Hukuk, demokrasi ve insan hakları alanında yaşanan sorun ve sıkışmışlığının en önemli nedeninin Kürt meselesinin çözümsüzlüğündeki ısrar olduğu belirtilen açıklamada, “Bu ısrar, Türkiye’de temel hak ve özgürlükler konusundaki toplumsal taleplere cevap olmamakta ve demokratik çözüm zemininden uzak güvenlikçi politikalarla bakış anlayışını devam ettirmektedir. Çatışma ortamı ile birlikte şiddetin öne çıkması ve beraberinde ayrımcılık ve nefret dilinin yaygınlaşması daha ağır sorunlar yaratmaktadır. Çözümsüzlük politikası, can kayıplarına neden olduğu gibi; ülkenin hukuktan, demokrasiden ve insan haklarından daha fazla uzaklaşmasına, yarattığı ciddi maliyetle ekonomik sorunların yaşanmasına neden olmaktadır. Nitekim Türkiye, Dünyada ülkelerin demokrasi endeksi sıralaması ve coğrafi bölgelere göre kategorize edilen hukukun üstünlüğü endeksi sıralamalarında gerilerde yer almaktadır” denildi.
“Sorun Barışçıl Ve Demokratik Zeminde Çözülür”
“Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik bir zeminde çözüleceği gerçekliğiyle; çatışmasızlık ortamının sağlanması için tüm aktörleri, toplumsal ve siyasi dinamikleri üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye davet ediyoruz” ifade edilen açıklamada, “İmzacı sivil toplum, iş ve meslek örgütleri olarak bir kez daha; Barışın Türkiye’nin en önemli ve öncelikli gündemi olması gerektiğini hatırlatıyor, bir an evvel silah ve çatışmaların gölgesinden uzaklaşarak Türkiye’nin ihtiyacı olan ve önceki yıllarda başlatılan süreçlerin toplumda yarattığı karşılığı ve umudu gözlemlemiş olmanın haklılığıyla barışın yeniden konuşulduğu bir sürecin inşa edilmesini, eşit yurttaşlık temelinde evrensel ilkeler ışığında çözümün ve kalıcı bir barışın sağlanması çağrısında bulunuyoruz” denildi.
“Savaşlar ekmeğimizden, hayatımızdan çalıyor!”
Demokrasi için Birlik 1 Eylül Dünya Barış Günü dolasıyla yazılı açıklama yaptı. Askeri ve güvenlik harcamaların rekor seviyeye ulaştığı ifade edilen açıklamada, askeri operasyonların halkın çıkarına olmadığı belirtilerek, “Savaşlar ekmeğimizden, hayatımızdan çalıyor!” denildi. Askeri ve güvenlik harcamaların rekor seviyeye ulaştığı ifade edilen açıklamada, “Türkiye bütün yoksulluğuna rağmen bütçesinde savaşa ve güvenlik harcamalarında dev boyutlarda bütçe ayıran ülkelerden biri. Yani halkın boğazından kesilen savaşa yatırılıyor. SIPRI’ye göre Türkiye’nin askeri harcaması 2012-2021 arasındaki dönemde yüzde 63 yükseldi. Savunma, güvenlik harcamaları egemenlerin lehine artarken, halkın yoksulluğu da arttı. Tarım çöktü, doğal zenginlikler yağmalandı. Barış içinde, insani ve toplumsal gelişme için eğitime, sağlığa, yoksullukla mücadeleye, kültürel gelişmeye, hak ve özgürlüklerin korunmasına ve geliştirilmesine ve diğer toplumsal ihtiyaçların karşılanmasına ayrılması gereken kaynaklar, güvenlik ve kamu düzeni harcamaları adı altında savaşa ve otoriterleşmeye harcanıyor” denildi.
Operasyonlar Halkın Çıkarına Değil
Erdoğan’ın yarı aç, yarı tok insanlara ikide birde müjdelediği sınır ötesi operasyonda bu ülkenin halklarının bir çıkarının olmadığı dile getirilen açıklamada, “20 yıldır bu ülkeyi yağmalayan, emperyalizme göbekten bağımlı saray rejiminin herhangi bir milli meselesi olamaz. Ama yağma- rant meselesi, çıkar meselesi var. Ne olursa olsun iktidarda kalma meselesi var. Bu operasyonların ülke için en yıkıcı sonuçlarından biri, kırk yıldır ülkeye insani, toplumsal ekonomik ve ekolojik yıkım getiren Kürt sorununda çözümsüzlüğü artıracak olması. Oysa bu sorun, dünya örneklerinde olduğu gibi diyalog ve müzakere koşulları yaratılarak, yerel demokrasi, anadilinde yaşam ve eşit yurttaşlık gibi evrensel hakların hayata geçirilmesiyle çözülebilir. Ülkemiz bu yıkımdan kurtulabilir. Ancak ‘tek adam saray rejimi’ yağma düzenini sürdürmek için çözümsüzlükten medet umuyor” denildi.
Demokrasi Güçlerine Çağrı
Kapitalizmin kâr, çıkar ve güç hırsı nedeniyle dünyayı tehdit eden savaş politikalarına karşı güçlü bir duruş ortaya koymanın insanlığın görevi olduğu ifade edilen açıklamada, “İpliği pazara çıkmış, ülkenin sırtına yük haline gelmiş ‘tek adam saray rejiminin’ iktidarını sürdürmek için giriştiği sınır ötesi operasyon, saldırganlığa izin vermek, demokrasiden vazgeçmek demektir. Başını sokacak ev bulamayacak duruma gelmiş, açlık ücretleriyle güvencesiz çalışan ya da işsiz, yarınını göremeyen ezici çoğunluğun bu ölümcül politikaların karşısına dikilmesi için gerekli meşru mecraları yaratmak, demokratik barışçıl bir çıkış yolu ortaya koymak bütün demokrasi güçlerinin görevidir” denildi.
ESP: Emperyalist Savaşa Karşı Yaşasın Halkların Eşitliği Ve Birliği
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Genel Merkezi, 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla yazılı açıklama yaptı. Savaşların işçi sınıfı ve ezilen halklar için ise işgal, yıkım ve ölümden başka bir şey getirmediği ifade edilen açıklamada, Ukrayna savaşının bunun en yakın örneklerinden biri olduğu belirtildi. Kürtlere yönelikte Rojava ve Zap’a operasyonların yapıldığı belirtilen açıklamada, “Bugün faşizme karşı mücadelenin en temel başlığı Kürdistan’daki kirli savaşa karşı çıkmak ve barış mücadelesini bir söylemden eyleme geçirmek görevidir” denildi. Emperyalist savaşlara karşı halkların eşitlik ve özgürlük mücadelesini büyütülmesi gerektiği dile getirilen açıklamada, işçi sınıfı ve ezilenler AKP-MHP iktidarının savaş politikalarına karşı durmaya çağrıldı.