Yorum Analiz-Haşmet Demirel
Cumhurbaşkanı Erdoğan yine karşı saldırıya geçip devletle kirli ilişkiler içindeki ailenin, Hizbullah’la elim sende oynayan Köyün dokunulmaz olmasını daha doğrusu cinayetin sosyolojik ayaklarının aydınlatılmasına dönük girişimleri suçladı, bunların cinayet üzerinde aileyi, dini ve kürtleri itşbarsızlaştırmaya giriştiklerini söyleyip bunu yapanları alçaklıkla suçladı. Bu durumda bir çocuğu can çektire çektire öldüren sözde muhafazakâr ama doğru konursa azmış erkekliğin yok ettiği çocukların-kadınların mezarlığa çevirdiği ülkede, bu cinayetin asli bağlantılarını sorgulanamaz olsun istedğini beyan etmiş oldu. Yani erkek tahakkümüne dayanan aileyi, altı yaşındaki çocuklarla ilişkiye girilebileceğini söyleyen din adamlarını, kuran kursundaki hoca efendilerin, tarikatlardaki şeyh kılıklı alçakların çocuklara hayatı zehir etmelerini, bu kurslarda çocuklara tasallut edilmesini, Kürt coğrafyasındaki sert ataerkil töreleri sorgulamamızdan rahatsız oldu.
Böylece tüm bu kötülüklerin kendisinin iktidarı ile birlikte adeta füze gibi yükselmesi gündeme gelsin istemiyor. Kürt coğrafyasındaki aşiret düzeni ile sağ iktidarlar arasında tesis edilmiş kirli ilişkiler ortaya saçılsın istemiyor.
Erdoğan istediği kadar çabalasın artık mızrak çuvala girmiyor. Kadınlara ve çocuklara hayatı zindan eden faşizan iktidarı, artık gelenekçiler/töreciler hariç herkesçe görülüyor. Sağcılar aile aile diye yırtınırken bu aileleri cehenneme çeviren erkeklik kültürünü sorgulamak yasak, din derken din kılığında ortaçağdaki toplumsal ilişkilerin olduğu gibi zamanımıza taşınmasına dayalı din kılıklı gericilik-iktidarlarının payandası-sorgulanmasını istemiyor. Kürt coğrafyasında kadınlara çocuklara zehirli bir hayat sunan aşiret düzenini salt hem laik kentliler, hem de Kürt özgürlük hareketi sorguluyor, eleştiriyor karşı çıkıyor.
Hâsılı Erdoğan Narini öldüren düzeni, onu öldüren köyü ve köydeki aşiret düzeninin devletle kurduğu bağların bu cinayetin azmettiricisi olduğunun ortaya çıkmasını istemiyor. Tam da bu nedenle dalkavuk medyanın paparazzi dedikodularını aratmayan ve cinayetin ardında bir seks skandalı ve husumet olduğunu göstererek delil karartma çabasındaki söylemin bu cinayette esas olmasını istiyor. Ama yağma yok tüm bu kirli bağlar “üst akıl” adı verilerek faş edildi. Rahatsızlığı da bundan.
Çünkü itiraz ettiği sorgulanmasından fena halde rahatsızlık duyduğu şey kendi iktidarının sacayağı bunlar açığa çıkarsa iktidarının deprem görmüş bir bina gibi çökerek toz yığını olacağının farkında. Tam da bu nedenle sekülerlere, özgürlük ve eşitlik talep eden hakiki cumhuriyetçilere her fırsatta nefret kusuyor çünkü bunlar kendisine en büyük kâbusu olan GEZİ İSYANI’nı hatırlatıyor. Erdoğan’ı hiçbir şey Gezi gibi korkutmaz çünkü Gezinin güneş ışığı İslamcı Vampirizmi yakar, her zaman tam da bu nedenle en büyük korkusu çoğulcu ve anti-otoriter bir toplumsal muhalefet.
Tüm bunlardan sonra AKP’nin ülkeyi çocuk mezarlığına çeviren suçlarının bir dökümünü yapalım.
