki gündür midem bulanıyor, görüntüleri gördüm. Yaşamak o kadar zor ki bu ülkede bir kadın olarak. Yani dayanamıyorum artık bu ülkede yaşamaya. Gerçekten. Diyeceklerim bu kadar. İkbal için çok üzülüyorum. Üzülmeye de devam edeceğim. Başsağlığı diliyorum yakınlarına. Annesinin feryadını gördüm. Bizim için bu kadar zorsa bir anne için daha çok zor. Doğur, büyüt, tanımadığın birisi gelsin, canını alsın vahşice. Bu gerçekten akıl almaz, mantık almaz, hayvan yapmaz. Ya insan çok kötü. Çok kötü bir varlık. Diyeceklerim bu kadar.”
Artık Kesinlikle İsyandayız
Üniversitede psikoloji okuyan Buse Başdemir: “Asla yasta değiliz. Kesinlikle isyanlardayız ve bu mevzu artık kadın erkek eşitliğini geçmiş boyutta. İkbal herhangi bir tanıdığım değildi. Sadece yaşıtımdı. Çağdaşımdı. Kelimeleri toparlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Asla yasta değiliz. Kesinlikle isyanlardayız ve bu mevzu artık kadın erkek eşitliğini geçmiş boyutta. Yasa istiyoruz. Yaptırım uygulanmasını istiyoruz. ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ diyoruz. Ailesine başsağlığı diliyorum. İki gündür asla kendimde değilim.”
Arda Küçük: “Ben buraya hem cinsimin yaptığı ahlaksızlığı kadına şiddete karşı yapılan bu protestoda göstermek için geldim. Ben buraya hem cinsimin yaptığı ahlaksızlığı, kadına şiddete karşı yapılan bu protestoda göstermek için geldim. Ben burada erkek olarak kendimi yalnız hissettim. Yani yanımda iki üç erkek en az olmalıydı diye düşünüyorum. Erkek, isterseniz erkek isterseniz kız olun. Gelin burada protesto yapın. Çünkü bir kadının hayatı söz konusu oldu. Yarın da sizin ailenizden biri olabilir. Erkekler bu mesajım size. Lütfen sesinizi çıkarın. Erkek olsanız bile kadınlarımız can çekişiyor. Sedef Güler vahşice katledilerek Büyükçekmece’de dambıllara, zincirlere sarılarak halıyla birlikte denize atıldı benim çocuğum ve dört aydır adli tıp raporu hala çıkmadı. Dört aydır ben hiçbir şey bilmiyorum”
“Ben Çocuğumun Nasıl Öldüğünü Bile Bilmiyorum”
Büyükçekmece’de denizde elleri ve ayakları bağlı, halıya sarılı halde cansız bedeni bulunan Sedef Güler’in annesi Gülizar Sezer, gözyaşları içinde yaptığı açıklamasında, şunları söyledi: “Ben çocuğumun nasıl öldüğünü bile bilmiyorum. Yok neymiş? Altı ayda Adli Tıp raporu çıkarmış. Bir senede çıkarmış. Yani ne altı ayda çıkıyor ne bir senede çıkıyor. Ya bir çocuk kolay meydana gelmiyor. Lütfen ne gerekiyor. Ben sadece çocuğumun bir an önce neden? Niçin? Nasıl öldürüldüğünü öğrenmek istiyorum. Adli Tıp raporunun çıkmasını istiyorum. Ve katilin en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyorum. Başka bir şey istemiyorum. Ve bunların sonunun gelmesi için idam gelsin istiyorum. Ya bir kişi ya, bir kişi âleme ibret sallandırsınlar. O zaman bakalım nasıl duruyor millet? Nasıl duruyorlar? Ya durun artık bu canilik nedir ya? Bu şeytanlık nedir? Bunlar insan değil ya. Biz çocuklarımızı kolay getirmiyoruz. Ya bu da benim yavrum. Öbürkü de benim yavrum. Hepsi benim yavrum. Ama ben yavrumun arkasında bile duramıyorum. Sedef Güler vahşice katledilerek Büyükçekmece’de dambıllara, zincirlere sarılarak halıyla birlikte denize atıldı. Benim çocuğumun dört aydır adli tıp raporu hâlâ çıkmadı. Dört aydır ben hiçbir şey bilmiyorum. Çocuğumun hiçbir eşyasını teslim bile alamadım. Sancılarla, ağrılarla doğurdum. Bir lokma ekmek bulamadım yeri geldi aç yatırdım. Ben böyle büyüttüm çocuklarımı. Ben dört aydır nasıl uyku uyuduğumu bilmiyorum. Gözüm hiçbir şeyi görmüyor. Yeter artık. Gerçekten yeter ve sesim duyulsun”
