Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, ülkelerindeki savaş, çatışma ve zulüm nedenleriyle kaçmak zorunda kalan insanlara karşı farkındalık yaratmak ve empati geliştirmek amacıyla 20 Haziran 2001 tarihini “Dünya Mülteciler Günü” ilan etti. Gelinen 23 yıllık sürede egemen güçlerin dünya üzerinde sürdürdüğü savaş politikaları nedeniyle milyonlarca insan topraklarını terk etmek zorunda kalarak mülteci konumuna düştü. Çatışmalardan, şiddetten, insan hakları ihlallerinden ve zulümden kaçmak zorunda kalan insan sayısı, Ukrayna’daki savaş ve diğer ölümcül çatışmaların da etkisiyle ilk kez 100 milyon gibi şaşırtıcı bir kilometre taşını aştı. 2022 yılı sonunda dünya genelinde 108.4 milyon kişi zulüm, çatışma, şiddet, insan hakları ihlalleri ve kamu düzenini ciddi şekilde bozan olaylar sonucunda zorla yerinden edilmiş durumda. Düşük ve orta gelirli ülkeler, dünyadaki mültecilerin ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyan diğer kişilerin yüzde 76’sına ev sahipliği yaptı. En Az Gelişmiş Ülkeler yani en yoksullar ise, toplamın yüzde 20’sine sığınma sağladı. Zenginler ise kaleye dönüşen ülkelerinde refahlarını kimse ile paylaşmak istemiyo
Kırılmaması Gereken Bir Rekor
BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, “Yüz milyonu aşan sayı çok ciddi bir rakam – hem ayıltıcı hem de ürkütücü. Bu asla kırılmaması gereken bir rekor” dedi. “Bu, yıkıcı çatışmaları çözmek ve önlemek, zulmü sona erdirmek ve masum insanları evlerini terk etmeye zorlayan altta yatan nedenleri ele almak için bir uyandırma çağrısı olarak hizmet etmelidir.” BM Mülteciler Yüksek Komiserliği UNHCR’nin yeni verilerine göre, Etiyopya, Burkina Faso, Myanmar, Nijerya, Afganistan ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti. Ayrıca, Ukrayna’daki savaş bu yıl ülke içinde 8 milyonu yerinden etti ve Ukrayna’dan 6 milyondan fazla mülteci hareketi kaydedildi. Küresel nüfusun yüzde 1’inden fazlasını oluşturan toplam rakam, dünyanın en kalabalık 14. ülkesine eşdeğer. Yakın tarihli bir rapora göre, bu rakam mülteciler ve sığınmacıların yanı sıra çatışmalar nedeniyle sınırları içinde yerinden edilmiş 53,2 milyon insanı da içeriyor.
Savaşların neden olduğu göçleri mercek altına alarak birçok çalışmaya imza atan gazeteci yazar Ercüment Akdeniz, Dünya Mülteciler Günü’ne giderken Türkiye ve dünyanın mülteciler noktasında geliştirdiği politikalara, mültecilerin yaşadığı sorunlara ve yaşam koşullarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Savaşların Göçe Etkileri
Merkez kapitalist devletlerin mülteci ve göçmenlere karşı tutumunu sertleştirdiğini ifade eden Akdeniz, bunun nedeninin artan işsizlik, yoksulluk ve kuraklık olduğuna işaret etti. Koronavirüs salgını döneminde kitlesel hastalıklar sonucu da göçlerin olduğunu belirten Akdeniz, bölgesel savaşlardaki artışın da göçler üzerinde büyük etkisi olduğunu kaydetti. Su kaynaklarının azalması ve kapitalist sistem tarafından bunlara el konulması nedeniyle Afrika’dan Orta Akdeniz ve Avrupa’ya çok yoğun göç akışının olduğuna dikkat çeken Akdeniz, bu durum nedeniyle dünyada güvenlikçi, sert, insani olmayan, şiddet içeren bütün önlemlerin alınmasına rağmen göçün artış gösterdiğini söyledi.
Türkiye’nin Göç Politikası
Türkiye’nin göç planının tamamen Avrupa Birliği’ne (AB) bağlı olduğunun altını çizen Akdeniz, “Avrupa ana karasını koruyan bir ‘Avrupa Seddi’ var. Göçmenlerin geçişini engellemek için hem denizde hem de karada oluşturdular. Bunun için inanılmaz paralar yatırıyorlar. Avrupa Seddi’nin dışında da Türkiye’nin etrafına Ortadoğu, Afrika geçişini engellemek için bir duvar ördüler. AB, Türkiye’ye göçmen bekçiliği görevini verdi. Euro pazarlığıyla para veriyor, karşılığında ‘Göçmenleri tutun, Türkiye göçme deposu olsun’ diyor. AKP tamamen bu plana bağlı hareket ediyor. Türkiye bu göç rejimiyle beraber AB ve merkez kapitalist ülkelerin adeta bir Pakistan’ı, Bangladeş’i, Srilankası oldu. Çünkü orada çocuk, kadın emeği çok ucuz. Artık bu şirketlerin oraya gitmesine de gerek yok. Türkiye bir Bangladeş oldu zaten.