İstismarcılığın AKP’li Gücü
Dört yıl önce Türkiye Temmuz ayının başında küçük bir kız çocuğunun cesedi bir dere kıyısında bulundu. Dört yaşındaki Leyla Aydemir 18 gün önce, 15 Haziran’da, Ramazan Bayramı kutlamaları için dedesini köyünde ziyaret ettiği gün Ağrı’da kaybolmuştu. Bundan sadece birkaç gün önce de sekiz yaşındaki Eylül Yağlıkara’nın cesedi bir elektrik direğinin dibinde gömülü olarak bulunmuştu.
Bir hafta önce Ankara’nın Polatlı ilçesindeki evinden kaybolan bu iki kız çocuğunun cinsel tacizcilerin kurbanı olduğu tahmin ediliyor.
Bunlar Türkiye’de bu tür olayların sadece sonuncusu. Son yirmi yılda birbirini izleyen AKP hükümetleri döneminde çocuklara yönelik cinsel şiddetin %700 oranında arttığına dair göstergeler var.
2003 yılından beri iktidarda olan İslamcı AKP’nin politikaları ile suç istatistikleri arasında bir korelasyon var gibi görünüyor. AKP, faillere yasaları uygulama konusunda gevşek davranmış ve bu eylemler etrafında bir mazeret iklimi yaratmıştır.
Leyla ve Eylül’ün cinayetlerinin baş zanlıları serbest kaldı. Benzer davalardaki bazı failler de cezasız kalmış ya da çok hafif cezalar almışlardı. İstanbul Esenyurt’ta üç yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz ederken yakalanan bir adama mahkeme en yüksek ceza olan 15 yıl yerine sadece iki yıl dört ay ceza vermiştir. Doğubayazıt’ta bir çocuğa cinsel istismarda bulunan ve savunmasında bunun sadece bir “şaka” olduğunu söyleyen bir adam beraat etti.
Kocaeli’nde 13 yaşındaki kızına cinsel istismarda bulunan bir erkek de mahkeme tarafından serbest bırakıldı.
Temmuz 2018’de kamuoyunda infial uyandıran tek olay Leyla Aydemir ve Eylül Yağlıkara’nın iki küçük bedeninin bulunması değildi. İstanbul Küçükçekmece’deki bir hastanede 2017 yılında beş ay boyunca 15 yaşın altında 115 hamile kız çocuğunun tedavi edildiğinin ortaya çıkmasıyla bir skandal patlak verdi.
Bu, son yıllarda çocuklara tecavüzü içeren uzun ve büyük ölçekli skandallar dizisinin sadece sonuncusuydu. 2012-2015 yılları arasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yönetim kurulu üyesi olduğu dini bir vakıf olan Ensar Vakfı’nda 45 çocuğun tecavüz mağduru olduğuna dair bilgiler ortaya çıktı.
Dinci Kurumlar Çocuk Tecavüzlerine Zemin Sağladı
2016 yılında, kültürel etkinlikler düzenleyen ve kuran kursları işleten dini bir cemaat olan Süleymancılar tarikatının yurtlarında dokuz çocuğa tecavüz edildiğinin ortaya çıkmasıyla bir skandal patlak verdi.
Tarikat uzun süredir AKP’ye yakınlığıyla biliniyor. 2016’da da Adıyaman’da bir dini okulda 76 erkek çocuğa tecavüz edildiği ortaya çıktı. 2017’de Aydın’da bir çocuğun üç yıl boyunca 200 erkek tarafından tecavüze uğradığı bir davada sadece altı şüpheli tutuklandı. Elbette karanlık rakamlar çok daha yüksek.
Tüm bu süre boyunca AKP çocukları korumak için hiçbir şey yapmadı, tam tersine durumu daha da kötüleştirecek çok şey yaptı.
Kasım 2016’da AKP, çocuk istismarcılarının mağdurlarıyla evlenmeleri halinde cezadan kurtulmalarını sağlayacak bir yasa teklifi sundu.
Ocak 2018’de Diyanet İşleri Başkanlığı, kız çocuklarının 9 yaşından itibaren ebeveynleri veya yasal vasileri olmadan evlenebilmeleri gerektiğini ve bu yaşta hamileliğin normal olduğunu belirten resmi bir açıklama yayınladı.
AKP hükümeti çocuklara yönelik tecavüz ve şiddeti önlemekte başarısız olmakla kalmamış, failleri aktif bir şekilde aklamaya çalışmıştı.
