Ortadoğu’daki Kürt grupların umutları ve stratejileri, ABD’nin desteği ve bölgesel yeni bir düzen arayışıyla doğrudan bağlantılı. Özellikle Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve Rojava’daki özerk yönetimler, Amerikan askeri varlığının sağladığı güvenlik desteğiyle varlıklarını sürdürüyor.
ABD, Kürtlerin Suriye’nin kuzeyinde özerk bir statü elde etme beklentilerini tam anlamıyla karşılamasa da, özellikle terörle mücadele amacıyla sağladığı askeri destek, bu gruplar için güvence niteliği taşıyor.
Ancak 2025’te ABD’nin Irak’tan askerlerini çekmesi öngörülüyor. Bu gelişme, ABD’nin Suriye’deki askeri varlığı açısından belirsizlik yaratıyor. ABD, geçmişte Irak’taki Kürdistan bölgesini Saddam rejimine karşı koruyarak burada yarı bağımsız bir yapının oluşmasına katkıda bulunmuştu.
Bu model, Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın doğusunda yaşayan Kürtlerin de zihninde benzer bir himaye ihtimalini canlı tutuyor. Bu durum, ABD’nin Orta Doğu’daki çıkarları ve stratejik öncelikleriyle doğrudan ilgili.
Bölgedeki istikrar, terör tehditlerinin önlenmesi ve İran’ın etkisinin sınırlandırılması gibi hedefler, Washington’ın Suriye’de SDG gibi müttefiklerine olan desteğini sürdüreceği beklentisini güçlendiriyor. Bununla birlikte, ABD’nin desteğinin hangi düzeyde devam edeceği Kürtlerin ve ABD’nin çıkarlarının örtüşmesine bağlı.
ABD’nin Destek Stratejisi ve Olası Senaryolar
ABD’nin, Suriye’deki askeri varlığını sürdürüp sürdürmeyeceği, özellikle IŞİD tehdidinin yeniden canlanma riskiyle bağlantılı.
Washington, IŞİD’in yeniden toparlanmasını önlemek için SDG gibi bölgesel müttefikleri desteklemeye devam etse de, bu desteğin zaman içinde azalması ihtimali de göz ardı edilmiyor. SDG için Amerikan desteği, yalnızca askeri değil, aynı zamanda diplomatik bir güvence sağlıyor. Kürtlerin kendi özerklikleri doğrultusunda sürdürdükleri mücadele, ABD’nin bölgesel politikasına bağlı olarak ya güçlenecek ya da zayıflayacak.
Öte yandan, ABD’nin Irak’tan çekilmesinin ardından Suriye’nin kuzeydoğusunda Kürtlere yönelik benzer bir koruma sağlaması fikri birçok engelle karşılaşıyor. Irak’ta oluşturulan yapı, ABD için nispeten güvenli bir strateji olmuştu; ancak Suriye’nin daha karmaşık etnik ve politik yapısı, bu modelin Fırat’ın doğusuna uygulanmasını zorlaştırıyor. Özellikle Türkiye’nin Suriye’deki Kürt özerkliğini kendi sınır güvenliği açısından bir tehdit olarak görmesi, ABD’nin bu bölgede aktif bir koruma mekanizması oluşturmasını zorlaştırıyor.
Türkiye, bu bölgedeki Kürtlerin PKK ile bağlantılı olduğuna inanıyor ve bu özerklik arayışına son verilmesi için baskılarını sürdürüyor. ABD’nin bu baskılar karşısında nasıl bir pozisyon alacağı, bölgedeki Kürtlerin geleceğini doğrudan etkileyecek.
İsrail’in Bölgedeki Rolü ve Yeni Düzen Beklentisi
Kürtlerin umudunu besleyen bir diğer unsur da İsrail’in bölgede ABD ile ortaklaşa yürüttüğü stratejiler. İsrail, İran’ın bölgedeki varlığını sınırlamak ve nüfuzunu azaltmak amacıyla Kürt grupları dolaylı olarak desteklemekte. İsrail’in Kürtlerle ilişkisi, özellikle İran’ın Lübnan ve Suriye üzerinden etkisini artırma çabalarına karşı bir denge unsuru olarak şekilleniyor. İsrail’in Suriye’de Kürtlere verdiği desteğin daha çok istihbarat ve dolaylı askeri destekle sınırlı olduğu bilinse de, bu ilişki, Kürtlerin kendilerini İsrail ve ABD’nin bölgesel çıkarları doğrultusunda bir müttefik olarak konumlandırmalarına katkıda bulunuyor.
