2018’de Cumartesi Anneleri’nin 700. hafta eylemi sırasında polis müdahalesiyle kolu kırılan ve kalıcı hasar gören Aydın Aydoğan, sorumluların yargılanması için mücadelesine devam ediyor. Süleyman Soylu hakkında soruşturma izni talep eden Aydoğan, başvurularının reddedilmesi üzerine hukuk arayışını sürdürüyor.
İnsan hakları savunucusu Aydın Aydoğan’ın, Cumartesi Anneleri’nin 700. hafta eylemi sırasında polis müdahalesi sonucu yaşadığı hak ihlallerine karşı verdiği hukuk mücadelesi, Türkiye’deki adalet sisteminin işleyişine dair önemli bir tablo sunuyor. Olayın merkezinde, polis şiddeti sonucu Aydoğan’ın kolunun kırılması ve vücudunda kalıcı hasar oluşması yer alırken, Aydoğan’ın yaşadığı mağduriyetin ardından sorumluların yargılanması için gösterdiği çaba, insan hakları ve adalet arayışının ne kadar zorlu bir süreç olabileceğini gözler önüne seriyor.
Aydoğan, önce Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvuruda “ihlal” kararı almış, bu da Türkiye’nin en yüksek yargı mercilerinden birinin insan hakları ihlalini kabul ettiğini gösteriyor. Ancak, bu kararın ardından başlattığı hukuki girişimlerde karşılaştığı direnç, üst düzey kamu görevlileri hakkında hesap verebilirlik mekanizmasının işlemesi noktasında ciddi engeller olduğunu işaret ediyor. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Parlamenter Bürosu’nun, bakanlar hakkında ancak Meclis’in salt çoğunluğu ile soruşturma açılabileceğini belirtmesi, Aydoğan’ın taleplerinin yasal süreçte nasıl karşılandığını anlamamıza yardımcı oluyor.
Aydoğan’ın, Süleyman Soylu hakkında soruşturma izni verilmesi yönündeki taleplerinin sürekli reddedilmesi, Türkiye’deki hukuki süreçlerde bazı davaların ne denli karmaşık ve siyasi bir nitelik taşıyabileceğini gösteriyor. Özellikle TİHEK’in başvuruyu reddetmesi, insan hakları konusunda yetkili olan kurumların dahi bu tür başvurular karşısında sınırlı etkilerinin olabileceğini ortaya koyuyor. TİHEK’in kararı sonrasında, Aydoğan’ın bu ret kararına karşı Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz etmesi, yargı yoluyla adalet arayışının ısrarla sürdürüldüğünü gösteriyor.
Aydın Aydoğan’ın mücadelesi, hem bireysel hem de toplumsal açıdan hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı bir adalet arayışını temsil ediyor. Özellikle kamu gücüyle işlenen hak ihlallerine karşı sorumluların yargılanması talebi, hukuk devleti ilkesinin uygulanabilirliği açısından kritik bir sınav niteliği taşıyor. Aydoğan’ın engelli hale gelmesine yol açan bu olayda, hukukun temel ilkelerinin ne ölçüde işletildiği ve mağduriyetin giderilmesi için hangi adımların atılacağı, Türkiye’de insan hakları savunuculuğunun geleceği açısından da belirleyici olabilir.