2017 yılında hükümet, çiftlerin resmi devlet kaydı olmaksızın dini törenlerle evlenebilmelerini sağlayan yeni bir yasayı yürürlüğe koydu. Bu dini törenler aynı zamanda reşit olmayanların evlendirilmesi için de kullanılıyor.
Dahası, birbirini izleyen AKP hükümetleri, muhalefetin çocuk istismarı yasasını sertleştirmeye yönelik tüm hamlelerini reddederek çocuk tecavüzcülerini korudu. HDP ve CHP düzinelerce kanun teklifi vermişti, ancak hepsi AKP’li vekiller tarafından geri çevrilmişti
Son rakamlar daha da ürkütücü cinsel suçlarla ilgili sadece yargıya intikal etmiş dosya sayısı 3.000 tahminler bu rakamın çok daha fazla olduğu pek çok vakada ailenin çocuğun verdiği sinyalleri anlamaması yahut böyle bir utancın öznesi olmamak için mahkemelere gitmediği yönünde ki yargının cezasızlık uygulaması da adaletin yerini bulacağı inancını ortadan kaldırdığı için de birçok vaka yargıya intikal etmiş değil. Konuya çocuklara cinsel istismar ile girdik ama ülkenin çocuklar için bir cehennem haline gelmesi sadece istismar vakalarından ibaret değil.
Çocuk Korunmuyor: Mevzuat Eksik Yeterli Bütçe Yok
Narinin zamansız ölümü, onu aramızdan koparan kirli eller AKP Türkiye’sinde bir şeylerin bilerek ve isteyerek İktidarın an sütunu olan din kılıklı gericiliğin ve vahşi erkekliğin kadınlar gibi çocuklara da zulmedebilmesine olanak verebilmesi için zayıflatıldığını gösteriyor. Ne yasalar ne de taraf olunan uluslararası sözleşmeler bilerek uygulanmıyor çünkü dinci denen zulüm örgütlenmesi ellerinin kollarının bağlanmasını, işledikleri insanlık suçlarının hesabının sorulmasını istemiyor. Bu bakımdan Türkiye’de erkek olmak hele de İslamcı bir erkek olmak sizin engelsizce her tür tasallutta bulunabilme güvencesine sahip olmak demek.
Çocuklara yönelik ihmal ve şiddet riskini fark etmekle görevlendirilmiş tek kurum olan sosyal hizmet merkezlerinden ülke genelinde yalnızca 187 tane bulunuyor. 11 trilyon TL’lik merkezi bütçeden çocukların korunması ve geliştirilmesine ayrılan pay sadece 26.6 milyar lira. Bu miktar, Diyanet bütçesinin üçte birinden az.
Evrensel Gazetesinde yer alan araştırmalar tel tel dökülüşümüzü resmediyor. Nüfusunun yaklaşık 22 milyonu çocuk olan Türkiye, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne de üye. Bu sözleşmenin devlete verdiği sorumluluk ise çocukları yalnızca suça sürüklenmekten, istismar ve ihmale uğramaktan korumak değil. Sözleşme, çocukların “Bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal, toplumsal gelişmesini sağlayacak yeterli bir hayat seviyesine sahip olmaları”, “En iyi tıbbi hizmetlerden yararlanabiliyor olmaları”, “Kaliteli eğitime ve eşit fırsatlara erişebiliyor olmaları”, “Her türlü kötü muamele ve istismara karşı korunabilmeleri”, “Aile çevresinden yoksun kaldığında devletten koruma görebilmeleri”, “Mağdur olmuşsa bedensel ve zihinsel sağlıklarına yeniden kavuşabilmeleri”, “Suça sürüklendiyse adil bir şekilde yargılanmaları” gibi sorumlulukları taraf devletlere yüklüyor. Ancak Türkiye’deki çocuk koruma sistemi çocukların iyi halinin korunması ve inşa edilmesi, istismar ve ihmalin gerçekleşmeden önlenmesi gibi noktalarda özellikle AKP eli ile genişletilmiş büyük boşluklar mevcut. Ve en önemlisi yasa ve yönetmelikler uygulanmıyor. Dahası Türkiye’deki devlete ait çocuk yurtları da her tür istismarın olduğu mekânlar bu mekânlardaki görevlilerin yöneticilerin çocuklara kötü muamele ettiği, istismar ettiği ya da istismarlarını görmezden geldiği salt AKP dönemine ait bir sorun değil AKP döneminde bu sadece daha da kötüleşmiş oldu.