İsrail ve ABD’nin Suriye ve Irak üzerinden İran’a karşı başlattıkları sınırlama politikası, Kürtlerin kendilerini ABD-İsrail ittifakının doğal bir uzantısı olarak görmelerine neden oldu. Bu bağlamda, SDG’nin askeri gücünü artırmaya yönelik çabaları ve Fırat’ın doğusunda oluşturulan özerk yönetimin korunması, yalnızca Kürtlerin geleceği için değil, İsrail ve ABD’nin bölgedeki stratejik çıkarları için de önem taşıyor.
Kürtlerin Geleceği ve Bölgesel Yeni Düzen
Amerika’nın bölgedeki askeri varlığı sona erse dahi, Kürtler için ABD ile diplomatik bir ittifak sürdürme imkânı var. Suriye’nin kuzeydoğusunda özerklik arayışındaki Kürtler, ABD’nin diplomatik desteğini almayı sürdürerek uluslararası platformlarda kendi siyasi varlıklarını kabul ettirme mücadelesine devam edebilir. Ancak bu durumda, bölgesel yeni düzenin sağlanmasında yalnızca ABD ve İsrail değil, Rusya ve İran gibi diğer aktörlerin de müdahil olması gerekecek.
Rusya, şu anda Suriye rejiminin en güçlü müttefiki olarak bu bölgede önemli bir role sahip. İran ise Suriye’deki etkisini sürdürüyor ve Kürtlerin bu denklemde kendilerine alan açmaları kolay değil. ABD’nin desteği olmadan Kürtlerin güvenliğini sağlaması, bağımsız bir siyasi varlık olarak ayakta kalabilmesi oldukça güçleşecektir. Kürtlerin beklentilerini gerçekleştirebilmeleri, büyük ölçüde ABD ve İsrail’in Suriye’de izlediği stratejiye bağlı kalmaya devam edecek gibi görünüyor.
Bu bağlamda, Kürtler için hem umudu hem de belirsizliği artıran temel faktör, ABD’nin önümüzdeki yıllarda bölgedeki askeri varlığını ne şekilde sürdüreceği ve Türkiye’nin bu duruma nasıl yanıt vereceği olacaktır. ABD’nin Suriye’de kalmaya devam etmesi halinde Kürtler, bölgesel yeni düzenin bir parçası olma şansını elde edebilirler; ancak ABD’nin çekilmesi, bu hayali oldukça zayıflatacaktır.
Türkiye’nin Kürt Sorununa Yönelik Stratejik Yaklaşımı: Güç Konsolidasyonu ve Bölgesel Güvenlik Politikaları
Türkiye’nin Kürt sorununa dair son yıllarda izlediği strateji, çözüm odaklı bir yaklaşımdan ziyade, iç politikada güç dengelerini koruma…
Türkiye ve Bölgesel Aktörlerin Pozisyonu: Kürt Özerklik Temayülleri, Güç Dengeleri ve Güvenlik Stratejileri
Türkiye’nin güney sınırında oluşabilecek bağımsız bir Kürt yapısı, Ankara tarafından güvenlik tehdidi olarak değerlendiriliyor
Bölgesel Dengeler ve Türkiye’nin Çıkmazı
Türkiye’nin Kürt sorununa yönelik stratejisi, iç ve dış politikada çok boyutlu ve karmaşık bir denge gözetme çabası olarak öne çıkıyor.
Sonuç: Türkiye’nin Kürt Sorununa Dair Stratejik Çıkmazı ve Uzun Vadeli Risklerler
Türkiye’nin Kürt sorununa dair izlediği mevcut politika, kısa vadede iç siyasi dengeyi sağlamaya ve bölgesel güvenlik..