DİSK, KESK, TTB, TMMOB, HDP ve pek çok sivil toplum örgütünün katılımıyla 10 Ekim 2015’te Barış Mitingi düzenlenmesi planlanıyordu. Ankara Garı kavşağında toplanan kitleye yönelik IŞİD’li iki bombacı, intihar saldırısı düzenledi. Saldırı sonucu 103 kişi yaşamını yitirdi, 500’ün üzerinde kişi yaralandı.
Katliamdan 9 ay sonra tamamlanabilen iddianamenin kabul edilmesiyle birlikte yargılama süreci başladı. Kamu görevlilerinin yargılanmadığı davada 35 sanık hakkında 101 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası istendi. Sanıkların büyük kısmı yakalanamadığı için duruşmada 15’i tutuklu, 4’ü tutuksuz 19 kişi hazır bulundu. Yılları bulan yargılamalar sonucunda 16 kişi hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları verildi.
Cumhuriyet tarihindeki en ölümcül katliam olan 10 Ekim Gar saldırısında yaşamını yitiren iki çocuktan birisi de Dicle Deli’ydi. Baba Faik Deli, kızı Dicle ile birlikte barış talebini dile getirmek için Ankara’ya gitmişti. Ancak 10 Ekim’de saatler 10:04’ü gösterdiğinde 2 canlı bombanın eylemi ile meydan adeta kana büründü.
Katliamının üzerinden 9 yıl geçti fakat yargılamalarda ailelerin hiçbir talebi karşılık bulmadı. Hatta ailelerin itirazları mahkeme tarafından suç olarak görülüp cezalar dahi verildi.
Yapılan katliamı ‘insanlığa karşı suç’ olarak yorumlayan aileler, sanıkların bu temelde yargılanmasını istedi. Ancak bu talep de kabul edilmedi.
“Devlet, Dosyaları Sürekli Bizden Kaçırdı”
Katliamın ardından geçen dokuz yılı baba Faik Deli ile konuştuk. “Dokuz senede gelebildiğimiz nokta, elde var sıfır” diyen baba Faik Deli, asıl sorumluların dönemin hükümet yöneticileri olduğunu vurguladı. Faik Deli, dava dosyasının zaman aşımına uğratılabileceğini söyleyerek şunları söyledi: “Cumhuriyet tarihinin en kanlı eylemi olarak tarihe geçen bir eylemde, ülkenin başkentinde yaşanan bir katliamda maalesef ki bu devleti idare eden siyasi erk, bugüne kadar kendisiyle ilgili herhangi bir adım atmadı. Bununla birlikte dosyaları sürekli bizden kaçırdı. Bugüne kadar mahkemeye intikal eden evrakların %99’unu hukuk komisyonumuz ve ailelerin girişimiyle getirilebildik. Bizler, başından beri hep devlette kusuru olan makamların mahkemeye gelip kendilerini anlatmalarını talep ettik ama maalesef ne İçişleri ne Adalet ne Sağlık Bakanlığı’ndan bir yanıt alamadık. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün de buna ilişkin hiçbir adımı olmadı. Dokuz senenin içerisinde yapılan bütün duruşmalarda, özellikle kamuda sorumluluğu olanların gelip, bildiklerini mahkemede paylaşmalarını istedik fakat hiçbir şekilde sorumluluğu olan kimseyi mahkemenin karşısına çıkaramadık. Dolayısıyla 9 sene süren bir mahkemede mutlaka devletin bazı kurumlarının birebir gelip bildiklerini mahkemeye anlatmaları gerekiyordu. En son olarak Ahmet Davutoğlu, yani dönemin başbakanı, katliamı kastederek ‘Biz bildiklerimizi ve gördüklerimizi anlatırsak bazılarının insan içine çıkacak yüzü kalmaz’ demişti. Burada yapılması gereken savcıların, dönemin başbakanını ifadeye çağırıp ‘gelin bildiklerinizi, gördüklerinizi paylaşın’ demesi gerekirdi.
Bunlarla birlikte mahkeme günleri yapılacak basın açıklamaları nedeniyle sürekli ailelere polis müdahale etti. Bütün kamuoyunun bildiği üzere bu davada bir kişinin, ‘insanlığa karşı suç’ kapsamında yargılanması devam ediyordu fakat son duruşmada o katili de ‘insanlığa karşı suç değildir’ hükmü ile ayrı tuttular. Kanaatimiz odur ki zaman içerisinde biraz daha kamuoyunun gündeminden düşürmek, unutturmak isteniyor. Bu ülkedeki katliamların zaman aşımına uğratıldığı gibi 10 Ekim Gar Katliamı da maalesef ki zaman aşımına uğratılmak isteniyor. Fakat bu ülkede yaşayan demokrasi güçlerinin, vicdan sahibi insanların, bu davayı asla gündemden düşürmeyeceğini düşünüyorum. Aileler olarak biz bu davanın peşini bırakmayacağız.”
“Çağrımız Bütün Kurumlara!”