Türkiye’de çocuk koruma sistemi açısından önemli kanunlardan biri 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu. Bu kanunun amacı, “Korunmaya, bakıma veya yardıma ihtiyacı olan aile, çocuk, engelli, yaşlı ve diğer kişilere götürülen sosyal hizmetlere ve bu hizmetleri yürütmek üzere kurulan teşkilatın kuruluş, görev, yetki ve sorumlulukları ile faaliyet ve gelirlerine ait esas ve usulleri düzenlemek.” Kanun Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna korunmaya ihtiyacı olan çocukların tespiti görevini yüklüyor. Bu sorumluluk aynı zamanda mali mülki amirlikler, sağlık kuruluşları, muhtarlıklar, kolluk kuvvetleri ve belediye zabıta memurlarına da yükleniyor.
2005’te yürürlüğe giren Çocuk Koruma Kanunu ise korunmaya ihtiyaç duyan ya da suça sürüklenen çocukların korunmasına ilişkin esasları düzenliyor. Bu kanunun bir diğer amacı da 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’u değiştirmekti. Bu kanun çocukların suça itilmesini engellemek, ona ona özgü bir yargı süreci sunmayan kanun nedeni ile çocukların hapishanelere tıkılmasını, orada istismara uğramasını, çocukları uyuşturucu, soygun-hırsızlık gibi organize işler yapa mafyalaşmış Hapishane kastının onları kendi kötü ve kirli işlerinde kullanmalarına imkân sağlıyordu. Ama bu kanun ne yazık ki düzelmediği gibi çocukları öğüten hapishane düzenine teslim etmeye de devam etti.
Çocuğu Koruması Gereken Yönetmelikler Çocuğu Korumuyor
Çocuk Koruma Kanunu’nun uygulanması için 2006’da düzenlenen iki yönetmelik ise çocukların korunmasına ilişkin zayıflıklar barındırıyordu. Örneğin Çocuk Koruma Kanunu’na Göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbirlerin Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’in 14. maddesinde ihmal ve istismara uğrayan ve psiko-sosyal sorunlar yaşayan çocukların rehabilite edilmeden korunma ihtiyacı olan diğer çocuklarla aynı ortamda bakılması engelleniyor. Bu demek oluyor ki çocuklar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kurduğu rehabilitasyon merkezlerine erişemezse bakım altına alınamıyor. Bunlar gibi çocukların korunması ve çocukların istismar ve ihmallerinin önlenmesine dair düzenlemelerin eksik kaldığı bir biçimde Türkiye’deki çocuk koruma sistemi yürütülüyor.
Çocuğa Para Yok Diyanete Var
Bulunduğu alanlarda risk haritası çıkartarak ihtiyaca göre destek sunması beklenen ve çocuklara yönelik ihmal ve şiddet riskini fark etmekle görevlendirilmiş tek kurum olan Sosyal Hizmet Merkezleri dahi ülke genelinde yalnızca 187 tane. Eğitim hakkının sınırlılığı ve sağlık hizmetlerinin erişim ve nitelik sorunu ve buralarda görev alan bürokratların çocukların korunmasına yönelik doğrudan yasal yükümlülüğünün bulunmaması da Türkiye’deki çocuk koruma sistemi açısından büyük bir açık oluşturmakta. Var olan yasal düzenlemelerin de uygulanmasındaki sorunlar ve denetim sorunları da çocukların korunması açısından büyük zafiyet oluşturuyor.
Bu zafiyetler her yıl çocuk cinayetleri, istismar ve ihmaller biçiminde geri dönerken merkezi yönetim giderleri için öngörülen 11 trilyon 89 milyar liradan çocukların korunması ve geliştirilmesine dair ayrılan bütçe ise 26.6 milyar lira. Bu bütçe Diyanete ayrılan bütçenin üçte birinden az.
Kızsan Yaşlı Kocaya Gelin İşçiysen Haydi Çalışmaya
Çocuk yoksulluğu tüm kapitalist ya da kapitalist yoldan kalkınma çabasındaki ülkelerin kanayan yarası. Türkiye’deki baskıcı dinci popülist hükümetin neoliberal denen vahşi sömürü sisteminin çarklarının çocukları öğüttüğü verilerle ortaya çıkıyor.
