Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 2023-2024 eğitim-öğretim istatistikleri, okul öncesi eğitimin çöküşünü gözler önüne sererken, bu tabloyu daha da kötüleştirecek bir talimatla gündeme oturdu. MEB, belediyelerin kreş açmasını engellemeye ve mevcut olanları kapatmaya yönelik İçişleri Bakanlığı’na bir yazı göndererek, “Eğitim milli eğitimin işidir. Yenisini açtırmayın, eskisini kapatın” talimatını verdi. Bu yaklaşım, eğitim politikalarında yıllardır süregelen çelişkiler ve başarısızlıkların zirvesi niteliğinde.
Eğitimde Kamusal Çöküş ve Sosyal Adalet Krizi
Türkiye’de okul öncesi eğitimin zorunlu olmaması ve kamu kurumlarının bu hizmeti paralı sunması, eğitimde fırsat eşitliğini baltalayan başlıca faktörlerden biri. MEB istatistikleri, kamusal okul öncesi eğitimin hem kurum sayısında hem de öğrenci sayısında ciddi bir düşüş yaşadığını gösteriyor:
- 3-5 yaş okullulaşma oranı yalnızca %54.79, ki bu oran OECD ortalamasının yarısı bile değil.
- 2024 yılında kamuya ait 399 anaokulu kapatıldı ve bu durum, 3-5 yaş çağ nüfusundaki kamusal eğitime erişimi %4.80 oranında azalttı.
Bu tablo, kamusal eğitime yönelik yatırımların yetersizliğini ve eğitimdeki piyasalaşmanın derinleştiğini kanıtlıyor. Özel okul öncesi eğitim kurumlarının oranı %46’ya çıkarken, bu kurumların yüksek ücretleri nedeniyle erişim sınırlı kalıyor. MEB’in belediye kreşlerini hedef alması, kamusal alternatifleri daha da kısıtlayarak özel sektörü güçlendirecek bir adım olarak yorumlanabilir.
Eğitim Değil, Siyaset
MEB’in belediye kreşlerine karşı bu tutumu, eğitimin ideolojik ve siyasi bir araç olarak kullanıldığını gösteriyor. Belediyeler tarafından açılan sınırlı sayıdaki kreşler, özellikle emekçi aileler ve kadınlar için kritik öneme sahipken, bu girişimleri engellemek yalnızca toplumsal eşitsizlikleri artıracaktır. MEB’in bu talimatı, “Ben yapmıyorum, başkasına da yaptırmam” anlayışından öteye geçmiyor.
Üstelik MEB’in tarikatlar ve patron örgütleriyle yaptığı iş birliği, belediye kreşlerinin kapatılmasına yönelik taleplerin eğitsel değil, tamamen siyasi olduğunu kanıtlıyor. Tarikatların eğitim alanındaki etkisini artıran protokoller yürürlükte kalırken, belediye kreşlerini kapatma girişimleri, kadınların ve çocukların temel haklarına darbe vuruyor.
Toplumsal Maliyet: Kadınlar ve Çocuklar
Belediye kreşleri, özellikle düşük gelirli aileler için hem çocukların eğitime erişimi hem de kadınların iş gücüne katılımı açısından büyük önem taşıyor. Örneğin, Kartal’da yaşayan Dicle Tozluyurt’un yaşadığı sıkıntılar, bu politikanın doğrudan etkilerini ortaya koyuyor. Kamusal kreşlerin hem kapasite hem de maliyet açısından erişilebilir olmaması, anneleri çaresiz bırakırken, belediye kreşleri bile talebi karşılayamıyor.
MEB’in talimatı hayata geçtiğinde, en büyük darbe yine emekçi ailelere vurulacak. Bu durum yalnızca eğitime erişimi değil, kadınların ekonomik ve sosyal hayata katılımını da olumsuz etkileyecek. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak bir yana, mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştiren bir tablo ile karşı karşıyayız.
Eğitim Politikalarında Toplumsal Sorumluluk
Okul öncesi eğitimin kamusal bir hak olduğu gerçeği, siyasi çıkarların önüne geçmelidir. Eğitimde kamu-özel dengesinin bu denli bozulduğu bir ortamda, belediyelerin girişimlerinin engellenmesi yerine desteklenmesi gerekir.
MEB’in politikası, yalnızca toplumsal adalet ilkesini zedelemekle kalmıyor, aynı zamanda gelecek nesillerin eğitim hakkını da gasp ediyor. Eğitim, bir ideoloji veya ekonomik araç değil, her çocuğun eşit şekilde erişmesi gereken evrensel bir hak olmalıdır.
Bu talimatın iptali ve belediye kreşlerinin yaygınlaştırılması, hem çocuklar hem de aileler için daha eşitlikçi bir toplumun inşası adına kritik bir adım olacaktır. Eğitimde kamusal çözümler, siyasi rekabetin aracı olmaktan çıkmalı ve herkes için erişilebilir hale gelmelidir.