Faik Deli, 10 Ekim Gar Katliamı ’nın 9. yıl dönümünde Ankara’da yapılacak anma töreni için katılım çağrısı da yaptı. Faik Deli, katliamın belleklerden silinmemesi için kamuoyu desteğine ihtiyaç duyduklarını vurgulayarak şöyle devam etti: “Mahkeme heyeti, kendi açısından bu davayı bitirdi. Bundan sonraki mahkeme süreçleri bizim kanaatimize göre usülen yapılacak olan duruşmalar olacak. Fakat bu ülkenin vicdan sahibi insanlarının bu meseleyi gündemden düşürmeyeceği yönünde bizlerin beklentileri var. Katliamın yaşandığı yerde her ayın 10’unda anma yapılıyor, bir de yıllık anmalar söz konusu. Özellikle çağrımız, Ankara’daki demokrasi güçlerinin, o alanı 9. yılında tıka basa doldurmaları gerekiyor. Aynı zamanda 10 Ekim’de İstanbul Kadıköy’de saat 19:00’da her sene olduğu gibi yine anma yapılacak. Bu davanın gündemden düşmemesi için ancak kamuoyunun sahiplenmesi ile bu katliam bellekte kalır. Çağrımız bütün kurumlaradır. 10 Ekim, bu ülkenin yaşanmış en büyük kara günlerinden bir tanesidir. Kamuoyunun bunu sahipleneceğini umuyoruz. Zaman zaman Ankara ve diğer anmalarda çeşitli saldırılar oldu ama bu sene bir saldırının olabileceğinin beklentisi içerisinde değiliz. Yoldaşlarını, eşlerini, çocuklarını kaybeden insanların, o alana gidip hatıralarını yaşatmak için anma yapması kimseye zarar getirmez. Katılımın en üst seviyede olmasını bekliyoruz, çağrımızı da bu yönde yapıyoruz.”
“Siyasi Erk Olarak Hayatını Kaybeden İnsanlara, Tecelli Etmeyen Adalete Ne Söylediniz?”
Faik Deli, katliam dosyasının henüz tam anlamıyla aydınlatılamaması konusunda ana muhalefete de eleştiri yöneltti.
Deli, “Hatırlarsanız katliamın yaşandığı dönemde ülkede 3 günlük yas ilan edilmişti. Şimdi buradan sayın cumhurbaşkanına ve o cenahta olan siyasi partilerin yetkililerini samimiyete ve vicdana çağırıyoruz. Olması gereken 3 günlük yası ilan ettiniz fakat ondan sonraki süreçte siz devleti idare eden siyasi erk olarak, hayatını kaybeden bu insanlara, kaçırılan dosyalara, tecelli etmeyen adalete ne söylediniz? Müdahil olabildiniz mi? Ülkenin 3 gün yas ilan etmesinden sonra bugün gerek AKP, gerekse MHP’nin bu konuya ilişkin herhangi bir girişimleri olmamış. Eğer o ilan ettikleri 3 günlük yasla ilgili ufak bir samimiyetleri varsa bu sene yapılacak anmalara gelsinler. Ama biz kararlıyız. Bizler bu ülkeye hem barışı hem kardeşliği hem de demokrasiyi getirinceye kadar mücadelemiz devam edecek. Bu konuda asla taviz vermeyeceğiz. Bizler yakınlarımızı kaybettik, bedel ödedik. Bundan sonra da bedeller ödenmesi gerekiyorsa o bedelleri de karşılayacağız” diye konuştu.
“Onların Şehadeti Barışa Vesile Olsun”
Faik Deli, kızı Dicle’nin kaybından sonra ailenin yaşadıklarına da dikkat çekti. “Kızımın boşluğu hiçbir şekilde doldurulamaz” diyen baba Faik Deli şunları kaydetti: “Dicle yaşıyor olsaydı bugün 27 yaşında bir genç kız olacaktı. Katliamın yaşandığı yerde hayatını kaybeden iki çocuktan biriydi Dicle. Dicle, daha 17 yaşındaydı, ondan daha küçük bir de Mehmet Veysel Atılgan vardı. Dicle’ye olan özlemimiz asla bitmeyecek, acısı da bitmiyor. İster istemez biz canımızdan bir parçayı kaybetmişiz, daha büyük bir acı olamaz. Bizler, katliamdan önceki ruh haline hiç dönemedik. Özlüyoruz… Dicle gerçekten çok yürekli bir çocuktu. Çok arkadaş canlısı ve hayatı son derece seven birisiydi. Güzel sesiyle türküler söylerdi ve daha 17 yaşında olmasına rağmen bu ülkenin sorunlarına kafa yoracak kadar da gelişkin bir çocuktu. Ankara’ya Dicle ile beraber gitmiştik. Alanda Dicle ile beraberdim. Dicle’nin cenazesi henüz yerdeyken o zaman basından birileri bazı sorular sormuştu ve biz de aile olarak Dicle’nin ‘Barışa kurban olduğunu’ söylemiştik. Baba olarak o zaman ağzımdan dökülen bir cümleydi bu. Umut ederim ki bu ülkenin barışına, adaletine, geleceği için onların şehadeti vesile olsun. Dicle’yi tekrar özlemle, rahmetle yâd ediyorum. Fakat çok özlüyoruz çok.”(PİRHA)