Eğitim ve sağlıktaki sayısal veriler çocuklar arasındaki eşitsizlikleri gün yüzüne çıkarırken derinleşen yoksulluk çocukların eğitim ve sağlık hakkını elinden alıyor.
Eğitimde özelleştirme AKP iktidarının adım adım işlettiği politikalarından biri oldu. Yıllar içinde özel eğitim kurumları teşvik edildi; tarikatların, cemaatlerin, yönettikleri kurslarla eğitimde siyasal ve ekonomik bir güç haline gelmeleri sağlandı. 2012’de Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın “Altını çiziyorum; modern, dindar bir gençlikten bahsediyorum. Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum” sözleri üzerine bir eğitim inşa edildi.
Neredeyse bir milat sayılan 4+4+4 eğitim sistemi ise kız çocuklarını erken yaşta evliliğe itti, erkek çocukları işçiliğe sürükledi.
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) verilerine göre 2022-23 eğitim-öğretim yılında zorunlu eğitim çağındaki 442 bin 643 çocuk eğitimin dışındaydı. Bu çocukların yüzde 49.9’u oğlan, yüzde 50.1’i kız çocuğu. Bu, 221 binden fazla kız çocuğunun eğitim dışında olduğunu gösteriyor. Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) “2023 evlenme ve boşanma istatistikleri “ne göreyse 16-17 yaş aralığında 10 bin 471 kız çocuğu ile 706 oğlan çocuğu evlendirildi.
Örgün öğretimden kopan çocukların büyük bir kısmının işçi olduğu düşünülüyor. Eğitimi adım adım özelleştiren iktidar, çocukları da sermayeye ucuz iş gücü olarak sunuyor. Bunun yasal kılıfı da Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) mesleki eğitim merkezleri (MESEM) projesi oldu. MESEM’li çocuk sayısı 425 bin 821.
Çocuklar İstismarcı Tarikatlara Emanet
MEB, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan protokolle hayata geçirilen ÇEDES projesi, 2023’teki ek protokolle ilkokullar da dâhil tüm öğrencileri kapsayacak şekilde genişletildi. Bu proje kapsamında, pedagojik formasyonu olmayan kişiler öğrencilere dini konularda eğitim veriyor. Öğrenciler, ders saatleri dışında ve çoğunlukla velilerin izin dilekçeleri olmadan, dersten alınarak çeşitli etkinliklere götürülüyor.
Eğitim Politikası Uzmanı Prof. Dr. Esergül Balcı, 2018’de hazırladığı raporda, *Türkiye’de bir milyon çocuk tarikatların elinde eğitim gördüğü saptanmıştı. O veriler AKP Türkiye’sinin bir ağ gibi saran tarikat cemaat eksenli toplum tasavvurunun ve bunun İktidarının temeli olan bu örgütlerin gücünü gözler önüne seriyordu. Buna göre:
- 2.6 milyon vatandaşın bir tarikatla organik bağı bulunuyor. Tarikat üyesi olan ya da faaliyetlerine sürekli katılan kişi sayısı ise 1.1 milyon. Sempatizan/destekçi/üye olmasa da toplantılarına en az bir kez katılmış ve yeniden katılabileceğini ifade eden kişi sayısı 1.5 milyon.
- Tarikat üyesi olduğunu ifade edenlerin yüzde 9’u ılımlı İslam tabirini reddediyor. Bunlar, İslam’ın özünün cihat olduğuna inanıyor. 234 bin tarikat üyesi potansiyel şiddet eğilimli ve teröre yatkın kişiler.
- Türkiye’de belli başlı 30 tarikat silsilesi ve bunların 400 kolu var. Sadece İstanbul’da 445 tekke faaliyetlerini açıktan sürdürüyor. Türkiye genelinde 800’ün üzerinde faal medrese bulunuyor.
- MEB verilerine göre, Türkiye’deki özel öğretim kurumu sayısı 2018’de 10 bin 53’tü ve bu kurumların 3’te 1’i mutlaka bir tarikata bağlıydı. Raporda tarikat ve cemaatlerle bağı olan okullarda öğrenim gören öğrenci sayısınınsa 210 binin üzerinde olduğu yer alıyordu. En fazla istismar haberi de bunlardan geliyordu