Erdoğan Göçü Siyasi Üstünlük İçin de kullanıyor
Bununla beraber Erdoğan yönetiminin AB’den farklı olarak şöyle bir hedefi de var; göç yönetimini siyasi olarak da üstünlük haline getirmeye çalışıyor. Türkiye’nin bazı bölgelerinde demografik yapıyı değiştirmek istiyor. Türkiye’nin seküler, laik, demokratik temellerini değiştirebilecek bir nüfus alanı oluşturmaya çalışıyor. Göçü bir tebaa toplumu olarak, ideolojik bir argüman olarak kullanmaya çalışıyor. Suriye’ye müdahalenin bir gerekçesi olarak kullanmaya çalışıyor. Son dönemde artan pazarlıklar da bunu gösteriyor. Bütün bunlara baktığımız zaman AKP hükümeti bir yandan AB ile ekonomik, ticari ve mülteci pazarlığı yürütüyor, öte yandan Ortadoğu’daki hâkimiyet alanlarını genişletmek için, göçmenleri siyasi bir koz olarak kullanmaya çalışıyor” ifadelerini kullandı.
Geri Kabul Anlaşması
2014’ten beri yürürlükte olan ‘Geri Kabul Anlaşması’ ile mültecilerin 3’üncü bir ülkeye ya da Avrupa’ya gitmelerinin önünün kesildiğini belirten Akdeniz, gelinen aşamada mültecilerin artık Türkiye’de adeta ‘baraj kapağı’na takıldığını, buradan da öteye gidemediklerini dile getirdi. ‘Geri Kabul Anlaşması’nın insani bir anlaşma olmadığını ve uluslararası sözleşmeleri ayaklar altına aldığını vurgulayan Akdeniz, “Bu kirli anlaşmanın son bulması gerekiyor” dedi.
Göç Etmeye Zorlanıyorlar
İnsanların göç etmediğine, göç ettirildiğinin altını çizen Akdeniz, şunları söyledi: “Eğer savaş, küresel iklim değişikliği, hastalık, çatışma olmazsa, bu insanlar göçmezlerdi. Bu çatışmalara, yoksulluğa neden olan şey kapitalist sömürü, talan ve savaş politikalarıdır. Bu politikaların son bulması gerekiyor. Barışın, huzurun, refahın, mutluluğun ve adil bölüşümün olması gerekiyor ki göçler olmasın. Göçü ancak kaynağında kurutabilirsiniz. Göçü kaynağında kurutmadığınız zaman, sınırlara duvarlar örmeye, şiddet uygulamaya, uluslararası insan haklarını ortadan kaldırmaya başlıyorsunuz. O da çok büyük bir trajediyi ortaya çıkartıyor.”
Irkçılığın Arka Planı
Göç sorununun çözüm odaklı tartışılması gerektiğini vurgulayan Akdeniz, “Geri Kabul Anlaşması”nın kaldırılması gerektiğini belirtti. Kamuoyunda sıkça tartışılan “Her şeyin müsebbibi mülteciler, göçmeler” algısının ırkçılığa teşvik ettiğini ifade eden Akdeniz, bunun çok yanlış olduğu ve ilerleyen dönemlerde ise tehlikeli sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulundu. 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nün bir kutlama günü değil mücadele günü olduğunu belirten Akdeniz, “Yerlisiyle, göçmeniyle bütün insanların mücadele günüdür. ‘Kapitalizme, sömürüye karşı mücadele ediyoruz’ derken, ‘Göçmenlere karşı mücadele ediyoruz’ diyemezsiniz. Bu olmaz. Çünkü göçmenliği yaratan şey kapitalizmin kendisi. Göçmenleri de yanımıza alarak, hep birlikte kapitalizme karşı mücadelenin yollarını geliştirmemiz gerekiyor” dedi.
Son olarak göçmenlerin sahiplenilmesi gerekliliğine dikkat çeken Akdeniz, bunun için emek, demokrasi ve özgürlükten yana olan partilerin ile sivil toplum örgütlerinin, göçmenlerin temel haklarını savunan bir mücadele platformu kurması gerektiğini sözlerine ekledi. (E