“Bu Adam Sekiz Yıl Kesilmiş Cezası Varken Dışarıda Elini Kolunu Sallayarak Geziyor”
Sadece bu katili (Yavuz Güngör) yakaladık dediler. Bir çanta dolusu parayla Edirne sınırda kaçarken yakalandı. Ya bu adam oraya kadar nasıl gidiyor? Mültecilerle nasıl anlaşıyor? Ya şuradan giderken biz geçiyoruz kadın olarak kaç tane bekçiye çevirmeye giriyorum. Bu adam sekiz yıl kesilmiş cezası varken dışarıda elini kolunu sallayarak geziyor. Geliyor benim yavrumu orada katlediyor. Beni çeviriyorsun onu nasıl çeviremiyorsun sen? Bu hiç mi denk gelmiyor? Hiç mi denk gelmiyor. Nasıl denk gelmez ya? Nasıl denk gelmez de bu yavrular katledilir ya? Dokuz ay karnımda taşıdım. Sancılarla, ağrılarla doğurdum. Bir lokma ekmek bulamadım yeri geldi aç yatırdım. Ben böyle büyüttüm çocuklarımı. Ve bütün hepimiz böyle büyütüyoruz çocuklarımızı. Ya olmasın artık sesimiz duyulsun ve benim Adli Tıp raporumun çıkmasını ve bu devletin arkasında durmasını istiyorum. Başka hiçbir şey istemiyorum.
“Adaletimi Kendim mi Sağlaya yım”
Yoksa adaletimi ben kendim sağlayacağım. Ben kendim sağlayacağım… Bunu mu istiyorlar? Çünkü benim ciğerim yanıyor. Ben dört aydır nasıl uyku uyuduğumu bilmiyorum. Gözüm hiçbir şeyi görmüyor. Yeter artık. Gerçekten yeter ve sesim duyulsun. Daha çocuklarımız katledilmesin. Kadın, kadın kadın diyerek bahsediyorlar. Bu kadın değil ya. Bu çocuk çocuk. Benim Sedefim de çocuktu. Daha çocukluk hatları gitmemişti yüzünden. Bebekti ya benim yavrum. Bir kadın diye şey yapıyorlar. Nesi ya, ne ya, bu daha çocuk ya, bu daha süt kuzusu ya, ağızları süt kokuyor bunların. Nasıl ben öpmeye kıyamıyorum ya yavrumu öpmeye kıyamıyorum. Ve geliyorum cani eller katlediyor bizim çocuklarımızı. Böyle bir şey yok. Buna artık bir dur denilsin. Gerçekten dur denilsin. Herkesin canı çok yanıyor.
“İş Görüşmesine Gittiği Yerde Katledildi Benim Yavrum”
Ben aynı şeyi iki gündür tekrardan yaşıyorum. Her gün bana kızıyorlar sen böyle toplayamazsın. Ya tamam benim çocuğu gitti. Ama hâlâ gidiyor bu çocuklar. Ben sesimi duyurayım. Canı yananlar da sesini duyursun. Ben buraya uçarak geldim. Dedim ki yalvarırım. Dedim belki bir nebze sesimi duyurabilirim dedim. Yavrumun sesini duyurabilirim dedim. Nereye gitsem elimi kolumu bağlıyorlar. Çocuğum öldürülmüş. Bana hiçbir açıklama yapılmıyor. Karakoldan bile sen git haber verecekler dosya gizli dosya gizli. Benim yavrum katledilmiş bana hâlâ dört aydır dosya gizli deniliyor. Ben yavrumun hiçbir eşyasını alamadım ya. Duruyor hâlâ orada duruyor. Acı yapılmasın. Bunlar gerçekten yapılmasın. Hepsi bizim yavrumuz. Hepsi biz bir kadınız. Ve bizi katleden bir erkek. Ve başımızdaki de erkek. İlla kendi canlarının mı yanması gerekiyor?… Ulaşan garibana ulaşıyor. Parası olmayana ulaşıyor. Benim çocuğum iş görüşmesine gitmişti oraya. İş görüşmesine gittiği yerde katledildi benim yavrum…” ( Edda Sönmez-ANKA)