11 Kasım Milli Ağaçlandırma Günü. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, her zamanki gibi büyük bir iddiayla sesleniyor halka: “Türkiye, ağaçlandırmada Avrupa birincisi, dünya dördüncüsü!”
Bunu duyan bir yabancı, Türkiye’yi yeşilin içinde kaybolmuş bir cennet sanabilir. Fidan dikim kampanyaları, süslü sloganlar, sosyal medyada gururla paylaşılan videolar…
Her şey tam bir PR çalışması gibi tıkır tıkır işliyor.
Ama gelin işin arka planına bakalım.
Türkiye gerçekten bir “ağaçlandırma şampiyonu” olabilir mi?
Yoksa bu, koca bir yalanın ince ince işlenmiş cilasından başka bir şey değil mi?
Erdoğan konuşurken, Kazdağları’nın kalbinde Mehmet Cengiz’in kepçeleri dur durak bilmeden yüzlerce yıllık ağaçları kökünden söküyordu. Halilağa, Hacıbekirler ve Muratlar köyleri bakır uğruna haritadan silinmek üzereydi.
Gelin, bu çelişkileri daha yakından inceleyelim.
“Geleceğe Nefes” Adıyla Yaratılan Çoraklık
Her yıl olduğu gibi bu yıl da Türkiye’nin dört bir yanında fidan dikme etkinlikleri düzenlendi. Erdoğan, “Geleceğe Nefes” sloganıyla yapılan bu kampanyayı insanlık için umut dolu bir adım olarak sundu. Fidanların insanlık adına dikildiğini, Gazze’deki katliamlardan, dünyanın dört bir yanındaki zulümlerden etkilenenlerin anısını yaşatacağını söyledi.
Ama soralım:
Bir yanda birkaç milyon fidan dikilirken, diğer yanda Kazdağları’ndan Artvin’e, Akdeniz’den Ege’ye kadar yüzbinlerce yetişkin ağacın kesilmesi bir tezat değil mi?
Doğanın kendi elleriyle büyüttüğü ormanları yok edip yerine insan eliyle dikilen fidanları koymak, hangi ekosistemi kurtarabilir?
Gerçek şu ki, “Geleceğe Nefes” sloganı bir sis perdesinden ibaret. Çünkü esas amaç, doğayı korumak değil, yok edilen ekosistemlerin üzerini cilalamak.
Kazdağları’nda Sessiz Bir Felaket: Cengiz Holding’in Madeni
Halilağa bölgesine dönelim. Kazdağları’nın en zengin biyolojik çeşitliliğe sahip alanlarından biri. Burada, Cengiz Holding’in maden projesi, sadece ağaçları kesmekle kalmıyor, insan dahil orada kendine yaşam alanı bulmuş tüm canlıların yaşamını da kökünden değiştiriyor.
Halilağa, Hacıbekirler ve Muratlar köyleri, maden sahası içinde kalıyor. Maden, binlerce ağacı yok etmekle kalmayacak, aynı zamanda bu köylerin tarihini de ortadan kaldıracak.
Zaten şirketin hedefi belli:
Köyler tamamen boşaltılacak, insanlar yerlerinden edilecek, bölge dev bir madencilik sahasına dönüşecek.
Danıştay’da bekleyen “ÇED olumlu” raporuna yapılan itirazlar halkı oyalarken, şirket faaliyetlerine çoktan başlamış durumda.
Köy sakinleri her gün bir diğer doğa talanına uyanıyor. Bir sabah su kaynaklarının kuruduğunu, başka bir sabah ormanlarının yıkıldığını görüyor.
Cengiz Holding: Betonun ve Rantın Sembolü
Cengiz Holding’in adı artık Türkiye’de rantın ve doğa talanının simgesi haline gelmiş durumda. Şirket, hükümetle kurduğu yakın ilişkilerle her büyük projede yer almayı başarıyor. Kamuoyunda “AKP’nin kasası” olarak anılması boşuna değil.
Cengiz’in el attığı projelerde halkın isyanı kadar, doğanın da çığlığı duyuluyor.
Bazı örnekler:
- Cerattepe: Türkiye’nin en büyük doğa direnişlerinden biri burada yaşandı. Ancak halkın tüm çabasına rağmen Cengiz Holding, Artvin’in dağlarını talan etmeyi sürdürdü. Bugün bölgedeki su kaynakları büyük ölçüde zarar görmüş durumda.
- Hasankeyf: Binlerce yıllık tarihe sahip bu kadim şehir, Ilısu Barajı projesiyle sular altında bırakıldı. Cengiz Holding’in de katkısıyla bölge tarihinden ve doğasından tamamen koparıldı.
- Doğu Karadeniz’in HES Projeleri: Karadeniz’in masmavi derelerini kurutan hidroelektrik santrallerin çoğunun arkasında yine aynı isim var. Köyler susuz kaldı, tarım bitme noktasına geldi.
Şimdi sırada Kazdağları var. Türkiye’nin en önemli doğal zenginliklerinden biri, aynı kaderi paylaşmaya hazırlanıyor.
Milli Projeler mi, Rant Projeleri mi?
Erdoğan, doğayı yok eden bu tür projeleri “milli dava” olarak tanıtmayı seviyor.
Ancak bu davadan kim kazançlı çıkıyor?
Halk mı, yoksa beton lobileri mi?
Bugün Cengiz Holding gibi şirketlerin Türkiye ekonomisine katkı sağladığını savunanlar var. Ama şunu unutmamalıyız: Ekonomi büyürken, insanlar yoksullaşıyor. Beton yükselirken, ağaçlar kesiliyor. Projeler hayata geçerken, köyler haritadan siliniyor.
Bir yandan birkaç milyon fidan dikiliyor diye övünürken, diğer yanda yüzbinlerce ağacı kesmek…
Bu, çelişkiden çok, bir politik tercih. Erdoğan’ın kurduğu bu düzen, doğayı sermayeye kurban etmek üzerine inşa edilmiş.
Neden Direnmeliyiz?
Kazdağları’nda köylüler direniyor.
Kazdağları’nda Bayramiçliler ağaçları korumak için nöbete başlıyor. Cerattepe’de halk hala nöbette. Doğu Karadeniz’de vadisini savunan köylüler, her HES projesine karşı koyuyor. Çünkü bu mücadele, sadece bir doğa mücadelesi değil. Aynı zamanda yaşam hakkını savunmanın mücadelesi.
Doğayı savunanlara “terörist” diyenler, insanları yok eden projeleri alkışlıyor. Buna rağmen bizim bu düzene boyun eğme lüksümüz yok.
Fidan değil, kök salmış ormanları savunmamız gerekiyor.
Nefessiz Kalmayalım
Her gün biraz daha ormansızlaşıyor, biraz daha betonlaşıyoruz. Şehirlerimiz nefessiz kalıyor. Ama inancımdan hiç bir şey kaybetmiş değilim. Bugün Kazdağları’nı, yarın başka bir bölgeyi, her zaman yaşamı savunmak için bir arada olacağız.
Çünkü biliyoruz: Nefes, yalnızca ağaçların gölgesinde alınır.